KÜRT SORUNU DÜNYA'NIN SORUNUDUR

Kürt sorununu artık bilinen tarihinden alıp, dünyanın önüne koymanın zamanıdır.

Kürt realitesini tanıyan dünya, konu Kürtlerin siyasal-Kültürel haklarına geldiğinde neden yutkunuyor?

Kürt sorunu, fiziksel olarak Suriye, Irak, İran ve Türkiye'nin dışına çıkmış olsa da bilimsel olarak hala olduğu yerde duruyor.

Kürt meselesini ‘Erdoğan’ın iktidarı’ ve ‘ABD’nin Suriye’den çekilmesine’ endeksli bir hale getirirsek, meseleyi özünden uzaklaştırmış oluruz.

Kürt sorunu, ABD ve Erdoğan ile başlamadığı gibi onların belirlediği politikalarla da son bulmayacaktır. En nihayetinde Kürt sorununu devlet için beka meselesi haline getirmiş Erdoğan ile Ortadoğu’da çıkarları doğrultusunda kukla oynatmaya çalışan ABD’den söz ediyoruz.

Kürt sorunun şu günlerde en yakıcı olarak karşımıza çıktığı Suriye'den söz ederken, Baba Esad’ın yıllarca yönettiği Suriye Baas Partisinin Kürtlere yaptığı ile Türkiye’de sözde muasır medeniyetler seviyesini hedefleyen çağdaş Kemalist yönetimin yaptıkları arasındaki paralellik dikkat çekiyor.

Hafızalarımızı tazelersek eğer :

1963’te Hafız Esad, Kürt bölgesinde sıkı yönetim ilan etti, 140 bin Kürdü göç ettirip ‘Arap Kemeri’ politikası çevresinde bu bölgeye 60 bin Arap yerleştirdi.. Bununla kalmayıp Kürtlerin tüm mal varlıklarına el koyan Esad, Türkiye-Suriye sınırına 40 yeni köy inşa ederek bu köylere 7 bin silahlı Arap yerleştirdi. Baba Esad döneminde Kürtlerin gasp edilen toprakları, oğul Beşar Esad döneminde büyük mücadeleler ve emeklerle geri alındı.

1925 Şark Islahat Planı ile Türkiye’de “Kürtçe'nin "resmen" yasaklanması, kız çocuklarının okula alınarak asimilasyonun hızlandırılması, isyana katılanların akrabaları ile başka yere nakledilmeleri, Kürtler'in memur olarak tayin olunmamaları” şeklinde hayata geçirilen politikalar açıkça ortaya koyuyor ki,
Suriye Baasçılarının ‘Arap Kemeri’ ile Türkiye'de Kemalistlerin ‘Şark Islahat Planı’ arasında hiçbir fark yok.

Kürt meselesinin en güncel alanı olan Suriye’de meydana gelen iç savaş Kürtler için önemli avantajlar doğurdu.

Rojava’da dünyanın taktir ettiği Kürtlerin şimdi savaşın ardından şu anda yapması gereken yoğun diplomasi ve müzakeredir. Yürütülecek bu diplomatik faaliyetlerin ve elde edilecek kazanımların Kürtlerin yaşadığı diğer alanlara da etkisi büyük olacaktır.

Rojava’da ortaya çıkan en önemli sonuç Kürt meselesinin artık dünyanın gündemine oturmuş olması oldu.

Erdoğan ne yaparsa yapsın, ABD çekilsin veyahut çekilmesin artık dünyanın bir Kürt sorunu var. Yapılması gereken bu fırsatı değerlendirip Kürtlerin yaşadığı bütün ülkelerde Kürt sorununun nihai çözümünün sağlanmasıdır.

Kürt realitesini kabul eden dünyanın güç dengeleri maalesef, hala sorunun çözümüne dair bir niyet ve çaba içinde görünmüyor.

Kürtlerin, NATO (Kuzey Atlantik Paktı) BM (Birleşmiş Milletler), G-20, AB, D-8 (Gelişmekte Olan 8 İslam Ülkesi), İslam Konferansı Örgütü (İKO) gibi uluslararası meşruiyeti yüksek kurumlarda kendini göstermesi gerekiyor.

