ANKARA-ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ: Pervin Buldan başkanlığında yapılan HDP Parti Meclisi (PM) toplantısının sonuç bildirgesi açıklandı. Kürt Sorunu’nun çözümü için sorumluluk ve risk almaya hazır olduklarını vurgulan parti PM’si, İktidarın kadına yönelik şiddeti teşvik eden yaklaşımına karşı İstanbul Sözleşmesi eş başkanlıkta olduğu gibi ‘mor çizgi’ mizdir” dedi.



Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) 16 Ağustos’ta Eş Genel Başkanı Pervin Buldan başkanlığında online gerçekleşen Parti Meclisi (PM) toplantısının sonuç bildirgesi açıklandı.


Paylaşılan bildirgesinde kayyımlar, Demokratik Mücadele Programı, Kürt sorununun yanı sıra ülkedeki siyasal ve ekonomik gelişmeler ele alındı. Bildirgede, “Krizlerin birbirlerini tetiklediği ve süreklileştiği” ifadeleri yer aldı.


 ‘Savaş sınır ötesine taşınıyır’


Mevcut iktidarın savaş, işgal ve talan politikalarıyla varlığını sürdürmeye çalışıldığı vurgulanan bildirgede, “İçeride Dolmabahçe masasının devrilmesinden sonra daha önce hazırlanan ‘Çökertme Planı’nı devreye koyarak, çatışmalı süreci yeniden başlatan iktidar, muazzam kaynak ayırdığı bu savaşı hiçbir ölçü tanımaksızın sürdürürken, Kürt coğrafyasını yangın yerine çeviriyor. Bununla da yetinmeyip, savaşı sınır ötesine taşıyor; uluslararası hukuku da çiğneyerek, iç politikada yarar umuyor” denildi.


 ‘Diploması yerine savaş’ 


İktidarın içerisine girdiği sıkışmışlığı ise başka gerilimlerle aşmaya çalıştığı vurgulanan bildirgede, “Özellikle son süreçte kendi iç krizleri derinleştikçe uzak-yakın başka coğrafyalara da elini uzatan bu iktidar, Ege ve Akdeniz’deki girişimleriyle başka gerilimleri körüklüyor, halkların ortak yaşamını hedef alarak diplomasi yerine savaşı devreye koyuyor. Bir yandan Ermenistan ile Azerbaycan’ın arasındaki gerilime müdahil olurken, diğer yandan Suriye’den taşıdığı cihatçı gruplarla Libya’da Neo-Osmanlıcı bir anlayışla, emperyal amaçlar güderek rol almaya çalışıyor” ifadeleri yer aldı.


‘Kürtler tam merkezinde’


Barış için mücadelenin HDP’nin varlık sebebi olduğunun altı çizilen bildirgede, Kürt sorununda demokratik çözüm ihtiyacının büyüdüğüne de dikkat çekildi. Bu konuda şunlar kaydedildi: “Çünkü Kürtler gerek coğrafi, gerek siyasi, gerekse de stratejik olarak Ortadoğu’nun tam merkezindedir ve bölgedeki bütün sorunların adeta kilit noktasıdır. Ortadoğu’dan şiddet ihraç eden rejimlerinin baskılamaya çalıştığı Kürt Sorununun çözümü demokratik yaşamın var olma zeminidir. Bu zeminin yaratılması ise, kuşkusuz ki Sayın Öcalan üzerindeki mutlak tecrit rejiminin son bulması ve barış ikliminin oluşturulması ile mümkündür.”


