“Eşim bana karışmıyor, beni dövmüyor, banka kartımı almıyor, mutfakta bana yardım ediyor, çocukları arada dışarı çıkarıyor” sözlerini sıkça duyar ve bu ilişki biçimine özeniriz. Bu yeterlilik hali bilincimizin, bilgi yapımızın yansımasıdır. Oysa bu yeterlilik hali erkeğe isyan eden Lilith’i öfkelendiriyor.”


JINNEWS-Figen Aras


Evrenin insanlık tarihinde bir kez daha toplumsallığı sınava tabi tuttuğu sahnelerden birindeyiz. İnsanın toplumsal bir varlık olduğu bilincine sahipsek insanın insandan uzak tutulduğu bir ortamın çeşitli ruhsal çöküntülere de yol açacağını biliriz. Çünkü varlık ancak bir başka varlıkla kendi varoluşunun farkına varır. Aynılaştırılan insan topluluklarında bu arayış yoktur. Ancak sistem çok iyi bilir ki insanın doğası toplumsallığa gebedir. Bu yüzden de sanal sohbet ortamları, diziler, filmlerle anlam arayışının önüne geçilir.


Dünyayı kasıp kavuran, küresel ekonomiyi ve toplumsal şekillenmeyi büyük bir belirsizliğe sürükleyen bu salgın döneminde kendisine yönelik fiziksel şiddetle gündeme gelen kadın gerçekliğine bütünlüklü yaklaşarak eş yaşam çerçevesinde ele alabiliriz. Belki buradan, aslında eş yaşam ilişkilerinin iki kişi arasında gerçekleşen bir ilişkilenme biçimi değil; tüm toplumu ve sistemleri etkileyen, onu üreten, sürdüren yönünü daha fazla açığa çıkarabiliriz.


Şimdi küçücük bir virüs kamusal alanı mekansal olarak ortadan kaldırdı. Geriye sistemin dışında kimsenin karışamadığı özel alan kaldı.


Ne kadar süreceği bilinmeyen bu günlerde dışarıda işini kaybetmiş, işten atılmış, işyeri geçici kapanmış erkeklerin evlerde neler yapabileceğini tahmin edebiliyoruz. Kahvehane de yok, meyhaneler, genelevler, futbol izlenen stadyumlar her şey ama her şey erkekliğin aleyhine kapalı. Erkeklik için korkunç bir yalnızlık. Erkekliğin deşarj olduğu bu mekanlar kapalı ama erkekliğin şarj olduğu evler sonuna kadar açık.


Öncesinde her türlü şiddet biçimiyle yaşayan birçok kadın, erkeğin uzun süreler evden uzak kalmasından hiç de rahatsız değildir. Kendisiyle, kurduğu düzenle baş başa kaldığı huzurlu saatleridir kadının. Çünkü o erkek evde zaman geçirirse şiddetin bir biçimi yaşanacaktır. Şimdi bu karantina günlerinde erkekliğin tüm gün boyunca evde kalıyor olması insanı ürpertiyor.


Korona günlerinde kadınların evlerde şiddet boyutunda neler yaşadığından ziyade eş yaşam ilişkilerinde neler yaşanmadığını biraz konuşabiliriz. Çünkü şiddet boyutunda neler yaşanabileceğinin kaygısını kadın hareketleri başından beri ısrarla dile getiriyor, önlemler alınmasını gerektiğini söylüyorlar. Jin tv’de hiç durmadan alt yazıda dönen şiddet karşısında başvurulacak adresler sıralanıyor, sosyal medyada kadınlar ısrarla çağrı yapıyor. Adeta tek taraflı bir savaşa hazırlık sahneleri… Adeta elinde hiçbir özsavunma aleti olmayanların mücadeleye nasıl hazırlanması, nasıl korunması gerektiği anlatılıyor.


