ANKARA-ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ: Haftalık basın toplantısında güncel gelişmeleri değerlendiren HDP Sözcüsü Ebru Günay, “Bu partide on binlerce kadının emeği var. Her alanda olduğu gibi parti içinde de erkeklikle mücadele ettik, ediyoruz. Kimse bundan şüphe etmesin! Ama tüm erkekler şunu çok iyi bilmeli: Erkekliğini ayrıcalık kabul edenler bizimle aynı yolda yürüyemezler” dedi.


Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, partisinin Genel Merkezi’nde düzenlediği haftalık basın toplantısında güncel gelişmeleri değerlendirdi. Konuşmasına 24 Temmuz Basın Bayramı’na değinerek başlayan Ebru, “Basın bayramı nedeniyle basın emekçilerinin basın bayramını kutlamak isterdim ama gazeteciler için, haber hakkı için, düşünce ve ifade özgürlüğü için maalesef kutlanacak herhangi bir bayram yok bu ülkede” dedi.


‘AKP, dünyada gazeteciliği suç, gazetecileri terörist ilan eden tek iktidardır’


İktidarın, diğer pek çok alanda olduğu gibi basın ve ifade özgürlüğü konusunda Türkiye’yi büyük bir karanlığa mahkum ettiğine dikkati çeken Ebru, Sınır Tanımayan Gazeteciler’in 2020 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ne göre Türkiye’nin basın özgürlüğünde 180 ülke arasında 154’üncü sırada yer aldığını belirtti. AKP’nin dünyada gazeteciliği suç, gazetecileri “terörist” olarak tanımlayan tek iktidar olarak tarihe geçtiğini ifade eden Ebru, “Türkiye’de en az 93 gazeteci ve medya çalışanı yaptıkları işten kaynaklı cezaevlerinde bulunuyor. 10 binden fazla gazeteci de maalesef işsiz. OHAL darbesiyle yüzlerce basın kurumuna el konuldu, iktidar gazete ve basın kuruluşu olarak ele geçirdiği her kurumun içeriğini boşalttı, bu mecralar iktidarın borazanlığı dışında herhangi bir işleve sahip değiller artık. Çoğu itibar suikasti yapıyor, muhalefete yönelik kara propaganda merkezleri gibi çalışıyor. Halk bu gazeteleri okumuyor, bu televizyonları izlemiyor o yüzden halkın haber alma kanalları haline getirilen sosyal medya mecraları hedef haline getirildi” dedi.


‘Sosyal medya düzenlemesi Alman modeli değil, Çin modelidir’


TBMM Adalet Komisyonu’nda kabul edilen sosyal medya düzenlemesine de değinen Ebru, sözlerine şöyle devam etti: “Biliyorsunuz bir sosyal medya düzenlemesi şimdi gündemde ve alt komisyondan geçirildi. Getirilen teklif ile iktidar, düzenlemenin gerekçesini temel hak ve özgürlüklerin korunmasında devletin sorumluluğu üzerine kurarak büyük bir aldatmacaya imza atıyor. Bu teklifin gerçekliği; sansürün artmasında, sosyal medyanın hedef alınmasında ve fişlemenin hızlandırılmasında yatıyor. Teklifte yer alan ‘ulusal sınırların tanınmaması, milli güvenlik’ gibi soğuk savaş söylemleri ve 90’lı yıllara ait ifadeler, güvenlik devletinin amentüsüdür. İktidarın gittikçe otoriterleşen, her hareketi ve her yurttaşı kendisi için tehdit algısı olarak kabul eden, güvenlik söylemi altında potansiyel suçlu, şüpheli çemberine Türkiye’de yaşayan herkesi, doğayı, canlıları katan anlayışının sosyal medya ayağıdır bu. Bu anlayış kendisini Alman modeli olarak propaganda etse de Türkiye bu düzenleme ile açık bir şekilde Çin Modeli’ne geçecektir.”


‘24 Temmuz’da tasfiye ve kırım politikaları devreye koyuldu’


Konuşmasına Çözüm Süreci’nin bozulduğu 24 Temmuz’a değinerek devam eden Ebru, sözlerini şöyle sürdürdü: “Peki Türkiye nasıl bu noktaya geldi? Cevabı bir başka 24 Temmuz kumpasında gizli. AKP 24 Temmuz 2015 yılında Ceylanpınar’da bu ülkenin evlatlarının canıyla kurulan kumpası gerekçe göstererek Kürt halkı başta olmak üzere topluma karşı topyekun saldırı ve savaş konseptini devreye koydu. 24 Temmuz 2015, Türkiye tarihinin dönüm noktalarından biridir. Bu tarih, eşi benzeri görülmemiş bir şiddet dalgasının, tasfiye planlamasının, kırım politikalarının başlangıcı oldu.”


