Melike Aydın

İZMİR - Taliban’ın yönetimi ele geçirdiği Afganistan’daki son durumu değerlendiren HDP Ortadoğu Masası Eşsözcüsü Gülistan Kılıç Koçyiğit, “Meselenin bir yüzü Taliban iken diğer yüzü ABD ve uluslararası sermaye. Afganistan’da her kadının katledilmesinde buna yol açanların sorumluluğu vardır” dedi.

Bugün 1 Eylül Dünya Barış Günü. Ancak başta Ortadoğu halkları olmak üzere birçok coğrafyada bugün savaşın gölgesinde karşılanıyor. Bu ülkelerden biri de Afganistan. 20 yıldır Amerika Birleşik Devletleri (ABD) işgali altında olan ülkenin yönetimi Taliban’a “teslim edilerek” ülkede şeriat yönetimini dayatanlar ile buna karşı direnenler arasında yeni bir süreç başladı. Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ortadoğu Masası Eşsözcüsü ve partinin Muş Milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, Afganistan’da yaşananları JINNEWS'ten Melike Aydın'a değerlendirdi.

‘ABD gözetiminde yolsuzlukla ünlü bir hükümet vardı’

Soğuk savaş yıllarında Afganistan’daki radikal dinci örgütlerin ABD tarafından Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) karşısında silahlandırılmasıyla başlayan sürecin hala devam ettiğini ifade eden Gülistan, 11 Eylül 2001 saldırısından itibaren sürecin daha agresifleştiğini belirtti. ABD’nin yıllarca burada kalmasına rağmen hiçbir şeyin değiştirilmediğine işaret eden Gülistan “ABD’nin gözetiminde bir hükümet vardı ve yolsuzluklarıyla ünlüydü. Açlıkla cebelleşen bir toplumdan bahsediyoruz. 2020 yılında Donald Trump’la başlayan müzakere süreci ve en sonunda da hızlıca ülkeden çıkma kararı aslında en başında Afganistan’da şok etkisi yaptı. Afganistanlılar özellikle Kabil’de yaşayanlar Taliban tarafından kuşatıldılar. Çok hızlı bir şekilde başkent dâhil düştü. Uluslararası güçlerin kendi çıkarları için radikal görüşler etrafında örgütlediğini görüyoruz. Bu örgütler sırf Taliban eksenli değil IŞİD ve El-Kaide de var. Ceremesini ise Afganistanlı kadınlar çekiyor” dedi.

‘Her hak kaybı uluslararası sistemin suçu olacak’

Taliban’ın işgalinden sonra kadınların yaşam korkusu yaşadığını, kadına resmi olarak köleliğin dayatıldığını kaydeden Gülistan, “Taliban meşruiyet sağlamak ve tanınma için bazı ılımlı mesajlar verse de görüntülere bakınca gerçeğin hiç de öyle olmadığını 21’inci yüzyılda yaşam koşullarının özellikle kadınlara tüm bir topluma dayattığını görüyoruz. Sokaktaki kadın resimlerini boyayacak kadar radikal bir örgüt. Burada meselenin bir yüzü Taliban iken diğer yüzü ABD ve uluslararası sermaye. Afganistan’da her kadının katledilmesinde buna yol açanların sorumluluğu vardır. Ne ABD ne NATO ne uluslararası güçler kendini sıyıramaz. Her hak kaybı uluslararası sistemin suçudur” şeklinde konuştu.

‘Ortaçağı farklı biçimlerde yaşıyoruz’

Gülistan, uluslararası sistemin Ortadoğu’da da kendi ülkeleri ve sermayesi için insanı, doğayı, insani değerleri ayaklar altına aldığına dikkat çekti. “Kapitalist modernite tam da bu” diyen Gülistan, “Pandemide de Vietnam Savaşı’nda da, atom bombası patladığında da Şengal’de de gördük. 21’inci yüzyılda Êzidîler inançları farklı diye IŞİD’in zulmüne maruz kalıyorlar. Musul’un ortasında Kürt kadınları, çocuklar alındı satıldı. Hatta Antep’te, Hatay’da bunun ticaretini yapan insanlar olduğunu görüyoruz. Vahşet Ortaçağ’da kalmadı. Bugün Ortaçağ’ı farklı bir biçimde yaşıyoruz” ifadelerini kullandı.

‘Mesele halkın öz örgütlülüğüdür’

Afganistan’da toplumun ve kadınların, öz örgütlülükleri ile öncülük edecek bir yapının olmaması nedeniyle zor durumda olduğunu dile getiren Gülistan, IŞİD’in Kobanê’ye saldırısında örgütlü halkın ve kadınların öz savunmalarını sağladığını hatırlattı. Gülistan, “Kapitalizm, uluslararası güçler, bölgedeki statükocu ülkeler dayatıyor ama bunun karşısında toplum ne yapıyor? Rojava Devrimi’nin kendisi en çarpıcı örnektir. Başta koalisyon ülkeleri de destek vermedi. Tayyip Erdoğan ‘Kobane düştü düşecek’ dedi. Buna rağmen inançla, kararlılıkla oradaki kadınlar ve halklar Kobanê’yi savundular. Birileri radikal, çağ dışı ideolojileri toplumda yaygınlaştırıp onlar üzerinden kendini iktidara taşımak isteyebilir. Mesele orada topluma öncülük edenlerin bir araya gelmesi, bu çağ dışı sistemlere karşı mücadele etmesidir. Yoksa kimse kimsenin kurutuluşunu sağlayamaz” diye konuştu.

