ANKARA - Türkiye’de AKP-MHP döneminin kapandığını belirten HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel, “Bizim ihtiyacımız demokratik bir cumhuriyettir. HDP de bunun adresidir” dedi. 

Meclis Genel Kurulu’nda 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi maddelerinin görüşmeleri devam ediyor. Kamu kurumlarının bütçe görüşmelerinin tamamlanmasının ardından bugün bütçenin 5, 6,7, 8, 9, 10,11,12 ve 13’üncü maddeleri görüşülüyor. 

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Basın, Yayın ve Propaganda Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel, 6’ncı madde üzerine söz aldı.

Tutukluları selamlayarak sözlerine başlayan Temel, “İçinden geçtiğimiz küresel siyaset, Kovid-19 gibi bir sınavın sonrasında, yeni gelişme ve dönüşümlere gebedir. Yeni iktidar arayışları, yeni ittifaklar kapıdadır ve buna bağlı olarak yeni savaşlar, yeni tercihler, yeni mücadele yöntemleri, üretim ve tüketim alışkanlıkları değişmektedir” dedi.

AKIŞKAN MÜCADELE

Finans kapitalin kamplara bölmek üzerinden değil, iç içe geçmiş bir alanda hareket etmeyi tercih ettiğini vurgulayan Temel, “Eskisi gibi statik değil, son derece akışkan bir mücadele var. Sistem içi çekişmeler devam etse de özünde kapitalist sisteme hizmet eden bir tablo ile karşı karşıyayız. Yeni bir yüzyıla girerken, bu çağ bazı siyasi-sosyal ve toplumsal anlayışları öne çıkaracak, bazılarını da oyun dışı bırakacak. Oturacağı yeni ekseni arama ve kaybetme arasında gidip gelen Türkiye Cumhuriyeti, tüm bu olan bitenden azade bir durumda durmayacak” diye belirtti.

CUMHURİYET YENİ DÖNEME GİRDİ

Cumhuriyet’in yeni bir dönemece girdiğini ifade eden Temel, şunları söyledi: “Yeni bir ideolojinin dayatıldığı, toplumsal renklerin ve farklılıkların tasfiye edilmeye çalışıldığı bir dönemde, dar bir grubun çıkar dünyasına göre şekillendirilen bir rejim istenci ile mücadele ediyoruz. AKP ve ortağı açıktır ki Cumhuriyetin 2’nci yüzyılına yeni bir inkâr konsepti ile giriyor. Özellikle Aleviler ve Kürtler başta olmak üzere, halklara dönük tahammülsüzlüğün zirveye ulaşması, Kürtçeye dair sistematik tahammülsüzlük, kadın düşmanlığı ve kayyım rejimi yeni sistemin şifrelerini belirliyor. Varlığını korumuş tüm farklılıkları hedef alan bu anlayış, onları parçalayarak, ezerek kültürel bir çöl yaratmak istiyor.

Mevcut iktidar sorunları çözmek yerine, daha büyük sorunlar yaratan yöntemler geliştiriyor. Haliyle, bugün yurttaşların itirazlarını iletecekleri bir muhatap bir kurum bile bulunmamaktadır. Durmadan ekonomik mucizeden, siyasal istikrardan bahsedip duranlar, aç bırakılan halklara seslenip onlara sabır telkin edip gelecek güzel günlerden bahsedip, duruyorsunuz.

DEVLET YENİDEN DİZAYN EDİLİYOR

Bu da yetmiyor, yaptıklarına ‘geleceği yeniden inşa etmenin ekonomik savaşı’ diyerek çöküş siyasetini meşrulaştırıyorlar. Burada başka bir akıl işliyor. Uçlaştırılmış ve kutuplaştırılmış bir iç siyaset, gündelik olarak değişen ve yer yer pazarlayıcı bir dış siyaset, halkları yok sayan, kendinden olmayan herkesi düşman gören bir anlayış; korku ve dehşet üzerinden devleti yeniden kurgulamaya çalışıyor. Neredeyse tüm muhalefetin bastırılması, Kürtlerin eşitlik ve özgürlük talebi, kadınların mücadelesi, sol sosyalist ve demokrasi güçlerinin mücadele direnci kırılmak isteniyor. Ve en önemlisi de AKP-MHP dışındaki herkesin hizaya getirilmesi hedefleniyor.