‘Kürt halkına ve topluma açıkça savaş ilan edildi’


Bu politikayla çözüm sürecinin inkar edilerek rafa kaldırıldığını ve dünyanın gözü önünde açıklanan tarihi Dolmabahçe Mutabakatı’nın reddedildiğini anımsatan Ebru, özelde Kürt halkına, genelde de Türkiye halklarına ve demokratik kamuoyuna açıkça savaş ilan edildiğini sözlerine ekledi. İmralı'da kurulan ve toplumun büyük bir umutla barış getirmesini beklediği diyalog ve müzakere masasının hükümet tarafından “bize oy kazandırmıyor” denilerek devrildiğini vurgulayan Ebru, “2013 Newroz deklarasyonuyla başlayan ve 3 yıl boyunca ölümleri durduran diyalog sürecinde ‘bize oy vermezseniz çözüm sürecinin ancak filmini çekersiniz’ tehditlerine dönüştü. AKP toplumun tümüne karşı saldırıya dönüşün bu kumpası adım adım ördü. Çözüm görüşmeleri sürerken İç güvenlik paketi çıkartıldı. 8 Haziran'da AKP iktidar değilse ‘çözüm sürecinin ruhuna Fatiha’, ‘AKP iktidar olmazsa herkes her şeyini kaybeder’ diyerek toplumu açık açık tehdit ettiler” ifadelerini kullandı.


2015’ten bu yana yaşananları sıralayan Ebru, “Bakın o tarihten beri Türkiye’de neler oldu” diyerek şunları belirtti:


“İmralı’dan sayın Öcalan’dan başlayarak tecrit hukuku bütün ülkeye yayıldı. Bu ülkenin evlatları Diyadin’de, Ceylanpınar’daki komplolarda kurban edildi. Ceylanpınar, hükümet tarafından kullanılan gerçek bir provokasyon olarak tarihe geçti. Olayın failleri olarak kumpasın gerekçesi yapılan insanlar beraat etti, dava düştü. İfadelerin çarpıtıldığı ortaya çıktı. Suruç’ta, Ankara’da, Diyarbakır’da barış isteyen bu ülkenin aydınlık yüzü yüzlerce insan katledilerek IŞİD eliyle Cumhuriyet tarihinin en büyük katliamları gerçekleştirildi. 90’lı yıllardaki köy yakmalarının yerini kent ablukaları aldı, beyaz Torosların yerine tanklar halkın üzerine sürüldü. Hükümet kendi vatandaşlarını savaş araçlarıyla bombaladı, yerleşim alanları yerle bir edildi. Sur’da olduğu gibi tarihi mekanlar tahrip edildi, rant alanlarına dönüştürüldü. Darbe mekaniği harekete geçirilerek önce 15 Temmuz darbe girişimi ardından OHAL darbesi gerçekleştirildi. Binlerce insan işinden aşından edildi. On binlerce muhalif tutuklandı. 4 Kasım’da ve sonrasında sistematik olarak halk iradesine karşı darbe gerçekleştirildi. Emekçiler, işçiler bu ülkenin üretenleri ekmeğe muhtaç hale getirildi.


İktidar bugün Suriye’de, Libya’da, Irak’ta savaş politikalarıyla, Akdeniz’de gerginlik ve gerilim siyasetiyle, Ermenistan ve Azerbaycan geriliminde tarafgirliği ile ayakta kalmaya çalışıyor. Kendisi ayakta kalmaya çalışırken ülke ateşe atılıyor, bu ülkenin geleceği çalınıyor.


Bu tabloya engel olamamış olmaktan üzüntü duyuyoruz


24 Temmuz’da başlatılan savaş ‘nasıl olsa Kürtlere karşı yürütülüyor’ diyerek bunun bir parçası olanlar, sessiz kalanlar, destekleyen bugün ‘mağdur edildiklerini’ belirterek durumdan şikayet ediyor. Biz ilk günden beri söyledik; savaşın kazananı olmaz, savaşla sorunlar çözülmez. Savaşla kaybeden bu ülkenin halkları olur diye uyardık. Bizi dinlemediler. Bu tablo karşısında haklı çıkmış olmaktan dolayı mutlu ve memnun değiliz. Aksine bütün bunlara engel olamamış olmaktan dolayı derin üzüntü duyuyoruz.”


