O SINIRDA NE GELİR
Uzun yıllar o sınır bölgesine yakın yerde görev yaptım. Köyler boşaltılıp insanlar şehirlere sürülünce, elde avuçta ne var, ne yok çok ucuza satıp kenar mahallede taştan topraktan derme çatma evler yapıp en azından başlarını sokacak bir yer yaptılar.
Sonra açlık ve perişanlık başladı. Koca şehirler başı boş insan seline döndü. Kentler, kent olmaktan çıkıp birer devasa köy-kente dönüştü!
Kap-kaç ve daha bir sürü olumsuzluk sıradanlaştı!
Sonra insanlar baktı ki, sınırın ötesi ile aralarında bir kaç adım var! Orada her şey çok ama çok ucuzdu! Hele yakıt. Buranın beşte bir fiyatındaydı ve aldılar birer at ve katır; kaçağa gittiler!
Fena da değildi. Evlerine az buçuk ekmek de getiriyorlardı.
Ama yok!
İş, aş vermediğin ve dahası köyünden sürdüğün insanlar bunları yapmamalıydı ve sınırda dersi verilmeliydi!
Sınırın öte yakası ile, beri yakasında iki ateş arasında can pazarına bedenlerini yatıranların defalarca acı haberlerini aldık!
Tıpkı üç gün önceki gibi!
On dört yaşında bir çocuk!
Hayatının çileli ilk adımında vuruldu gitti!
Yirmi birinci yüzyılda sınırlarda vurulmak!
Sonra dönüp “ Efendim, seken kurşundan vurulmuş” de!
Ben de soruyorum: O kurşunun orada ne işi vardı ki sekti?
O sınırda azıcık rızık gelir; senin işsiz güçsüz bıraktığın insanların çaresizliğidir o sınır!
Onların orada bir yılda taşıdıklarının hazineye verdiği zarar, dört ve on maaşlı özel adamların verdiği zararın çeyreği değildir!
Asıl konu bu iken, kimsenin ruhu duymadı!
On dört yaşında bir genç, bir galoş kadar değer bulmadı!
İktidarıyla, muhalefetiyle siz bu ülkeyi hak etmiyorsunuz!
Bu güzel ülkeyi daha çok ne kadar darma dağın ederizin hesapsızlığı içerisindesiniz!
Güne, bu ülkeye nasıl zarar verebiliriz diye başlıyorsunuz!
Yapmayın!
Yazıktır!
Günahtır!
Editör: Haber Merkezi