MUŞ–ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ: AKP’nin merkezi bir iktidar inşa ettiğini belirten HDP Yerel Yönetimlerden Sorumlu Eşbaşkan Yardımcısı Salim Kaplan, yeniden başvurulan kayyum atamaları için “Yeni rejimin inşasıdır, sistemin yönetim biçimidir" dedi. Kaplan, bu tehlikeye karşı CHP ve diğer muhalefete ortak mücadele çağrısı yaptı.

MA / Cemil Uğur'un 
Başvurulan tüm baskı politikaları ve sandık taşıma kararlarına rağmen 31 Mart yerel seçimlerinde 65 belediye kazanan Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) 6 belediyesi, KHK ile kamudan ihraç edilenlerin aday olmasına izin verilmesine rağmen seçim sonrasında Yüksek Seçim Kurulu (YSK) eliyle kazanan partili isimlere mazbataları verilmeyerek açıkça gasp edildi. Başvurulan politikalara rağmen HDP açısından sandıktan elde edilen başarıya dönük tahammülsüzlük mazbata gaspı ile de sınırlı kalmadı. HDP’li belediyeler seçim sonrasında bu kez kayyum atamaları ile garp edilmeye başlandı.


19 Ağustos’ta partinin Diyarbakır, Mardin ve Van Büyükşehir belediyeleriyle başlayan süreçle birlikte bugüne dek partinin 32 belediyesine kayyum atandı. Bu kayyum atamaları halen HDP yönetiminde olan belediye sayısı 27.

HDP Yerel Yönetimlerden Sorumlu Eşbaşkan Yardımcısı Salim Kaplan, hükümetin yeniden başvurduğu kayyum politikasını MA / Cemil Uğur'a değerlendirdi.


‘KAYYUM POLİTİKALARI YENİ BİR REJİMİN İNŞASI’


Kayyum politikasına sahne olan 11 Eylül 2016 ile 31 Mart 2019 arasındaki 30 ayı ‘birinci dönem’, 31 Mart’tan sonrasını ise ‘ikinci dönem’ olarak tanımladıklarını söyleyen Kaplan, “Birinci dönemde; AKP iktidarı kendini sürdürebilmek için yerel yönetimlerin tüm bütçesini yandaşlarına dağıtarak, etrafında orta sınıfını toplama süreci vardı. 31 Mart’tan sonrası ise, artık kayyum politikaları bu ülkede bir rejim olarak, yeni bir rejimin inşası ve yeni bir yönetsel sistem olarak, AKP’nin kurguladığı bir model olarak önümüze geldi” dedi.


AKP’NİN HESABI?


Kaplan, iktidarın 31 Mart sonrası bu kadar talanın, rantın, hırsızlığın ve devasa borcun bırakıldığı belediyelere dair 'HDP'liler iyi bir çalışma yürütemezler, başarısız kalırlar ve halk kendi seçtiği partisine muazzam bir tepki duyar' gibi bir beklentinin içerisine girdiğini de ifade etti.


Fakat tüm bilançosal krize rağmen, tek hakikat olarak gördükleri şekilde halkla beraber çalışma yürüttüklerini söyleyen Kaplan, “Yeri geldi belediye başkanlarımız kendi elleriyle parke taşlarını döşeyerek, yeri geldi kendi maaşından feragat edip oradaki işçinin, emekçinin maaşını vererek, fidan kampanyaları düzenleyerek, kendi elleriyle fidan dikerek, bir çok yerde kooperatifçilik hizmeti ile alternatif ekonomik model oluşturarak, bir şekilde halka iktidarın tüm daraltıcı, engelleyici yaklaşımlarına rağmen ciddi başarılı bir belediyecilik örneği verildi" diye konuştu.


'MÜCADELE SONUCUNDA GERİ ADIM ATMAK ZORUNDA KALIYOR'


Kaplan, belediyelerin mali hesaplarına konulan blokeler üzerinde de durdu. Kaplan, bu konuda Kars Belediyesi örneğini vererek, "Belediyeye gelen bütçeden personelin maaşına ve belediyenin temel giderlerine haciz konulamaz, kesintiye uğratılamaz amir hükmü var ama Kars Belediyesi’nde personel için İller Bankası’nın göndermiş olduğu emekçilerin işçilerin maaşlarına bile haciz konuldu. Burada kayyum ile gasp edilmemişse mümkün mertebe tüm zorlayıcı, engelleyici, daraltıcı yaklaşımlarla belediyelerimizin, belediye eş başkanlarımızın halkımıza hizmet götürmesini engellemek isteyen bir zihniyet var. Bizleri tamamıyla işlevsiz hale getiren bir boyutta belki ama buna karşı biz tüm mücadelemizi halkımızla beraber verdiğimiz için iktidar çok çabuk teşhir oluyor. Yine Kars'ta gördüğümüz gibi tüm bu uygulamalardan mücadelemiz sonucunda geri adım atmak zorunda kalıyor" dedi.


'AKP, TEK MERKEZDEN YÖNETMEK İSTİYOR'


Yaşamın her alanını tek bir merkezden yönetmek isteyen AKP iktidarının, yerel yönetimler namına da hiçbir kurumsallaşmayı, var olan verili bir şekliyle devam ettirmek istemediğini söyleyen Kaplan, yerel yönetimlerin kayyumlar aracılığıyla merkezden yönetilmeye çalışıldığını vurguladı. Kaplan’ın bu savına dair verdiği örnek ise, Mardin Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum yönetimi dönemindeki yolsuzlukları araştırmaları için görevlendirilen müfettişlerin hazırladığı rapor.


