İSTANBUL- ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ RÖPORTAJ;

 Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu üyesi Dilara Gevrek, Genel Yayın Yönetmenimiz Hamza ÖZKAN’nın sorularını yanıtladı.

-“Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu” nasıl bir amaçla yola çıktı ve şu anda neler yapıyor?

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 2010 yılında Münevver Karabulut cinayetinin ardından toplumda kadın cinayeteleri gerçeğinin infial yaratması sonucu kadın cinayetlerini durdurmak ve kadınların şiddetten korunmasını sağlamak için kuruldu. Başta yaşam hakkı olmak üzere her tür kadın hakkı ihlaline karşı mücadele ederek kadınların özgür ve eşitçe yaşaması için çalışmalarına devam ediyor. 2017’nin Temmuz ayında gerçekleştirilen ‘Kıyafetime Karışma’ yürüyüşün ardından kurulan Kadın Meclisleri içerisinde Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu tüm deneyimiyle halen aktif çalışma yürütüyor. Öldürülen ve şiddet gören kadınların dava takipleri, kadınlar ve çocuklara yönelik tüm saldırılara karşı harekete geçmek ve kamuoyu oluşturmak bunlardan bazıları.

Kadın cinayetleri durduracağı platformu ile ilgili görsel sonucu

-“Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak” kadınları nasıl destekliyorsunuz hangi çalışmalarla onların yanında yer alıyorsunuz?

Platform olarak kadınların hayatta kalmasını sağlamak, bunun için şiddetten korunmak isteyen kadınlara hukuki destek sağlamak, onlarla birlikte hayat mücadelesi vermek başlıca çalışmalardan biridir . Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 6284 sayılı kanunun uygulanması için sorumluları göreve çağırır, kadınlara korunma kanunundaki haklarını bilmeleri için eğitimler düzenler, basın çalışmaları yapar, toplumsal duyarlılık ve kamuoyu oluşturur. Psikolojik, fiziksel ve ekonomik şiddet gibi kadınların maruz kaldığı şiddet türlerine karşı kadınların yanında, temsilcileri ve avukatlarıyla davalara katılır, yaşayan kadınlar için adalet ve korunma sağlanması için mücadele eder. Öldürülen kadınları sahiplenir, onlar için aileleri ile beraber adalet mücadelesi verir, kadın cinayeti davalarını takip eder, hukuki destek sağlar, adliyelerde kadın cinayetlerine dikkat çekerek kamuoyu oluşturur.

-Bugüne kadar takip ettiğiniz davalardaki sonuçlar bize ne anlatıyor?

 Öldürülen ve şiddet gören kadınların ailelerinin yanında durarak davaların takibi sonucunda indirimler zorlaşmış, emsal kararlar ve caydırıcı cezalar elde edilebilmiştir. Pek çok davada "müdahale" talebi kabul edilerek davaya müdahil olabilmekteyiz. Bu deneyime dayanarak, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın da aynı tutumu alması, kadınlar lehine davada yer alması için, davalara çağırıp katılımlarını sağlıyoruz. Her davada adliye önünde yaptığımız açıklamalar kamuoyu ve basına yansımaktadır bunun sonucu toplumda kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddete karşı ne yapılması gerektiği, emsal kararların veya kadının alehyinde verilen kararların da duyurulup kadın cinayetlerine ve şiddete karşı nasıl mücadele edilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. "Şüpheli ölüm" davalarında, "intihar" olarak kapanan bazı ölümlü durumlarda gerçeğin ortaya çıkarılmasını sağlayarak kadın cinayetlerinin inithar vb. bahanelerle üstünün kapatılmasını önlüyoruz. Yerel mahkemelerin ve Yargıtay'ın kadınların korunması, cinsel saldırı ve kadın cinayeti davalarında emsal kararlar vermesinde, tüm bu yollarla kadınlar için adaletin sağlanmasında önemli adımlar atıyoruz.

-Kadın cinayetlerinden söz edecek olursak temelinde yatan nedenler nelerdir?