Özellikle Kürtlerin diplomatik ve yasal alanlarda kendini göstereceği eylem ve etkinlikler Rojava süreci ile birlikte pozitif bir süreci de doğuracaktır. İçeride yaşanan sıkışmışlık ancak dışarıda yapılacak diplomatik ve yasal etkinliklerle aşılabilir.

Tüm Dünyaya ‘Riyakarlığı bırakın, işinize geldiğinde Kürt vardır, işinize gelmediğiniz de kör oluyorsunuz. Buna bir son verin ve Kürtlerin tüm hakları masaya yatırılmalıdır.” çağrısı açık bir biçimde yapılırsa sonuç alma olasılığı yüksektir.

Kürtlerin tarihi, dili, yaşadığı bölgeler, nüfusu, sosyolojisi ile ilgili çalışmalar yürütülerek bütün dünyanın önüne konulursa kördüğüme dönmüş sorunun çözümünün önü de açılmış olacaktır.

Kürt meselesi artık sadece Kürtlerin meselesi değil, dünyanın sorunudur. Kürt meselesini çözmemiş olan dünyanın diğer sorunlarını çözmesi de mümkün görünmüyor.

Kürt meselesinin bu şekilde bugüne gelmesinin sorumlusu Gizli Sykes-Picot Anlaşması ile başlayıp Lozan ile bölen bugünkü dünya yönetiminin kendisidir.

Bu sorunu yaratanlar bugün de bu işi çözmek zorundadır. Demokrasiyi, özgürlükleri ağzından düşürmeyen liberaller, Ümmetçi Müslümanlar, ulusların kendi kaderini tayin hakkını ağzına pelesenk yapmış tüm solculara ve uluslararası sistemin kör gözüne Kürt sorununu sokmak, vicdanı olan her kişinin görevi ve sorumluluğudur.

Konu Kürt sorunu olduğunda liberallerin : ‘Bir takım demokratik haklar verilebilir’, Müslümanların : ‘Ümmet anlayışıyla çözeriz’, solcuların da : ‘Devrim yapar, onlara da haklarını veririz’ sığlığından çıkması gerekiyor.

Herkes Kürtlerin haklı olduğunu biliyor, görüyor ama söz konusu Kürtlerin hakları olduğunda başını kuma gömüyor.
Hayatın her alanında direnen ve IŞİD gibi barbarlar sürüsünü yenmiş olan Kürtlerin diplomatik alanda başarılı olduklarını söylemek maalesef mümkün değil.

Bugün dünyayı yöneten güç merkezleri, Kürtleri sadece ‘İyi savaşan insanlar’ olarak görüyor. İyi savaşan insanların ayrıca ulusal ve siyasal haklarının tanınması da gerekmiyor mu?

Kürt meselesinden ötürü düşünmesi gereken sadece Kürtler değil, 7 milyarlık insanlık ailesidir.

Ortadoğu’da 40 milyon nüfusu, demokratik kültürü ve seküler yaşam tarzıyla Kürtler, belki de yeni bir çağın başlamasına sebep olacak potansiyele sahiptir.

Bazılarınız elbette ‘Şimdi dünyaya Kürt meselesini yeniden mi anlatacağız’ diye düşünmüş olabilirsiniz ama dünyaya Kürt meselesini anlatmaktan söz etmiyorum. Kürtleri kendilerini dünyaya tanıttı ama henüz haklarının verilmesi konusunda dünyaya adım attıramadı.

Kürt sorununu dünya ölçekli düşünmek ve değerlendirmek Kürtlerin yaşadığı ülkelere içinde bulundukları Kürt çıkmazını aşmaları için önemli bir fırsat sunacaktır.

Kürtlerle çatışmanın değil, Kürtlerle barışmanın kazandıracağı bir döneme giriyoruz.

Kürtlerin çevresinde ki ülkelerle barışı en çok o ülkelere kazandıracaktır.

Yeter ki bizler bunu dünyaya anlatabilelim.

En hafif tanımıyla diplomasi, dış politikada sorunların barışçıl yöntemlerle ve müzakereler yoluyla çözülmesini ifade etmektir.

Aylan bebeğin Akdeniz'in soğuk sularında son bulmuş hayatının fotoğrafı bile bir çok şeyi anlatmaya yeter de artar bile.
Editör: Haber Merkezi