Hatta bu amaçla iktidar ve propaganda aygıtları bütün gücüyle muhalefeti parçalama siyasetini yürütüyor. Elbet bu sadece günümüze has bir siyaset değil, geçmişin yıkım siyasetine merdiven dayayarak yükselen ve bugünün virane haline ulaşan bir kötülük yolculuğudur. Cumhuriyet, kuruluşundan bu yana tüm demokratik arayışlara rağmen anti demokratik karakterini hep korudu. Farklılıklar bu düzen için hep tehlike oldu. Bu siyasetin odak noktası ‘inkâr politikasıdır.’ Kürtlere, Ermenilere ve diğer tüm halkların payına düşen şey mutlak bir inkâr ve imha siyaseti oldu.

TÜM ZENGİNLİKLER BASTIRILDI 

Özellikle 1923-1938 yılları arası dönem ile 1950 -1980 aralığı ve devam ederek, günümüze gelen devlet politikası ve siyasi hat, ibretlik derslerle dolu aslında. Tüm kimlikler inkâr siyaseti altında ezildi. Tüm değerler inkâr eksenli siyasetin başarıya ulaşması için yok edilmek istendi. Tüm zenginlikler tekçi zihniyet ile bastırıldı. Cumhuriyet tarihi boyunca sistematik olarak devreye konulan darbelerin, askeri müdahalelerin, muhtıraların ve ekonomik krizlerin varlığı topluma büyük bedeller ödetti. AKP, yarattığı bu belirsizlik içinde bugün toplumla savaş halindedir, hukukla savaş halindedir, kadınlarla, gençlerle savaş halindedir, adalet ile savaş halindedir, doğa ile savaş halindedir, işçi ve emekçi ile savaş halindedir. AKP, en çok da Kürtler ile savaş halindedir.

İKTİDAR SALDIRMAK İÇİN KAPI KAPI GEZİYOR

Kürtlere saldırmak için kapı kapı geziyor iktidar. Oysa Amerika ve Rusya artık kaba çelişkiler ile değil karşılıklı mutabakat ile Ortadoğu’ya giriyor ve planlar yapıyorlar. O yüzden Türkiye’nin bu çelişkilerden yararlanma zemini kalmamıştır. Türkiye şu süreçte ne Rusya’ya ne ABD’ye dayanarak yeni Osmanlıcılık anlayışıyla Ortadoğu’nun etkin gücü olamaz. Bunu sadece demokratikleşerek, Kürt sorununu çözerek yapabilirdi. Ancak mevcut iktidar artık bu fırsatı da büyük oranda kaçırmıştır.

ROJAVA MODELİ

Bakın demokratikleşme sancılı biçimde olsa da bugün Türkiye dışındaki tüm Ortadoğu ülkelerinde yaşanmaktadır. Ve bugün Ortadoğu’da demokratikleşme dinamiğinin ve gelişmesinin öncüsü her gün saldırdığınız Kuzey ve Doğu Suriye’deki Kürtlerdir. Evet Rojava modeli Arap halkında da ciddi arayışlara vesile olmuştur. Artık AKP-MHP ittifakının politikaları hem dışarda hem içerde çıkmaza girmiştir. Şimdi varlığını Kürtlere karşı yürüttüğü savaşa bağlamıştır.

KÜRT SORUNU

Ancak biliyorsunuz Arap Birliği bile açıkça Türkiye’nin yürüttüğü savaş politikasına, Suriye ve Irak’a yönelik askeri yönelimler içinde olmasına karşı çıkmaktadır. Artık iktidarın ‘teröre karşı mücadele ediyorum’ tezine kimse inanmıyor. Arap ülkeleri, terörist gördüğü örgütlerle İktidarın ilişki içinde olduğunu biliyor. Türkiye’nin tüm Arap ülkeleri için istikrarsızlık odağı haline geldiğini görüyorlar.

