KADIN SÖMÜRÜSÜ



Şüphesiz feminist hareketler yaptıkları araştırma ve incelemelerle kadın gerçeğinin gün yüzüne çıkmasına önemli katkıda bulunuyorlar. Fakat o kanıdayım ki, bu çalışmalar büyük oranda erkek aklının egemenlik koşullarında yürütülmektedir. Ziyadesiyle reformisttir. Konuya tüm köktenliği içinde yaklaşım göstermek hayati önem taşımaktadır. Biyolojik araştırmalar insan türünde kadının kök konumunu aydınlatmaktadır.Gövdeden asıl kopan kadın değil erkektir. Kadının duygusallığı evrensel oluşum diyalektiğinden aşırı sapmamasından ileri gelmektedir. Özellikle uygarlık döneminde en alttaki konumunda bıraktırılması, bu yapısını günümüze kadar taşımasında etkili olmuştur.Kadının duygu yüklü aklı erkek akıl tarafından hep ‘eksik’ olarak görülür, kadının bizzat karakteri olarak yansıtılmak istenir. Erkek akıl kadın üzerinde birkaç büyük operasyon yürütmüştür, yürütmektedir: Birincisi, kadını ilk ev kölesi haline getirmesidir. Bu süreç korkunç sindirme, baskı, tecavüz, hakaret ve katliamlarla yüklüdür. Kadına biçilen rol mülklü düzene gerekli olduğu kadar ‘döl’ üretmektir. Hanedanlık bu döle çok bağlıdır. Kadın bu statü içinde mutlak mülktür. Yüzünü bile başkasına gösteremeyecek kadar sahibinin malı, namusudur. İkincisi, kadını aracı kılmasıdır.Cinsellik tüm doğada üremeyle ilgilidir. Yaşamın devamını amaçlar. Özellikle kadın tutsaklığıyla birlikte ve ağırlıklı olarak uygarlık sürecinde insan erkeğinde asıl rol e, cinsel arzunun patlamasına ve çarpıkça gelişimine tanınmıştır. Hayvanlarda çok sınırlı olan çiftleşme dönemleri (çoğunlukla yıllık), insan türünde erkek tarafından neredeyse yirmi dört saate çıkarılmak istenir. Kadın günümüzde in, cinsel iştah ve iktidarın üzerinde sürekli denendiği araç haline getirilmiştir. Özel ve genelev ayrımları artık anlamını yitirmiştir. Çünkü her yer ve her kadın artık genel ve özel ev ve kadın sayılır. Üçüncüsü, ücretsiz, karşılıksız emekçi haline getirilmesidir. Tüm işlerin zoru kendisine yaptırılır. Karşılığı biraz daha ‘eksik’ olmaya zorlanmadır. Kadın o kadar aşağılanmıştır ki, gerçekten erkeğe göre çok ‘eksik’ kaldığını kabul etmekte, erkek eline ve hâkimiyetine dört elle sarılabilmektedir. Dördüncüsü, en ince meta kılınmasıdır. Marks, paranın ‘metaların kraliçesi’ olduğunu söyler. Aslında kapitalizmde bu rol daha çok kadına yüklenmiştir. Kapitalist sistemde metaların gerçek kraliçesi kadındır. Kadının sunulmadığı hiçbir ilişki yoktur, kullanılmadığı hiçbir alan da yoktur. Bir farkla ki, her metanın kabul görmüş bir karşılığı olsa da, kadında bu karşılık da koca bir ‘aşk’ yüzsüzlüğünden “Anaların emeği ödenmez” martavalına kadar koca bir saygısızlıktan ibarettir. Uygarlığın canavarlaştırdığı aklın (hilenin, yalanın, savaş canavarlığının, ideolojik çarpıklığın, kısacası toplumu ve çevresini yıkan akıl, teneke sesinden başka ses vermeyen analitik akıl) sahibi erkek onsuz edemediğini iddia ettiği kadına bu muameleyi reva gördükten sonra

insan toplumuna ve çevresine neler yapmaz ki! Bu aklı durdurmak, ancak yıktığı toplumsal ahlâk ve politikayı öncelikle yerli yerine koymakla mümkündür. Daha doğrusu, başlangıç ancak bu temelde yapılabilir.



( Kaynak özgürlük sosyolojisi )

Editör: Haber Merkezi