Üstümüze kabus gibi çöken 2019 yılının son demlerini yaşıyoruz. Hepimiz, “gitsin bir daha gelmesin, şeytan görsün yüzünü” öfkesiyle 2019’dan kurtulmaya çalışıyoruz. Gelecek olan daha mı iyi olacak hep birlikte göreceğiz. Ama ahalinin yeni yıla mutlu girme mecali ve heyecanı da kalmadı. Nicedir yeni yıl telaşesi sadece elit semtlerde, iktidar ve yandaşlarının yaşam alanlarında görülüyor. Sanırım toplumun geniş bir kesimi meseleye daha gerçekçi yaklaşıyor. Tek bir çiçekle baharın gelmeyeceğinin, bir gecede her şeyin değişmeyeceğinin en önemlisi de bunun kendiliğinden olmayacağının farkında.

Yine de toplumda büyük bir umut var, lakin umutsuz yaşanmaz. Toplum barış istiyor, huzur istiyor, refah istiyor; işsizliğin, sefaletin, yoksulluğun son bulmasını istiyor. Hor görülmeye, azarlanmaya, ensesinde boza pişirilmesine, haklarının elinden alınmasına itiraz ediyor. Bu koyu karanlık günlerin geride kalmasını ve yeni yıla pırıl pırıl bir bahar havasıyla girmeyi arzuluyor. Suriye’de, Libya’da, Akdeniz’de çatışmanın, savaşın bir parçası olmaya ve birilerinin saltanatını sürdürmesine gönlü razı değil. Mahrum bırakıldığı ülke kaynaklarının abuk sabuk projelere yatırılmasına isyan ediyor.

Toplum istiyor istemesine ama bu istek ve beklentilere cevap olacak bir siyasi oluşuma, bir güce, bir programa, bir pratiğe ihtiyaç var. HDP bunu karşılayacak az sayıdaki güçlerden biri olduğu için saldırılardan kurtulamadı. Diğer muhalefet partileri desen, en kritik süreçlerde iktidara yaşam öpücüğü vermekten geri kalmıyor. Savaş lafını duyduklarında AKP’den daha cevval oluyorlar. Milliyetçilik desen “bizden sorulur” diyorlar. Kısacası toplumun en büyük bahtsızlığı iktidar politikalarından ziyade muhalefetin temel konularda iktidardan daha geri bir durumda olmasından kaynaklanıyor.









Ama işte gün ola devran döne. Bu arayış eninde sonunda yolunu bulacak, bu ülke elbette bütün bu kötülüklerden kurtulacak. 2020 yılı bu açıdan birçok sürprize açık. Toplumun bu beklentilerini karşılayamasın diye 2015 yılından beri ölümcül saldırılara uğratılan ve tüm bunlara rağmen varlığını ve direnme gücünü koruyan HDP kongreye gidecek. Şimdi yerellerden başlayarak konferanslar düzenliyor. Önemli tartışmalar yürütüyor, gelen eleştirileri ciddiyetle ele alıp değerlendiriyor ve bu eleştirileri beklentiler ölçüsünde karşılamaya çalışıyor. Artık savunmadan çıkıp hedef büyütmesi gerektiğinin HDP de farkında ve adımlarını buna göre atmaya gayret ediyor.

İktidar da boş durmuyor. Bir yandan kendi içinden alternatifler çıkarıp, toplumu “ben ve benim zihniyetime mahkumsunuz, alternatifler de ancak benim içimden çıkabilir” düşüncesine yönlendirmeye ve buna inandırmaya çalışıyor. Bununla toplumun kafasını bulandırmak istiyor. Zaten 40 bin araçla 7-24 topluma algı operasyonu yapıyor, beyin yıkamaya çalışıyor. Yetmiyor, bütün bir ülkeyi Kanal İstanbul projesiyle, Libya ve Suriye savaşıyla meşgul ediyor. Çünkü 2020’de bir erken seçim ihtimalinden kaçamayacağının farkında ve böyle bir seçime giderse 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinde olduğu gibi toplum nezdinde kredisinin tükendiğinin bir kez daha görüleceğini herkesten daha iyi biliyor.

Yeni planı bu çerçevede devreye giriyor: “Sandıktan kaçamıyorsam toplumun yeniden bana rıza göstereceği şartlarda sandığa gitmeliyim”. 1 Kasım seçimlerinde bunu denedi; 7 Haziran seçimlerinin hemen ardından bir savaş atmosferiyle sandığa gitti ve tek başına iktidara geldi. Şimdi savaş politikalarını Libya ve Akdeniz’e taşıyarak ülkeyi daha büyük bir felaketle yüz yüze bırakıyor. Kanal İstanbul tartışması bu plana tuz biber ekiyor. İktidarın, ısrarla yürütmeye çalıştığı bir politikada başka ince hesaplarının olduğunu anlamak için bu ülkenin daha kaç benzer olayla sınanması gerekiyor?

Plan bu, ancak bu planın boşa çıkma ihtimali çok yüksek. Çünkü artık toplum “ne istiyorsan vereyim, yeter ki yakamdan düş” demiyor. Çünkü iktidarın zor yoluyla istediğini elde edince zoru daha da katmerleştirdiğini 20 Temmuz 2015’ten beri biliyor. Tam da bu yüzden yarattığı savaş koşullarına rağmen iktidar, 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinde istediğini elde edemedi. Muhtemelen iktidar da bunu farkında ancak bu politikadan dönüş yapacak durumda da değil. Kendisini bu baskı ve zor politikasıyla o kadar bağladı ki, şimdi bu politikadan dönmeye kalksa en büyük kırılmayı kendi içinde yaşayacağını çok iyi biliyor. Bu politikayla bir çeşit kumar oynuyor ve fakat bu kumarın hepimiz için büyük bedelleri var.

2020 birçok sürprizi içinde barındırıyor ancak asıl mesele 2023. Herkes hesaplarını 2023 yılına göre yapıyor. Bu ülkenin yurttaşları ise 100’üncü yılında cumhuriyeti demokrasiyle buluşturmayı hayal ediyor. Ancak sadece hayal ederek, sadece isteyerek olmuyor. Bunun için çabaya, çalışmaya, bir araya gelmeye ihtiyaç var.
Editör: Haber Merkezi