Kaplan’ın bu rapora dair değerlendirmeleri şöyle: “Bakın 30 aylık kayyum dönemi sürecinde Mardin Büyükşehir Belediyesi’nde  muazzam yolsuzluklar açığa çıktı. Birçok kez Mardin'de, AKP İl Başkanı’nın mevcut kayyumun ve hatta bölge AKP milletvekillerinin ihaleler üzerinden çok ciddi gerilimler, çok ciddi krizler yaşadığı kamuoyuna yansıdı. Bunun üzerine İçişleri Bakanlığı'nın görevlendirdiği müfettişler kayyum döneminin yolsuzluklarını araştırmak adına orada bir denetleme faaliyeti yürüttüler ve tüm Türkiye'ye bir rapor yayınlandı. Bu raporda şu söyleniyordu: kayyumlukta Mardin modeli.


Biz raporun içeriğine baktığımız zaman aslında iktidarın ülkeyi götürmek istediği zemini de, zihniyeti de oradan okuyabiliyoruz. Raporda şu söyleniliyor; belediye meclis üyelerini halk seçimde seçsin ancak belediye başkanının seçilmesine gerek olmasın! İçişleri Bakanlığı valiler veya kaymakamlar eliyle doğrudan atasın. Yani kayyumu mutlaklaştıran, süresizleştiren bir yöntem ile belediyeler bu şekilde yönetilsin deniliyor.


‘YENİ BİR REJİM İNŞASIYLA KARŞI KARŞIYAYIZ’


Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın hazırmış olduğu yerel yönetimler yasasına baktığımız zaman Büyükşehirlerdeki genel sekreterler, genel müdürler ve yardımcıları doğrudan atama yetkisini Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ne bağlayarak, bütçesel ve bilançosal belediyelerin tüm yetkilerini Hazine ve Maliye Bakanlığı'na devrederek, imar ve mesken taşımaz yetkisini Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na bağlamak istiyor. Müfettiş raporuna ve bu yasaya baktığımızda AKP iktidarı merkezleşen iktidar olgusu dışında yerel yönetimler adına hiçbir şey bırakmak istemiyor. Yeni bir rejim inşasıyla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Kayyumlar yeni rejimin inşasıdır. Sistemin yeni yönetim biçimidir."


AMAÇ: HAFIZA VE TOPLUM KIRIMI


Kayyumların Kürt halkının tüm değerlerini ortadan kaldırmayı hedeflediğini söyleyen Kaplan, 100 yıldır uygulanan asimilasyon politikasının yeni bir yöntem olarak bu kez kayyumlar eliyle sürdürüldüğünü kaydetti.

Kaplan, bu duruma dair ise “Birazcık hafızamızı yokladığımız zaman kayyumların nasıl bir değer kırımı, nasıl bir hafıza kırımı, nasıl bir toplum kırımı olduğu çok açık bir şekilde ortaya çıkıyor. Kayyumların ilk yaptığı şey bizim çok dilli belediyelerimizin tabelaları indirmek ve çok dili hizmetleri yasaklamak olmuştur. İkinci yaptıkları şey; yaşamı bir bütünen kadın özgürlükçü bir perspektifle elle alan partimize yönelik tüm kadın kazanımlarını kapatmakla yola devam ettiler. Ama bu iki olgu yetmezmiş gibi bir toplumu toplum yapabilecek tüm aidiyet odaklarına saldırarak, yani değerlerine saldırarak toplumsal hafıza kırımını da yaptılar” ifadelerini kullandı.


Yine Cizre'de Orhan Doğan'ın, Doğubeyazıt'ta Ehmedê Xani'nin, Kızıltepe'de Uğur Kaymaz'ın, Nusaybin'de Newroz Anıtı'nın, F16'larla bedenleri param parça edilmiş Roboskili çocuklara dair Amed'de yapılan anıtın kayyumlar eliyle yıkılmasını örnekler olarak gösteren Kaplan, bu boyutlarıyla bakıldığı zaman AKP iktidarının, Kürt halkına dönük asimilasyon politikasını kayyumlar eliyle derinleştirerek devam ettirdiğini gördüklerini belirtti.


Kaplan, kayyumlar eliyle devreye sokulan tüm bu politikalara karşı demokrasi çevrelerine yönelik yaptıkları ortak mücadele çağrılarını da yineledi.


‘ORTAK DEMOKRATİK MÜCADELEDEN BAŞKA  YOL VE YÖNTEM KALMADI’


Özellikle CHP yönetiminden, partilerinin Urla Belediyesi başkanının tutuklanıp yerine kayyum atanmasını hatırlatarak AKP iktidarının kayyum zihniyetinden vazgeçmeyeceğini görmelerini isteyen Kaplan, “HDP'nin 31 Mart ve 23 Haziran'da ortaya koyduğu strateji, AKP içerinde muazzam  bir krize ve çatlaklığa yol açtı. Davutoğlu'nun kurduğu ve Ali Babacan'ın kuracağı partiler aslında seçim sonuçlarının ortaya çıkardığı, AKP içi krizin bir dış yansımasıdır. Bu kriz halinde kurtulabilmek ve yönetememe sürecini kendi lehine yönetilir bir noktaya getirebilmek için AKP iktidarının elinde kolektif saldırı dışında hiçbir yöntem kalmıyor. Eğer saldırı bir bütünen kolektif ise, Türkiye demokrasine, özgür geleceğine, barışına, hukuk zemininde kendisini bir kez daha organize edebilmesine yönelikse, o zaman buna karşı kolektif, ortak bir demokratik mücadele dışında hiçbir yol ve yöntem kalmadı" diye vurguladı.

Editör: Haber Merkezi