HABER MERKEZİ- Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) hukukçu milletvekili Anayasa Komisyonu üyesi Prof. Dr. İbrahim Özden Kaboğlu torba yasa teklifi ile gündeme gelen sivil toplum kuruluşlarına (STK) kayyım atama yetkisi isteyen “Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifine” ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Kaboğlu, “OHAL Alışkanlığı Benzer Hak İhlallerini Devam Ettirecek” dediği teklife dair, “Belediyelere halk iradesini tanımadan kayyım atayan, muhalif belediyeler üzerindeki vesayet yetkisini kötüye kullanan İçişleri Bakanlığı, bu teklifle, derneklere de kayyım atama hevesini ortaya koymaktadır” yorumu yaptı.

Artı Gerçek'in haberine göre; Adalet Komisyonu’nda görüşülen kanun teklifine ilişkin TBMM’de yürürlüğe konulan maddelerin üçte ikisi kadar olduğu bilgisini paylaşan Kaboğlu, “Derneklere ilişkin madde önerileri, dernek özgürlüğünün güvencelerini pekiştirmek şöyle dursun; Anayasa'ya ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'ne çok yönlü olarak aykırıdır. Belediyelere halk iradesini tanımadan kayyım atayan, muhalif belediyeler üzerindeki vesayet yetkisini kötüye kullanan İçişleri Bakanlığı, bu teklifle, derneklere de kayyım atama hevesini ortaya koymaktadır. Yine mal varlığına el koymaya ilişkin öneriler de, Anayasa madde 35 veİnsan Hakları Sözleşmesi (İHAS )1 no’lu Ek Protokol madde 1'e aykırılık teşkil etmektedir” dedi.

‘GÜLHANE HATTI HUMAYUN'U İLKELERİNİN DAHİ GERİSİNE DÜŞÜLECEKTİR’

Dernek faaliyetlerinin hali hazırda bürokratik gereklilikler ve baskılarla yürütüldüğüne vurgu yapan Kaboğlu, AKP ve MHP ekseninin dışında yer alan kesimlerin örgütlenme özgürlüğünü olumsuz etkileyeceğini belirtti. 

Kaboğlu teklifin yasalaşması durumunda, “Yasa, daha genel olarak, ifade özgürlüğünün kolektif kullanımı başta gelmek üzere siyasal haklar üzerinde bir tür “damokles kılıcı” olarak işleyecektir. Bunun yanında, teklifin verildiği şekliyle kanunlaşması halinde, mülkiyet hakkı ve mal varlığı güvenceleri bakımından Gülhane Hattı Humayun'u ilkelerinin dahi gerisine düşülecektir” değerlendirmesi yaptı.

Kaboğlu, “Yakın geçmişte, Gezi sahiplenmesi ve sonrasında 7 Haziran’dan 1 Kasım seçimlerine giden yolda ortaya çıkan çatışma iklimi, sivil toplum ve muhalefet üstünde artan baskılar, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL ile sistematik bir kıyıma dönüştü. FETÖ ile mücadele adı altında toplumsal muhalefet bastırılarak “demokratik hukuk devleti” ilgasına yönelik Anayasa değişikliği dayatıldı” şeklinde süreç değerlendirmesi yaparken KHK’ler kapsamında 375 derneğin kapatıldığını hatırlattı.

‘GÜNDEM ÇOCUK DERNEĞİ KAPATILDI, ENSAR VAKFI ÖDÜLLENDİRİLDİ’

Gündem Çocuk Derneği kapatılma örneğini veren Kaboğlu, “Fakat çocukların sistematik bir şekilde yurtlarında istismar edildiği ortaya çıkan “Ensar Vakfı”,  yaptırıma tabi tutulması bir yana devlet destekleri ile ödüllendirildi. AKP, dün 15 Temmuz fırsatçılığı yaparken, bugün de, açlıkla ölümcül virüs arasında tercih yapma  “özgürlüğünden” başka bir şeyi kalmamış halkımız canının derdindeyken, torba kanunlar içine gizlediği Saray metinleriyle, totalitarizm yolunda kararlılığını sürdürüyor” dedi. 

‘OHAL KALKTI AMA YASALARI DEVAM EDİYOR’

27. yasama dönemine ilişkin, “Türk siyasi tarihinde hak ve özgürlükler açısından geriye gidişin yoğunlaştığı bir devre olurken; sistem açısından, yetkilerin tek kişide toplandığı ve seçilmiş Meclisin, fiilen, atanmış saray görevlileri güdümüne konulduğu karanlık bir yola girilmiştir” diyen Kaboğlu açıklamasının devamında şu ifadeleri kullandı:
Yürütme, hem kanun yapım sürecinde hem de kanunların uygulanması aşamasında, Anayasa’nın çiğnenmesi suretiyle erklerin kendisinde toplandığı tek kuvvete dönüşme gayretindedir. Son bir yıl içinde Meclisin yürürlüğe koyduğu yasalar, bunun açıkça kanıtı: Parti kolluğu diyebileceğimiz bekçilerle ilgili kanun, sosyal medya yasası, baroları parçalama yasası, güvenlik soruşturması, takviye hazır güç ve fişleme vb. öneriler. Bunların hepsinin ortak özelliği, hukuki belirlilik ve güvenlik ilkelerine aykırılıklarıyla, keyfî ve hukuk dışı durumlar yaratmaya elverişli olmalarıdır. Söz konusu kanunların, kasıtlı olarak kullanılan belirsiz ve muğlak kavramlarla her an kötüye kullanıma açık olmaları, adeta bir gölge gibi, esasen yasalarla güvence altına alınmaları gereken temel hak ve özgürlüklerin üzerine düşmektedir. Bu teklifle bunlara yenisi eklenmekte olup, yaptığı iş ve işlemlerle halihazırda zaten Anayasa tanımaz bir kuruma dönüşen İçişleri Bakanlığı, kanun teklifinde kendisine tanınmak istenen yeni yetkilerle daha da baskıcı bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Editör: Haber Merkezi