Ebeveynlikle ilgili seminerler verdiğimde seyircilere hep şunu sorarım: “Çocuklarınız için en çok istediğiniz şey nedir?” Bu sorunun neredeyse evrensel hale gelmiş cevabı genellikle “Çocuklarımın mutlu olmasını istiyorum sadece” olur.

Üzgünüm, ama çocuklarımızı sürekli mutlu etmeye çalışmak her zaman fiyasko ile sonuçlanmıştır. Çok sayıda kırılgan ve mutsuz çocuk ve genç yetişkin yaratmıştır. Uyarıcı nitelikte bir hikaye olan Charlie’nin Çikolata Fabrikası‘ndaki Veruca Salt karakterini hatırlayın: “Hemen şimdi istiyorum baba!”

İşte size işin sırrı: Eğer mutlu çocuklarınız olsun istiyorsanız, onlara mutsuz olmaya tahammül edebilmeyi öğretmelisiniz. Eğer Veruca’nın babası, kızını sürekli öfke, hayal kırıklığı ve hüsran gibi yoğun duygulardan korumak yerine bunlarla uğraşmayı öğretseydi çok daha iyi bir şey yapardı.

Bizler de birer Bay Salt jenerasyonuna dönüştük. Yatıştırıcılar ve sakinleştiriciler olduk. Farkında olmadan çocuğumuzun ilk “karşıdakine bağlı ilişkisi” olduk. Sadece bir jenerasyon içinde, “Odana git, çünkü sana git diyorum!” bağrışları, “Ah, kendini uykun gelmiş gibi hissetmiyor musun? Hadi iki saat bunun hakkında konuşalım” diyaloglarına dönüştü.

Ebeveyn olduğunuzda çocuğunuzun duygularının kişisel antrenörü yani bir duygu koçu olma görevini de üstlenirsiniz. Peki neden bu elzem ebeveynlik görevi bu kadar az değer görür? İyi niyetli ebeveynler çocuklarının yeni beceriler öğrenmesine yardım etmeye sonsuz zaman ayırır ve tıpkı futbol ve piyano gibi, duygularını yönetmenin de öğretilmesi ve pratik yapılması gereken bir beceri olduğu gerçeğini görmezlikten gelirler.

Bir çocuğa duygularıyla baş etmeyi öğretmek için asla erken değildir çünkü bebeklerin beyinlerinde ayna nöronları bulunur. Bizim davranışlarımızı kopyalarlar. Hatta kendi sinir sistemlerini oluşturmak için bizimkinin bir kısmını ödünç alırlar. Ebeveynler kendi duygularını, küçük çocuklarının önünde iyi bir şekilde yönetirlerse, pozitif duygu yönetimini modellemelerini sağlarlar.

Çocuklarımıza verebileceğimiz en iyi hediyelerden biri duygusal barometrelerini nasıl kuracaklarını ve açacaklarını onlara göstermektir. Bu barometre, hayatları boyunca onlara çok iyi bir şekilde hizmet verecektir. Duygularıyla barışık olan çocuklar ve yetişkinler, kendileriyle daha fazla barışık olurlar ve iş, arkadaşlık ve aşk hayatlarında daha kolay yol alırlar.
Buna karşılık duygularını yönetemeyen/düzenleyemeyen yetişkinler ve ergenler, kendi kendilerini yatıştırmak için genellikle dışarıya başvururlar. Yiyecek, uyuşturucu, alkol, kötü ilişkilere tutunma, karşısındakine bağımlı olma gibi yollarla kendi kendilerini tedavi ederler. Bu bireyler aşırı kaygılı, aşırı üzgün ya da aşırı uyarılmış olduklarında kendilerini ya bir terapist koltuğunda ya da bitmek bilmeyen duygusal iniş-çıkışların içinde bulurlar.

Ne yazık ki toplumun çoğunluğu duygularını yöntemeyen yetişkinlerden oluşuyor. Somurtan, bağıran, birbirine kötü sözler söyleyen ve sürekli suçlayan yetişkinler…

Medya ise bu “bozukluğu” sadece daha da güçlendirmeye yarıyor. Şu an medyadaki “pozitif akıl hocalığı” eksikliği beni gerçekten endişelendiriyor. Eskiden ebeveynler duygularını yönetemediklerinde onlara sakin/ölçülü duyguları modelleyen medyatik rol modelleri vardı. Oysa bugün bir televizyon programında sıradan bir ev kadını bir masayı deviriyor ya da bardağını fırlatıp atıyor. Politikacılar bağırıp çağırıyor, birbirlerini suçluyor ve canlı yayında öfke krizleri geçiriyor. Bu yeni “kötü davranış” modeli, ebeveynlerin, çocuklarına yoğun duygularla baş etmeyi öğretmesi gerektiği gerçeğini daha da önemli bir hale getiriyor.