‘Bu ülkede Kürtlerin can güvenliği yok’


İktidarın her alanda hayata geçirdiği Kürt düşmanlığının Kürtleri ülkede yasaklı topluma dönüştürdüğünü söyleyen Ebru, Yozgat’ın Çekerek ilçesinde Kürt işçilerin maruz kaldığı ırkçı saldırıya dikkat çekti. Ebru, “Kürtler için tehlike yaratan bu iktidarın politikalarıdır. ‘Can güvenliğinizi sağlayamıyoruz’ açıklaması ‘Bu ülkede Kürtlerin can güvenliği bırakmadık’ itirafıdır. 24 Haziran 2015 tarihinden beri çöktürme planlarının, saldırıların ve her türlü kumpasın hedefinde yer alan bizler, buradayız, dimdik ayaktayız, kendi irademize ve haklarımıza sahip çıkıyoruz. Türkiye’nin umuduyuz. Halkımızın, halklarımızın yaşadığı zülme karşı mücadele ediyor ve bu gidişatı durdurmaya, değiştirmeye çalışıyoruz. Bunu başaracağımızdan da en ufak bir şüphemiz yok” dedi.


‘AKP’nin Ortadoğu politikası: Kürtsüz bir dünya’


AKP’nin Ortadoğu planlarına da işaret eden Ebru, “Ortadoğu coğrafyasını dizayn etme çabasını tek bir cümleyle özetleyebiliriz: siyasal, diplomatik ve kültürel açıdan Kürtsüz bir dünya” diye ekledi. “Çöktürme planıyla AKP rejiminin hem Kuzey Suriye’de hem de Irak Kürdistanı’nda yürüttüğü askeri operasyonların ve istihbarat çalışmaları, bütün Kürtlerin siyasi iradelerinin teslim alınmaya, siyasi kazanımlarını gasp etmeye yöneliktir” diyen Ebru, “DAİŞ barbarlığına karşı kılını kıpırdatmayan iktidar, DAİŞ üyelerinin tutulduğu kamplara operasyon düzenleyerek IŞİD’lileri kaçırıyor, Kuzey Suriye’de işgal ettiği bölgelerde demografiyi değiştiriyor, yüzbinlerce sivilin yaşam su kaynaklarına erişimini engelleniyor” ifadelerini kullandı.


‘SİHA’lar 85 sivil katletti’


Ebru, Türkiye’nin Federe Kürdistan Bölgesi’ne dönük saldırılarını da hatırlatarak, şöyle konuştu: “Sivillerin zarar gördüğü bombardımanlar gerçekleştiriyor. Bu operasyonlar sonucunda kadın ve çocuk demeden onlarca sivil yaşamını yitirdi. İktidarın ‘biz sivilleri hedef almıyoruz’ açıklamaları gerçeği yansıtmıyor. Uluslararası bir örgütün yayınladığı rapora göre, 2015’ten bu yana Türk jetleri, SİHA’ların bombardımanı sonucu Irak Kürdistan’ında en az 85 sivil katledildi, 95’ten fazla sivil saldırılar sonucu yaralandı. 85 kişiden sadece 15’i bu yılın ilk 6 ayında katledildi. Aynı raporda, saldırılar sonucu sivillere ait yüzlerce ev kullanılamaz hale gelmiştir.”


‘AKP’nin ihvancı Libya politikası bölgesel savaşın fitilini ateşledi’


Ebru devamında Türkiye’nin Libya politikasına da değindi. Ebru, “İktidar Kürtlere saldırırken, her alanda da selefi gruplara alan açıyor. Libya’da ‘ülkenin bütünlüğü’ yalanlarının arkasında ihvancılar lehine Libya’yı bölmeye ve kardeş kavgasını körüklemeye çalışıyor. AKP’nin ihvancı Libya politikası bölgesel bir savaşın fitilini ateşlemiştir. Mısır’ın Libya’ya askeri müdahalede bulunmasına yönelik tezkereyi onaylaması Türkiye için yakın ve ciddi bir tehdittir. 2 gün önce Rusya’yla varılan anlaşma da bölünmeyi ve stratejik başarısızlığı gizleme çabasıdır. Yol yakınken iktidarı bu yanlıştan bu savaş sevdasından vazgeçmeye çağırıyoruz, halklarımızı bu savaş siyaseti karşısında yer almaya davet ediyoruz” şeklinde konuştu.


‘Kadına yönelik şiddet kırım boyutuna ulaştı’


Kadına yönelik şiddetin kadın kırım boyutuna ulaştığını vurgulayan Ebru, “Neredeyse her gün bir kadının erkekler tarafından gaddarca katledilmesine tanıklık oluyoruz. İktidar ve devlet kurumlarının cinsiyetçi söylem ve pratikleri kadına yönelik şiddeti beslemektedir. En son Pınar Gültekin katledildi. Kadın cinayetlerine karşı kadınlar olarak öfkemiz büyüyor. Pınar Gültekin’in katleden erkek, gücünü kolluğun ve yargının erkek yanlısı tutumu ve kararlarından almaktadır. Kadınlara şiddet uygulayan erkekler bu ülkede ‘tahrik indirimden’ yararlandığı için, infaz yasalarıyla serbest bırakıldıkları için bu kadar kolay şiddet uygulayabiliyorlar” diye konuştu.