‘Barış talebinin önüne geçiliyor’


PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit üzerinde durulan bildirgenin devamında şu değerlendirmeler yer aldı:

 “İmralı adasında Sayın Öcalan üzerinde uygulanan kişiye özel sistem, bugün tüm Türkiye ve bölge halkları üzerinde uygulanan faşizm rejimine dönüşmüştür. Otoriter, popülist iktidar anlayışı, tüm bölgede tecridi, ayrıştırmayı ve hukukun askıya alınmasını bir yönetim sistemi olarak örgütlemekte, gitgide bütün toplumun tecride uğratıldığı faşist bir rejim oluşturulmaktadır. Nitekim CPT’nin İmralı ziyaretinden sonra yaptığı gecikmiş açıklama, İmralı İşkence ve Tecrit Sisteminin teyidi niteliğindedir. İmralı’da uygulanan bu rejimin temelinde Sayın Öcalan’ın barış, demokrasi ve çözüm çabalarının Türkiye halklarında yarattığı muazzam olumlu etkinin önünü kesmek vardır. Bu yönüyle, İmralı’da ve tüm ülkede uygulanan mutlak tecridi kırmak, barış ve demokratik çözüm iradesini örgütlemek, bugün devrimci demokratik bir sorumluluktur.


‘Sorumluluk ve risk almaya hazırız’


Kürt meselesinde demokratik çözümün sadece Kürt sorununu dillendiren açıklamalar ve vaatlerle gelmeyeceği tarihi tecrübelerle sabittir. Böylesine tarihi ve toplumsal acı biriktiren bir sorunu, demokratik çözüm projeleri üretip siyasi riskler üstlenerek ve tüm coğrafyaya yayılmış istibdat rejimine karşı net tavır alarak hep birlikte çözebiliriz. HDP olarak Kürt Sorununun çözümü için sorumluluk ve risk almaya hazırız. Bu anlamda rol alabilecek her türlü çabayı destekleyeceğimizi ve bizatihi içerisinde yer alarak katkı sağlayacağımızı bir kez daha tüm kamuoyuna deklare ediyoruz. Siyasi aktörleri, aydınları, akademisyenleri ve tüm kamuoyunu da Kürt Sorununun demokratik çözümünde inisiyatif almaya çağırıyoruz.


‘Sömürü düzeninden halkları kurtarmaktır’


İçinden geçtiğimiz dönemde Türkiye halklarının en büyük sorunlarının başında pandemiyle katmerlenen ekonomik kriz gelmektedir. Saray rejimi ekonomik krizi görünmez kılmak için yapay gündemler oluşturmaya çalışsa da işsizlik ve yoksulluk artık istatistik oyunlarıyla gizlenemeyecek düzeye gelmiş, yoksullar açlığa mahkûm edilmiştir. Pandemiyi her alanda olduğu gibi emek alanında da ‘Allah’ın lütfu’ olarak gören iktidar ve sermaye, emekçilere köleliği, çalışma kamplarını dayatmakta, yandaşları zenginleştirmek için en vahşi yolları uygulamaktadır. Saray rejiminin, yandaşlarının ve sermayenin zenginleştiği, halkın yüzde 99’unun ise yoksullaştığı bu denkleme karşı tek çözüm AKP-MHP ittifakını durdurmak ve neoliberal sömürü düzeninden halkları kurtarmaktır. Üreten ve yöneten halklar ekonomisini kuracağımıza inanıyoruz.


 ‘Eşbaşkanlık mor çizgimizdir’


İktidarın kadına yönelik şiddeti teşvik eden yaklaşımına karşı İstanbul Sözleşmesi eş başkanlıkta olduğu gibi ‘mor çizgi’ mizdir. HDP, bir kadın partisidir. Hem parti içerisinde hem de nefes aldığımız her alanda kadının eşit ve özgür yaşam mücadelesinin savunucusuyuz. İktidarın şiddet ve baskıyı artıracak herhangi bir adımı kadınların ve HDP’nin direnişi ile karşılaşacaktır. Kadın mücadelesinin her kazanımında olduğu gibi İstanbul Sözleşmesi’nde de tüm irademizle kadınların yanında olduğumuzu ifade ediyoruz. İktidarı, İstanbul Sözleşmesi ile ilgili her türlü kötü niyet ve uygulamalardan uzak durması konusunda uyarıyoruz.