Kürt sorunu, defalarca ifade ettiğimiz üzere bu ülkedeki en köklü sorundur. Bu soruna doğru temelde yaklaşmayan hangi iktidar ya da anlayış olursa olsun dağılmaya mahkumdur. Yakın döneme baktığımızda, Kürt sorunundaki çözümsüzlüğün daha çeyrek asırda 8 başbakan ve 13 hükümeti eskittiğini ve siyaset dışına attığını görüyoruz.

DÜN ÇİLLER, BUGÜN AKP-MHP  

Yarım asırdır gelip giden hükümetler, darbeler, büyük heveslerle Türkiye halkının başına getirilen iktidarların Kürt sorununu çözmedikleri için nasıl da eriyip yok olduklarını, yaptıkları tüm zulme ve halklar karşıtı uygulamalara rağmen, Kürt düşmanlığı üzerinden yapılan tüm soyguna-tüm talana ve katliamlara rağmen nasıl da güç olamadıklarına, en güçlü göründükleri dönemlerde nasıl da dibi gördüklerini buna en iyi örnek şimdiye kadar Çiller hükümetiydi, bugünden sonra AKP-MHP iktidarı olacaktır. Kürtlere düşmanlık, Cumhuriyetin en büyük çıkmazıdır. Artık bu görülmelidir. Mevcut iktidar bloğu, bunun son örneğidir. Bu iktidar çözümsüz bıraktığı kadar çözülecektir. Bu meseleye layıkıyla yaklaşmadığı sürece aynı son kendisini de bekleyecektir. Ekonominin de bilinen bir kuralıdır: Çözümsüz kalan her şeyin maliyeti büyüyerek devam eder.

MASKELER DÜŞTÜ

Devletin bu konudaki toptancı uygulamaları, milli birlik ve beraberliği sadece ‘Türklük’ üzerinden geliştirme çabası çözümsüzlüğü derinleştiren başlıca etkendir. Bugün iktidarın Kürtlere karşı operasyonlarından daha büyük operasyonlar örtülü olarak Türkiye halkının ekonomik değerlerine, Türkiye coğrafyasına, doğasına insanların emeğine düzenleniyor. Tüm bunların üzeri Kürt düşmanlığıyla örtüldüyse de Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin ısrarlı mücadelesi karışışında tüm maskeler düşmüştür. Bu siyasal ve toplumsal soruna sadece güvenlik ve asayiş perspektifinden bakan herkes kaybetti. Oysa, devlet aklı, bu sorunun çözümüne layıkıyla yaklaşsa ülkeye siyasal, sosyal ve ekonomik açıdan büyük avantajlar ve derinlik kazandıracaktır.

BOMBALAYARAK BİR YERE VARAMAZSINIZ

Federe Kürdistan Bölgesi’ne durmadan operasyon yaparak, Şengal’i bombalayarak, Kuzey ve Doğu Suriye’ye sürekli saldırarak ve demografik değişiklikler yaratarak, cezaevlerini savaş alanına çevirerek, mutlak tecridi derinleştirerek, siyasal arayışlara kapatma davaları açarak bir yere varamazsınız.

ÖCALAN’IN TEK BİR CÜMLESİNDEN KORKUYORLAR

Bugün iktidar İmralı’da bütün yasaları ayaklar altına alarak, Sayın Öcalan’a ağır bir siyasi ve fiziki tecrit uyguluyor. Öcalan’ın tek bir cümlesinden korkar olmuş bir iktidar ile karşı karşıyayız. Bundan dolayı havalandırmada, sporda söylenen birkaç cümleyi bile disiplin cezası konusu yapıyorsunuz. Bu zayıflayan, tahttan düşme korkusu yaşayan bir iktidarın ruh halidir. Zayıfsınız o yüzden tecridi derinleştiriyorsunuz. Korkunun acele faydası yok. Çünkü Öcalan’ın değerlendirmeleri toplumsal barışı ve demokratik çözüme katkı sunmaya devam ediyor.

