Gazeteci Oktay Candemir'in aşağıda yazdıkları bu yıl içinde Van'ın bir ilçesinde gerçekten yaşanmış olan bir durumun hikayesidir.

YAŞLI BİR AMCANIN KAYYUMA CEVAPLARI

Makamında ağır ağır başını kaldırdı... Karşısında saygıyla oturmuş olan yardımcısıyla göz göze geldi... Yardımcısı Hem bu kasaba halkını tanıyor hem de yerel yönetimler mevzuatına hakimiyetiyle bilinen 30 yıllık bir memurdu.

Oturduğu koltuk bir süre öncesine kadar seçimle iş başına gelmiş bir belediye başkanına aitti. Belediye Başkanı tutuklanıp cezaevi'ne konulduktan sonra İlçe Kaymakamı iken altı ay önce de Kayyum olarak Belediyeye atanmıştı.

Hem Kaymakam hem kayyum olarak görev yapmak zordu ama netice itibariyle iki maaş birden alınca biraz olsun yorgunluğunu gideriyordu.

Kaymakamlıktan Belediyeye yazı yazıyor, Belediyeye gittikten sonra eline ulaşan Kaymakamlık yazısını imzalayarak hayata geçirmeye çalışıyordu. Bazen de Belediye kayyumluk koltuğunda Kaymakamlığa yazı yazıyor, Kaymakamlığa geçip belediyeden gönderdiği yazıyı onaylıyordu.

İki kurum arasında gidip gidip geliyor, kendi kendine talimat yazısı yazıyordu,

'Tebdil-i mekanda ferahlık vardır. Bu kadar hizmet yaptık bakalım Vatandaşın hali nicedir?' diyerek sokağa çıkmaya karar verdi.

Kasaba halkını yakından tanıyan yardımcısı buna itiraz etse de Kayyumun kararlılığı karşısında daha fazla direnemedi.

Alınan güvenlik tedbirlerinin ardından sokağa çıktı.

Tabi, bu kadar 'vatan-millet düşmanı' var iken etrafta tek başına dolaşacak hali yoktu, arkasında 40 koruma, akrepler, çevredeki çatılarda konumlanmış keskin nişancılar ile halkın arasına karışarak yürümeye başladı.

Kahvelerde sıra sıra oturan kasaba halkı pek oralı olmadı. Ama yoğun güvenlik önlemlerinin yarattığı endişe gözlerinden okunuyordu. Adeta ötelerden bir bulut parçası kasabanın üzerine doğru yürüyordu.

Önlerinden önce bir köpek, sonra boynu pırıl pırıl bir tay geçti…

Koruma memurlarının güneş gözlükleri ışıl ışıldı.

Adımlar bir devlet ciddiyeti ile atılıyor, adeta geçit törenlerini andırıyordu. Köşede oturan yorgunluktan omuzları düşmüş, kuru, kavruk avurtları birbirine girmiş, nasır tutmuş elleriyle tütün saran köyle amca, kayyumun dikkatini çeker!

Hemen yanına yaklaştı:

- Merhaba… Nasıl gidiyor Amca? Ben İlçe Kaymakamı ve aynı zamanda kayyumu'yum bir hal hatırınızı sorayım dedim.

Amca yerinden kıpırdamadı, oturduğu tabureden kafasını hafif bir biçimde kaldırdı… Kayyuma ve etrafında ki koruma çemberine baktıktan sonra yanıt verdi…

Amca : Hiç vala Kaymakam Bey, iş-güç?

Kayyum : Sadece Kaymakam değil aynı zamanda belediyenize kayyum olarak atandım.

Amca : Vala ben Kaymakamı tanıyorum ama kayyumu hiç tanımıyorum...

O an etraf buz keser ama Kayyum ısrarlıdır.

Kayyum : Olur mu, nasıl tanımazsın... Devlet belediyelere bizi kayyum olarak atadı. Artık biz varız. Bir sorununuz var ise yardımcı olabiliriz.

Amca, bir süre susar, korumalara bakar ve kayyuma bakarak 'Kimin için geldiniz?' diye sorar...

Amcanın verdiği cevapla kayyum-kaymakam adeta dumura uğrar!

Kayyum susar ama amca hafif bir tebessüm ettikten sonra:

Amca : Nasıl yardımcı olacaksın bana. Mesela,,,Beni evlendirebilir misin?

Kayyum : Yok, biz o konuda bir şey yapamayız ama başka bir sorununuz var ise yardımcı olabiliriz.

Amca : Sen beni tanıyor musun?... Kaymakam Bey!

Kayyum : Yok tanımıyorum...

Amca : Babamı, dedemi tanıyor musun?

Kayyum : Yook! nereden tanıyacağım?

Tütün sarmaya devam eden amca son noktayı koyar : Sen beni tanımıyorsun, babamı-dedemi tanımıyorsun, gelmişsin bu memleketi yönetiyorsun. Sana gelene kadar bu belediyeyi yöneten herkes benim sülalemi tanırdı... Sen beni tanımıyorsan, kusura kalma ama ben seni hiç tanımıyorum!

Kayyum-Kaymakam korumalarına eliyle geriye işareti yapar ve amcaya hiç bir şey demeden geri dönerken yine yardımcısı ile göz göze gelir… Anladım der anladım!
Editör: Haber Merkezi