Arkadaş Canpolat yazdı... "Cargill İşçileri ve Yaralar" Ece Temelkuran, “Düğümleri Üfleyen Kadınlar” kitabında yazmıştı “İnsan, yarası yarasına denk geleni seviyor demek ki” diye. Yaralarımız gittikçe çoğalıyor. “Bu çoğalma eksiltiyor mu bizi” derseniz, hem eksiltiyor hem çoğaltıyor. Esasen zaten eksik olanlar eksiliyor, çok olanlar gittikçe çoğalıyor. Cargill işçilerinin de yaraları var. Bursa’dan Gebze’ye kadar yürüdüler. İstikamet Cargill’in genel merkezinin bulunduğu Ataşehir! Amaçları ise Tek-Gıda-İş Sendikası’na üye oldukları için atıldıkları işlerine geri dönmek. Üstelik sendikalı olmak anayasal hakken(!) atıldılar.

Bu uzun yolda ayakları su topladı, yaralar oluştu. Fakat bu yara öyle basit bir yara değil. Bu yaralar emeğin, insanlığın, vicdanın, aklın aldığı yaralar. 3. havalimanı işçilerinin kaldığı konteynırlarda işçileri tahta kuruları ısırdı, ısırılan yerler yara oldu. Bir işçinin dikiş izi olan ayağının görüntüleri yayınlandı. 3. havalimanında çalışıyor olması, işçi olması aklıma “iş kazasından kalan yara izi” dedirtti. Emek, insanlık, vicdan, akıl… Dedim ya “yaralarımız çoktur” diye. Mesela bazı yaralar hiç kabuk tutmayacak. O yaraların içi toprakla dolup, belki içinden çiçekler filizlenecek. Fakat bu yaraları gören çocuk sayılmayacak yaştaki kişi, çocuk olacak, ağlayacak. Vucüdunda 11 yaşından beri taşıdığı çıraklık yarasına bakıp yoksulluğu, sömürüyü, adaletsizliği görecek. Cargill işçileri de daha fazla yaralarımız olmasın diye yürüyor.

Pankartlarında yazdığı gibi “Çocuklar daha iyi yaşasın diye babalar direniyor”. Bu yiğit 14 işçiyi, inşaat işçilerini, flormar işçilerini ve bütün direnişçilerin yaraları yaramıza denk geldiği için seviyoruz. Ahhlar, vahlar edip “yazık oluyor” demeden, umutla, dirençle, sevgiyle çoğalıyoruz. Geleceğin insanca yaşanılabilir, özgür Türkiye’sine ve dünyasına olan bu yürüyüşte bir adım atmakta yürümeyenlere düşüyor.
Editör: Haber Merkezi