‘Taliban’ı makul buluyor ama yanı başındaki Kürtlerle konuşmuyor’

Türkiye’nin Yeni Osmanlıcı politikalarla bölge ülkelerindeki iç çelişkileri kabartmaya çalıştığını, Suriye ve Libya savaşlarına müdahale etme biçimleri ile örneklendiren Gülistan, Türkiye’nin Suriye Savaşı’nda ÖSO’yu finanse ettiğine, sonrasında da Libya’da savaştırdığına işaret etti. Türkiye’nin savaşı Kürtlere karşı yürüttüğünü ve Afganistan’da da temelde bu nedenle bulunduğunu sözlerine ekleyen Gülistan, “Kürtlerin ve kadınların bir statü sahibi olmamasını istiyor. Kürt düşmanlığı onu bölgesel savaşların parçası haline getiriyor. Türkiye Taliban gibi barbar ve terör örgütü listesindeki örgütle ‘Sorunumuz yok’ diyor. Ama yanı başımızda Kürtler IŞİD’i yendiler ve Türkiye’ye yönelik hiçbir kötü niyetleri yok. Sadece biz kendi topraklarımız üzerinde Suriye’de özgür ve eşit olmak istiyoruz diyor. Sadece bunu istedikleri için Türkiye yapmadığını bırakmadı. Taliban’la konuşup onu makul bulabiliyorsunuz ama yanı başınızdaki Kürtlerle konuşmuyorsunuz” sözleriyle Türkiye’nin Kürt düşmanlığına dikkat çekti.

‘Göçmen nefretinin temel müsebbibi AKP’

AKP iktidarının Taliban’la düşüncelerinin aynı olduğunu ifade eden Gülistan “HDP ve Kürtlerin direnişi olmasa AKP de şeriatı ilan edecek. AKP bölgesel güç olmak istiyor. Sadece Rojava’da değil Güney Kürdistan’daki Kürtlerin kazanımlarına da çok ciddi müdahaleleri var. Orayı da yok etmek istiyor. Bunlardan da en çok kadınlar mağdur oldu. Suriye Savaşı’nda 5 milyon Suriyeli geldi ve çoğu kadın ve çocuktu. Göçmen-mülteci karşıtlığı üzerinden bir algı yaratılıyor ve bu sefer evlerinde linçe uğruyorlar. Altındağ’da yaşadık. Küçücük çocuğu tartaklayacak kadar barbarlaşmış bir toplumsal yapı var. Bu toplumun oluşmasının AKP bunun temel müsebbibi” dedi.

Türkiye Pakistanlaşma riski taşıyor

Ana muhalefet partilerinin mülteci nefretindeki rolünden de bahseden Gülistan, “Bütün sınır ötesi operasyonlara destek verip, gidip insanların evini başına yıkıp sonra da o insanlar savaştan ölümden kaçıp buraya geldiğinde ‘Ülkemiz işgal ediliyor’ demenin kendisi pes dedirtecek bir durum. Gerçekten gelmesini istemiyorsanız hem kendi ülkenizde hem de komşu ülkenizde bölgede barışçıl politikalar üreteceksiniz. Kürtlerle demokratik çözümün önünü açacaksınız, kadınların haklarını tırpanlamayacaksınız. İstanbul Sözleşmesi’ni askıya almayacaksınız. Mültecilik bir sonuçtur öncesi savaş, yıkım, tezkereler, askeri operasyonlar… Türkiye bu şekilde devam ederse hem IŞİD, hem Taliban uzantılarının Türkiye içinde etkinleşmesi ve Pakistanlaşma riski taşıyor” şeklinde konuştu.

‘Kadınlar Taliban’ı tanımamaları için ülkelerine baskı yapmalı’

Gülistan, iktidarların, emperyalist sistemin hesaplarına karşı kadınların örgütlenmeye devam edeceğini dile getirirken, barış ikliminin hem bölgede hem Ortadoğu’da sağlanması gerektiğini ifade etti. Gülistan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Barış mücadelesini örgütlememiz barışı toplumsallaştırmamız gerekiyor. Biz kadınlar için barış ekmek su kadar kıymetli. Çünkü yaşamımız buna bağlı. Afganistanlı kadınların sesini her ülkeden kadınlar olarak duyurmamız gerekiyor. Kendi devletlerimize çağrı yapmalıyız. Asla Taliban’ı tanıyacak bir sürece girememeli. Uluslararası kamuoyuna baskı yapmamız gerekiyor. Bütün kadın örgütlerinin çok hızlı şekilde harekete geçmesi ve başta Afganistan olmak üzere tüm çatışmalı yerlerdeki kadınların yaşam hakları olmak üzere süreçlerin başlaması ile olur bu da mücadele ile olur. Barış bedel ödemeyi, yan yana gelmeyi emeklerimizi birleştirmeyi gerektiriyor. Bu sağlanırsa savaş baronlarının elindeki silahları alırız savaş araçlarını alırız.”

Editör: Haber Merkezi