 ‘Erkek egemen zihniyetiyle savaşacağız’

 Ayrıca erkek egemen zihniyet, ister devlet anlayışında, ister iktidar yaklaşımında isterse de kendi içimizde ortaya çıksın, bu anlayışla mücadele etmek HDP’nin varlık sebebidir. HDP, elbette binlerce yıllık kökeni olan erkek egemen kültür ve davranış kalıplarının kolayca yok edilebileceği hayaline sahip değildir. HDP, kendi içinde de bunu bir mücadele alanı olarak görmekte, partinin hangi düzeyinde olursa olsun bu kültürün her tezahürüne karşı sıfır tolerans göstereceğini açıkça ilan etmektedir.


 ‘Halktan gerçekleri saklıyorlar’


Türkiye halkları bugün koronavirüs tehdidi altında olduğu kadar, AKP-MHP ittifakının halkı umursamayan, sağlığı bir ticaret alanı gibi gören politikalarının yarattığı risklerin altındadır. Salgının sağlık, ekonomi ve sosyal etkileri ile baş edemeyen AKP-MHP ittifakı, ‘normalleşme’ adı altında sermayenin çıkarlarını halkın sağlığına tercih ederek tüm Türkiye’de adı konmamış bir sürü bağışıklığını devreye koymuştur. Sağlık emekçilerinin bütün uyarılarına karşın şeffaf bir salgın yönetimi göstermeyen, halktan gerçekleri gizleyen saray rejimi, salgını gitgide baş edilemez hale getirerek hem halk sağlığını, hem de sağlık emekçilerinin can güvenliğini tehlikeye atmıştır. HDP olarak bütün toplumu hep birlikte tedbirlerimizi almaya, dayanışma ağlarımızı kurarak sağlığımızı korumaya çağırıyoruz.


‘Kayyımlarına kayyım atıyorlar’


İkinci kayyım dalgasının birinci yılında Kürdistan coğrafyasına uygulanan kayyım rejiminin genişleyerek tüm Türkiye’ye yayıldığına şahit olmaktayız. Bu bir yıl içinde saray rejimin tüm uygulamaları Kürtlerin vatandaşlık haklarının fiilen rafa kaldırıldığını göstermektedir. Halk iradesiyle seçilmiş yerel yönetimlerimizi bir yıl önce gasp eden siyasi iktidar, bugün kendi atadıkları kayyımların yarattığı skandallarla yüz yüzedir. Atanan kayyımlar hakkında yıllardır ortaya konulan gerçekleri sürekli olarak ‘terör örgütlerinin propagandası’ olarak niteleyen iktidar, rezaletler ayyuka çıkınca kendi ‘Kayyımlarına kayyım’ atamaktadır. HDP, sandıktaki her oyun takipçisidir, halkın ortaya koyduğu muazzam iradenin sorumluluğunu omuzlarında taşımaktadır. Gaspçı kayyımları ve onları atayanları asla tanımayacak ve işledikleri suçların hesabını hukuk önünde vermelerini sağlayacağız.


 ‘Barış meşalesini taşıyacağız’


Demokratik Mücadele Programı ile büyüttüğümüz umudu, 1 Eylül’de barışı inşa etmek için bir üst aşamaya taşıyacağız. Kapitalizmin ve bölgesel otoriter güçlerin saldırısına karşı biriken barış umudunu gerçeğe dönüştüreceğiz. 1 Eylül’e doğru giderken gerçekleştirdiğimiz Demokrasi Yürüyüşü ve Demokrasi Buluşmalarını ‘Savaşa Karşı Barış, Tecride Karşı Özgürlük’ şiarı ile birleştireceğiz. Şimdi barışı ve bir arada eşit yaşam mücadelesini daha fazla toplumsallaştırarak inşa etmenin vaktidir. Türkiye ve Ortadoğu’yu barış meşalesi ile aydınlatmanın zamanıdır. Bu kapsamda sokak sokak, şehir şehir, mahalle mahalle oluşturacağımız barış zincirleriyle elimize alacağımız barış meşalesini hep birlikte taşımak için Türkiye halklarına çağrıda bulunuyoruz.”

( JINNEWS)

Editör: Haber Merkezi