Bu, kendi hayatında da iyi rol modelleri olmayan ebeveynler için oldukça çok zor bir şey. Eğer sizin ebeveynlerinizin duygusal barometreleri hiç olmadıysa – eğer bağırdılar, vurdular, ayıpladılar ve “yaramazlık” yaptığınızı düşündüklerinde sevgilerini geri çektilerse – kendi çocuklarınıza nasıl daha farklı bir şekilde davranabilir ve öğretebilirsiniz?

Günlük hayatta kötü modelleri tekrar edip duran ebeveyn örnekleri görüyorum. Gittiğim havuzdaki bir baba: “Koca havuzda ağlayan tek çocuk sensin. Bir daha seninle oynamayacağım!” Aynı hafta uslu davranmazsa dört yaşındaki kızını markette bırakıp gitmekle tehdit eden bir anne. Bir restoranda üç yaşındaki “iğrenç” çocuğuna bağıran bir baba: “Senin yüzünden hep eve yemek söylemek zorunda kalıyoruz.”

Bu ilkel “tuhaflıklar” sadece döngüyü devam ettirmeye yarıyor: Kendi duygularını yönetemeyecek kadar zayıf donanımlı çocuklar üretmek.

Peki ne yapabilirsiniz? İşte bir çocuğa yoğun duygularını yönetmeyi öğretmenin birkaç yolu:

1. Çocuklarınızın negatif duygularını, onları hemen onarmaya çalışmadan ya da kişisel almadan tolere edin. Kötü bir gün geçirdiğinizde ve eşinize bundan dolayı yakındığınızda, eşinizin sorunu nasıl çözebileceğinizi anlatmak için sözünüzü kesmesini (ya da kendi hikayeleriyle üste çıkmasını) istemezsiniz. Sadece duygularınızı ifade etmek, görülmek ve duyulmak istersiniz. Çocuklar da farklı değildir. Eğer çocuğunuz kötü bir not yüzünden ağlıyorsa, “O öğretmene sinir oluyorum” demeyin. Böylece kendi duygularınızı onunkilerin üzerine eklersiniz. Bunun yerine şunu deneyin: “Çok üzülmüşsün sen. Ne yapacaksın? Bir dahaki sefere daha farklı ne yapacaksın?” Çocuklarımızın her problemi çözmek için bize bakmalarını istemiyoruz. Eğer ebeveyn olarak çok fazla şey yaparsak, çocuklarımız çok az şey yapacaktır.

Çocuklarımızın içsel gücünü, dayanıklılığını, esnekliğini ve problem çözme gücünü geliştirmek istiyorsak, önce kendi yoğun duygularımıza tahammül etme konusunda iyi olmalıyız. Ve en önemlisi çocuklarımızı negatif duygulardan kurtarma dürtüsüne direnmeliyiz. Ebeveynler, çocuklarının zorlandığını görmekten duydukları rahatsızlık konusunda rahat olmayı öğrenmeliler. Eğer hemen olaya müdahale edip kızınızı kurtarırsanız, ona kendi duygularıyla baş edemediği mesajını verirsiniz. Çok sevdiğiniz bir çocuğun üzüldüğünü ya da hüsrana uğradığını görmek çok zordur. Ancak duygularla baş etmek muhteşem bir hayat becerisidir. Ve sadece duygularla baş etme pratiği yaptıklarında bu konuda iyi olurlar. İşte size pratik bir yol: Karışmayın. Çocuğunuza kendi duygularıyla baş etmesinin muhteşem hediyesini verin.

2. Eğer çocuklarınıza “kırılgan” muamelesi yaparsanız, gerçekten hayat boyu kırılgan kalabilirler. Çocuklarınızın güçlü yönleri hakkında konuşun, zayıf yönleri hakkında değil: “Biliyorum teyzenin evinde ilk kez kalacağın için gerginsin. Ama sabah gelip seni alacağım. İnsanın evini özlemesi çok normal.” Çocuklarınızın bu küçük duygusal engellerden atlamalarına izin verin ki büyüdüklerinde daha büyükleri karşısında kendilerini ayarlayabilsinler.

Doğaya geri dönüp tüm annelerin annesinden bir ipucu alalım: Doğa Ana. Eğer anne tavuk bebeği dışarı çıksın diye yumurta kabuğunu kırarsa, civciv ölür. Eğer sürekli peşlerinde olup çocuklarımızı üzgün hissetmekten korumaya çalışırsak, kuluçkadan tamamen çıkmalarını engellemiş oluruz.

3. Bir ders vermeden önce o dersin kendisi olmalısınız. Bu çok zordur. Ebeveyn tarafında içgörü gerektirir. Ebeveyn olarak ne kadar kendimizin farkında olursak, o kadar iyi ebeveyn oluruz. Nokta. Çocuklarımıza neleri modellediğimize yakından bakmamız gerekiyor. Çocuklarımız bağırmayı kessin diye onlara bağıramayız ya da sakinleşmeleri için çığlık atamayız. Çocularımıza disiplin vermeden önce bir süre durup kendimize disiplin vermeliyiz. Ebeveynler bana bazen “molalara” inanıp inanmadığımı sorar. İnanırım. Ama çocuklar için olana değil, ebeveynler için olana! O anın  yoğunluğuyla sonradan pişman olacağınız bir şey söylemeden önce oradan uzaklaşın. Çocuklarımıza duygularını yönetmeyi öğretmek, önce bizim bunu öğrenmemizi gerektirir. Ebeveynlik kendimizi büyütmek için harika bir fırsattır. Böylece çocuklarımızı çok daha iyi büyütebiliriz.