 Başta tuttuğumuz verilere göre kadın cinayetlerinin azaldığını değil arttıığını görüyoruz. İlk nedeni siyasi denilebilir. Devlet eliyle tutulmayan kadın cinayetleri verileri bize durumu çözmek için herhangi bir siyasal iradenin ortada olmadığını gösteriyor. Kadınların yaşama hakkını korumak devletin görevi. Oysa kadınlar ölümü göze alarak erkek şiddetine karşı mücadele ediyor. Kadınlar lehine politikalar üretmeyen, mevcut aile bakanlığı ve çalışma bakanlığını lağvetmek gibi çözüm odaklı değil kadını birey olarak görmeyip aileye indirgemeye çalışmak kadın düşmanlığını tırpalandıran nedenlerdir. Kadınlar boşanmak isterken, kendi hayatları hakkında karar verirken öldürülüyorlar, en temel haklarını dahi kullanmak icin canlarını ortaya koyan kadınları korumak için somut adımların atılmadığı ortada. Öldürülme biçimlerindeki vahşileşme de verilerimize yansıyor. Mevcut iktidar bireysel silahlanmanın önünü açarak kadınlara yönelik yine elle tutulur bir şey yapmıyor o silahlara kolayca ulaşan erkekler yine kadınları hedef alıyorlar. 6284 sayılı Koruma Kanunu’nun düzgün uygulanmayarak kadınların en temel hakkı olan yaşama hakkının devlet tarafından korunmaması; kadın cinayetlerinde uygulanan ceza indirimleri ile ilgili gerekli uygulamaların yapılmaması da kadın cinayetlerinin başlıca nedenleridir.

-Kadın cinayetlerinin artmasında siyasetin ve hukuk sisteminin rolü nedir?

‘Kadın cinayetleri politiktir’ söylemini her yerde dile getiriyoruz. Başta siyasilerin söylemleri erkek şiddetini etkiliyor. ‘Kadın kahkaha atamaz’ gibi sözlerin söylendiği dönemlerde kadınlara yönelik saldırıların artıyor oluşu tesadüf değil. Hepsinin maddesel nedenleri var. Kadın cinayetlerini durdurmak için kadınlar kendilerine büyük toplumsal görevler yüklemişken siyasilerin işi ileriye değil daha da geriye götürmesi dikkat çekici. Kadın hareketinin yargıda ve devlet mekanizmasında oluşan boşlukları gözler önüne seriyor oluşu büyük kazanımlar elde etmemizi sağlıyor. Örneğin Şule Çet cinayetinde otopsi raporu olmasına rağmen failin tutuklanmaması ancak kadınların mücadelesi olunca, tepki oluşunca tutuklanması bize hukuk ve adalet adına savcıların ve hakimlerin ne denli görevini yapmadığını ortaya koyuyor. Yine ceplerinde koruma kararının kağıdı ile bulunan, öldürülen kadın kardeşlerimiz için öncesinde ne bir koruma ne de bir tedbirin uygulanmamış olması öfkemizi artıyor. Bunun sonucunda mevcut iktidarın yanlış politikaları sonucu insan hakları adına büyük kayıpların yaşandığı şu dönemde kadın hakları açısından direndiğimiz ve haklarımıza sıkısıkıya tutunduğumuz bir dönemdeyiz. Hiçbirini kaybetmeye niyetimiz yok. Kadınlar için adalet sağlanması için senelerdir nasıl adliye önlerindeysek yine olmaya devam edeceğiz. Kadınların korunması için görevini yapmayan hangi devlet kurumu hangi adli boşluk varsa biz ortaya çıkarıyoruz. Kadınların bu önemli hareket dinamiği olayın bütünden bağımsız ele alınamayacağı yine tüm meselenin politik sebeplerden ötürü kaynaklandığını söylemeye devam edeceğiz.

-Medyanın kadın cinayetlerine yaklaşımını ve genel olarak kadına dair kullandığı dili nasıl değerlendiriyorsunuz? Gözlemleriniz medyanın bu konuda yapıcı bir yaklaşım ve dil kullandığını gösteriyor mu?