KÜRT SORUNUN ÇÖZÜMÜ DIŞARIDA DEĞİL

Kürt sorunu Ankara’da çözülür, Diyarbakır’da çözülür. Çünkü biliyoruz ki bu sorunun çözümü dışarıda değil. Emperyalist devletler bu sorunun çözümünden yana değil. Sayın Öcalan’ın önemle vurguladığı gibi, savaş politikaları ve çözümsüzlük, onlar için daha çok silah satışı, daha fazla hükmetme gücü demektir. Çatışmadan nemalanan uluslararası güçler ve savaş lobileri dışında kimseye bir şey kazandırmayan gidişatın durdurulması ve demokratik müzakere yöntemlerinin değerlendirilmesi, savaşa akıtılan kaynakların toplum yararına kanalize edilmesi temel görev olmalıydı. Ama bu fırsatı kaçırdınız.

FIRTINAYI GÖRÜN

İktidara uyarımızdır; etrafımızı saran ve yaklaşan ‘muazzam fırtına’ görülmelidir. Bu fırtınadan devlet aklı, ya mevcut hali geride bırakan bir geçiş süreci başlatır ya da temas ettiği her şeyi şu günlerdeki gibi çürüten bir yapıyla toplumu felakete sürükler. Kürtlerle demokratik bir ilişki, hak ve hukuk gözeten bir çerçeve, kadın kazanımlarını destekleyen ve koruyan bir siyaset, tüm inanç ve kimliklere sağduyulu bir temas bu ülkenin yararınadır.

ONURLU BARIŞ

Ekonomiyi bir zümre için değil herkes için, adaleti bir zümre için değil, herkes için uygulamak zorundayız. Aksi tüm haller geriye götürür, çelişkileri derinleştirir. Bundan ötürü diyoruz ki öncelikle ittihatçı mantık aşılmalıdır. Bundan ötürü diyoruz ki demokratik siyaset, demokratik müzakere ve onurlu barış bu ülkenin kaderini değiştirecek tek şeydir. Türkiye’de radikal demokrasi isteyen güçlerin mücadelesi ve direnişi diğer tüm muhalefet güçlerini de ayakta tutmuştur. HDP çatısı altındaki siyasi bileşenler; HDP’nin ilişkide olduğu demokratik güçler, kadın mücadelesi, gençler, Aleviler ve emekçiler bu zorba iktidarın önünde barikat kurmuşlardır.

DEMOKRATİK CUMHURİYET VURGUSU

Türkiye’de AKP-MHP dönemi kapanmıştır. Bugünden seçime kadar Türkiye siyasal partileri, sivil toplum kuruluşları ve tüm toplumsal muhalefet, bu enkazı toparlamakla uğraşacaktır. Türkiye’de Kürt halkının özgürlük talebi tasfiye edilemediğine göre Türkiye’de yönetim ve iktidar olmak Kürt sorununu çözmekle gerçekleşir. Hangi güç ve siyasi anlayış iktidarı hedefliyorsa, önce çözüm programını ortaya koymalıdır. Biz halklar bahçesi HDP olarak kimlikleri yok sayan, bizleri katı tanımlara hapseden, toplumsal sorunlarımızı çözmek yerine daha da kutuplaştıran, kriz ve kaoslarla ayakta kalmaya ant içmiş, yoksulluğu kader bellemiş, doğayı düşman ilan etmiş bir cumhuriyet istemiyoruz. Bizim ihtiyacımız demokratik bir cumhuriyettir. HDP de bunun adresidir. HDP’ye yaklaşım, bu ülkenin geleceğine yaklaşımdır.

HDP, halk özgürlük eğiliminin bu topraklardaki temsilcisidir. Gezi’de bir ağaç, Dersim’de bir orman, Soma’da bir işçi, parkta bir öğrencidir. Kerbela’da Hüseyin, Diyarbekir zindanında Mazlum’dur. Ceylan, Berkin ve Dilek’in asılı kalmış bakışıdır.”

Genel Kurul devam ediyor.

(Kaynak: MA )

Editör: Haber Merkezi