4. Çocuklarınızın duygularıyla empati kurun, onları reddetmeyin. Duyguları inkar etmek onları asla ortadan kaldırmaz. “Kes ağlamayı, hiç de acımadı” ya da “Korkmasana, film o kadar da korkunç değildi” gibi şeyler söylemek, duygunun ortadan kaybolmasını sağlamaz, ama gerçek duyguları bastırabilir. Çocuğunuz ne hissediyorsa, ona yönelik yorum yapın: “Filmden çok korkmuş gibi görünüyorsun, yüzünden belli oluyor.” Duygusal yansıtma, çocuğunuz için duygusal güvenlik sağlar. Ebeveynler olarak sözlerimiz “seni görüyorum, seni duyuyorum, seni anlıyorum” sözcüklerini içermelidir. Empati önemlidir, çünkü empatiniz çocuklarınızın kendi duygularını çözmelerini ve yönetmelerini sağlar. Empati yoğun ve derin duyguları dağıtır.

5. Kendinize, bunun sizin için ne anlam ifade ettiğini sorun. Kendi ihtiyaçlarınızı onlarınkiyle karıştırmayın. Çocuklarımızın üzüntüleriyle baş edememe acizliği genellikle tamamen kendi çocukluğumuzla ilgilidir. Çocuğunuz üzgünse ve siz de kaygı ya da üzüntü hissetmeye başlarsanız kendinize şunu sorun: “Bu benim için ne anlama geliyor? Çocuğunuzun gözyaşları ve hayal kırıklığı sizde ne uyandırıyor? Eğer çocuğunuz bir takımdan çıkarıldı diye kendinizi hıçkıra hıçkıra ağlarken buluyorsanız, acaba siz de bir zamanlar takımdan çıkarıldığınız için olabilir mi? Eğer çocuğunuzun sürekli bir şeyler istemesi sizi rahatsız ediyorsa, bu, bir çocuk olarak ihtiyaçlarınızın ya da kendi fikrinizin olmasına hiç izin verilmediği yüzünden olabilir mi? Histeri geçmişe aittir: Eğer çocuklarımızla ilgili bir konuda aşırı sorumluluk alıyorsak, bu genellikle kendi geçmişimizle ilgilidir. Yoğun duygularınızı, kendi “büyümeniz” için bir fırsat olarak kullanın. Eğer belli bir konu hakkında neden çok yoğun duygular hissettiğinizi çözerseniz, bu hem sizi hem de çocuğunuzu özgürleştirir.

6. Duyguları yemekle, hediyelerle ya da elektronik aletlerle takas etmeyin. Eğer çocuklarımızın duygularını yatıştırmaları için dışarı yönelmelerini istemiyorsak, o zaman “Eğer ağlamayı bırakırsan sana bir dondurma alacağım” ya da “Canın sıkkın, üzgünsün, gel telefonumda oyun oyna” demeyi bırakın. Gözyaşlarını kısa vadede durdurabilirsiniz, ama emin olun çocuklarınızın kendi duygularını yaşamalarına izin verirseniz uzun vadede çok daha iyi bir şey yapmış olursunuz. Bırakın çocuklarınız duygularıyla uğraşsın, onları zapt etmeyin. Çocuklar yoğun ve derin duyguları yüzünden kırılmazlar. Onlarla baş etmeyi öğrenirler sadece. Akıl sağlığının büyük bir kısmı, duygular konusunda kendini rahat hissetmektir, duygulardan kaçmaya ya da onları uyuşturmaya gerek olmadığını bilmektir. Duygusal esnekliğinizin ve duygusal dayanıklılığınızın olduğunu bilmek ise kendi içinizde kendinizi güvende hissetmektir.

Hepimizin duygularımızı yönetmeyi öğrendiğimizi hayal edin. O zaman eşlerin birbirlerinin ihtiyaçlarını karşılayacakları, çalışanların problemlerini sakince birlikte çözebilecekleri bir toplum olurduk. Şiddetin yok olduğu ve ilişkilerin daha az zor olduğu bir dünya yaratırdık. Yine hayal kırıklıklarımız ve üzüntülerimiz olurdu, ama duygu barometrelerimiz zorluklarla baş ederdi.

Bir sonraki ebeveynlik seminerimde seyircilere çocukları ile ilgili en çok ne istediklerini sorduğumda biri, “Duygularını yönetebilen nazik çocuklar yetiştirmek istiyorum” dediğinde sanırım çok mutlu olacağım. Emin olun bu, mutlu bir çocuk yetiştirmek için atılabilecek dev bir adımdır.

 

Kaynak: http://goop.com/the-misguided-desire-of-wanting-our-kids-to-be-happy/
Editör: Haber Merkezi