Türkiye Kadın hareketinin mücadelesi sonucu aslında yıllar içerisinde medyada bir ilerlemenin olduğunu söylemek mümkün. Seneler önce medyada ‘aşk cinayeti, namus cinayeti’ diye yer alan başlıkların azaldığını görüyoruz. Bitmiş diyebilir miyiz? Elbette ki hayır. Ana akım medyada kullanılan eril dil ve kendi tekdüze bakışını haberlerin içeriğine hala yansıtmaktadır.Üretilen, cinsiyetler arası eşitsizlik söylemidir ve erkek şiddetine, olayın toplumsal boyutuna hiçbir referans vermeyen son derece sorunlu söylemlerdir. Kadınların yaşam hakkı için, kadın odaklı habercilik anlayışı zorunludur.

Kadın cinayetleri, kadın erkek eşitliği ve laiklik; bu olgular arasında nasıl bir bağ var?

Toplumda kadınlar için eşitsizliğin kökleri çok eski. Kadın mücadelesi olmadıkça, kadınlar güçlenip özne olup hem bedenen hem de fikren mücadele etmedikçe bu köklerin daha da derinleştiğini söylemek mümkün. O nedenle başta yaşam hakkı yani erkeklerle aynı şekilde yaşamak, hayatın içinde eşitçe yer almak kadınlar için elzemdir. Eşitlik sağlanmadıkça kadınlar ne yazık ki yakılarak arabalardan atılabilir varlıklar olarak bile görülüyor. Temelde eşitlik mücadelesi kadınların hayatta kalma mücadelesidir. Toplumda ‘modern kadına’ yönelik saldırıların oluyor oluşu da laikliğe bir saldırı aslında. Laiklik sadece bir kılık kıyafet meselesi değil elbette. Kadınları dini değerlere sırtını yaslayarak eve hapsetmeye çalışan ‘kariyer yapmasın, evlensin’ diyen siyasilerin ve bütünün sürekli kadını aileden kopmaz sadece çocuk doğuran bir obje olarak gören laiklik düşmanlarının eseri haline geliyor. Özetle eşitlik ve laikliğin olmadığı yerde kadınlar güçlenemiyor, sesini duyuramıyor bunu canlarıyla ödeyen kadınlar elbette ki mücadele ederek modern haklarını kaybetmemek için dişini tırnağına takıyor çünkü biliyoruz ki ne laiklik ne de eşitlik olmadan kadınlar özgür olamaz.

-Kadın cinayetlerini önlemenin önündeki en büyük engeller nelerdir ve engellerin kaldırılması için neler yapılmalıdır sizce?

Başta kadınları korumak görevinin devlete ait olduğunu hatırlatmak gerekiyor. Rejimin değişmesiyle mevcut iktidar kendi “demokrat” aksından çıkmış sadece muhafazakar ve gerici eğilimleriyle kadınlara oklarını fırlatıyorlar. Saldırı çok büyük, kadın cinayetleri ve çocuk istismarı artıyor bunu her ay verilerle ortaya koyuyoruz. Kadınlar bu kadar canla başla mücadele ederken iktidarın cinayetleri önlemek için hiçbir çalışma yapmadığını da görüyoruz. Hatta giderek erkekleşen siyasetin sonuclarını kadınlar doğrudan yaşıyor. Sesimizi artık parlamentoda da duyuramadığımız açık tek düzeleşen bu sistemde insan hakları ve demokrasiye olan saldırıların artıyor oluşu da kadınların önünü tıkayan en büyük engellerden bir tanesi. Yargının tek bir kişinin eline geçmesi sonucu kadın cinayetleri davalarında kamuoyu oluşturmak yasaların düzgün uygulanmasını sağlamak da zorlaşıyor. Hukuk ve siyasetteki bu tek tipleşme güçsüz olanı görünmez kılıyor. Hep erkekten yana işleyen bir adaleti doğuruyor. Engellerin kaldırılması için siyasiler görevini yapmalı kadınlar lehine politikalar üretmeli, kadınların iş yerinde, okulda, evde her yerde güçlenmesi için çalışmalar yapmalı. Hakimler ve savcılar kadın cinayetlerinin toplumsal boyutunu görerek emsal kararlar vermeli. Bu engelleri aşmak için topyekün bir mücadele şart tüm toplumla birlikte kadınların da en başta olması örgütlenmesi kendi hakları için mücadele etmesi tabi olmazsa olmazdır.

Ötekilerin Gündemi olarak teşekkür ederiz  

 
Editör: Haber Merkezi