‘Bu konuda eyvallahımız affımız yok’


“Kadına yönelik erkek şiddeti ne yazık ki her yerde açığa çıkıyor. Bütün siyasi partiler ve devletin işi bu şiddetle mücadele etmektir” diyen Ebru, “Biz kendi içimizde yaşanan bu tür olayların hiçbirine karşı müsamaha göstermiyoruz, bu konuda eyvallahımız yok, affımız yok, amamız, fakatımız, lakinimiz yoktur. Kadın özgürlüğü HDP’nin en temel var olma gerekçelerinden biridir” diye ekledi.


‘Kadına yönelik şiddetin amasız-fakatsız karşısındayız’


HDP’de yaşanan iki olaya ilişkin kamuoyunu bilgilendiren Ebru, “Öncelikle, mücadelesinin merkezinde kadın özgürlüğü ve eşitliği yer alan ve yüz binlerce kadının emeğini kadın kazanımlarına dönüştüren bir kadın partisi olarak HDP’nin bu vakalarla gündeme gelmiş olması üzerinde hassasiyetle durduğumuz bir konudur. Ancak ne yazık ki, toplumsal bir kırıma dönüşen kadına yönelik şiddet her yerde karşımıza çıkmaktadır. Kadın iradesini ve kadın özgürlüğünü esas alan bütün yapıların, nerede gerçekleşirse gerçekleşsin, kadına yönelik şiddet karşısında amasız-fakatsız durması gerekmektedir. Kadın Meclisiyle, eşbaşkanlık sistemiyle, binlerce kadının siyasete katılımıyla kadın iradesinin kurumsallaştığı bir parti olarak HDP’nin de yaptığı budur. Biz kadına yönelik saldırının her türüne karşı durduk ve durmaya devam edeceğiz. Bu ilke bizim için esastır” ifadelerinde bulundu.


‘Kadına karşı suç işleyen hiçbir erkek HDP’de siyaset yapamaz ve duramaz’


Ayrıca, bu vakaları HDP’yi yıpratmak amacıyla kullanan iktidar ve yandaş medyanın Kadın Meclisi üyelerine ilişkin ileri sürdüğü iddiaların hiçbirinin doğru olmadığına dikkati çeken Ebru, şöyle konuştu: “Kadın Meclisimizin üyeleri olarak parti içinde kadına yönelik her türlü eril yaklaşıma ve kadın karşısında işlenen suçlara karşı kararlıca durduk, durmaya devam edeceğiz. İddia edildiği gibi hiçbir olayın üzerini örtmek gibi bir girişimimiz asla söz konusu olmadı. Tuma Çelik meselesi bize intikal ettiği andan itibaren kadın beyanını esas aldık. Kadından yana tavır alıp, beyanları doğrultusunda araştırma yapmaya başladık ve araştırmanın selameti için adı geçen vekilin parti adına faaliyetlerini Mardin’de durdurduk. Olayın cinsel saldırı şeklinde yargıya intikal ettiği an, Kadın Meclisimizin başvurusu üzerine Tuma Çelik partimizin disiplin kuruluna sevk edilmiştir. Disiplin kurulumuz Çelik’i ihraç etmiştir. Bu karar Kadın Meclisimizin erkek şiddeti karşısındaki tavizsiz tavrını ve kadınların gücünü ortaya koymaktadır. Kadına karşı suç işleyen veya kadına yanlış yaklaşan hiçbir erkek HDP’de siyaset yapamaz ve duramaz.”


’Kazanımlarımızı hiçbir erkeğin yok etmesine izin vermeyeceğiz’


“Bu partinin yıllardır örülen kadın mücadelesini ve kazanımlarını hiçbir erkeğin yok etmesine izin vermedik ve izin vermeyeceğiz” diyen Ebru, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Bu partide on binlerce kadının emeği var. Her alanda olduğu gibi parti içinde de erkeklikle mücadele ettik, ediyoruz. Kimse bundan şüphe etmesin! Ama tüm erkekler şunu çok iyi bilmeli: Erkekliğini ayrıcalık kabul edenler bizimle aynı yolda yürüyemezler. Kadına yönelik şiddet kadın kırım düzeyine çıkmışken iktidar bu katliamları nasıl durduracağını düşüneceğine, bu şiddetle etkin mücadele için oluşturulan İstanbul Sözleşmesini iptal etmenin peşine düşmüştür. Tekrar altını çizerek söylüyoruz ki; İktidar bu sözleşmeyi uygulamakla yükümlüdür, iptal etmekle değil.”  ( JIN NEWS )
Editör: Haber Merkezi