Bunlar yaşanırken; yaşanmayan nedir peki ilişkilerde? Bir ilişki olacaksa o ilişkinin iktidardan, efendi köle ilişkisinden uzak olması onu kutsal kılar. Diyelim ki bir evde erkeğin fiziksel şiddeti yok, hatta duygusal şiddet dediğimiz kendini ekonominin sahibi görme de yok. Bu ilişki biçimini kurtarılmış ilişki olarak görmek problemli bir yaklaşımdır. Yani ilişkiyi sadece “şiddet var mı yok mu, baskı var mı yok mu” üzerinden değerlendirmek kadın özgürlük sorununu ya yetersiz ele almaya yol açıyor ya da sorunu başa döndürüp çözümsüz bırakıyor.


Özgür eş yaşamın kuramsal olarak tarifini yaparken kadınla erkek arasındaki ilişki biçiminin eşit, özgür, ahenkli, uyumlu, üretken olarak ifade edilmesi insana heyecan veriyor. Sahi kaç ilişkide bunların tamamını yaşıyoruz? ”Eşim bana karışmıyor, beni dövmüyor, banka kartımı almıyor, mutfakta bana yardım ediyor, çocukları arada dışarı çıkarıyor” sözlerini sıkça duyar ve bu ilişki biçimine özeniriz. Bu yeterlilik hali bilincimizin, bilgi yapımızın yansımasıdır. Oysa bu yeterlilik hali erkeğe isyan eden Lilith’i öfkelendiriyor.


Şimdi aşağıda yaşanmışlıklara bakarken “inanır mısınız” sözünü her bir pratiğin başına koymak gerekebilir. Ancak biliyoruz ki özgürlük hareketlerinde yer almış kadınlar ve erkeklerin özgür eş yaşam için mücadele deneyimleri iddialarını karşılamasa da belli bir düzeyde değişim ve dönüşüm başlangıcına yol açabiliyor.


Korona günlerinde evde eşiyle tek başına günlerdir zaman geçiren 60’lı yaşlarda bir arkadaşım eşiyle halay çektiklerini anlatıyor. Düşünsenize Newroz değil, düğün değil bir kadın ve bir erkek müziğin sesini sonuna kadar açmış; gülerek eğlenerek birlikte halay çekiyor.


Bir kadın gece dolunaya bakarken yanındaki erkeğe mitolojilerde dolunayın doğum yapmak üzere olan bir kadını temsil ettiğini anlatıyor. Erkek ilk defa duyduğu bu bilgi karşısında heyecanla ve şaşkınlıkla kadını dinliyor.


Kadın elma sirkesinin mucizesine inanıyor;  erkek analitik yaklaşımdan ödün vermiyor, pozitivist bilimden yana duruyor:  illa da ilaç diyor. Ama erkek ateşlendiğinde kadının yüzüne sürdüğü sirkeli suyun mucizesini görüyor. Dalga geçtiği kantaron yağını yıllar sonra şimdi kendisi egzama olan ellerine sürüyor.


Birlikte spor yapıyorlar gülerek, eğlenerek… Arada kumanda kavgası yaşansa da çabuk atlatılıyor. Erkek, dengbejlerin söylediği klamları seviyor; kadın birazcık sıkılıyor ama idare ediyor. Çünkü erkek çok mutlu o an… Kadın anadilini öğreniyor, arada dilini çok iyi konuşan erkeğe danışıyor. Erkek biraz kadının komik tercümesinden sıkılmış gibi …ama idare ediyor. Çünkü kadın çok mutlu o an… Erkek neolitik dönemin ne zaman başladığını soruyor kadına ve Göbeklitepe’nin aslında bir kadın inşası olduğunu iddia ediyor. Sonra bir haber düşüyor internete: Çatışmada yaşamını yitiren evladının cenazesi kargo ile gönderilmiş anneye. Evladının ölü bedeni, kargo, anne, gözyaşı, öfke… Birlikte acı çekiyor kadın ve erkek.


Birkaç örneğini zar zor keşfettiğimiz ama bütünlüklü olarak iktidardan kopamasa da bir düzey yakalamaya çalışan ilişkilerin çoğaldığını düşünsek…

Ve bu ahenkli, heyecan veren, üreten, eşit, özgür ilişki biçiminin iddiasının yaratacağı kelebek etkisini hayal etsek… bunun çocuklarda, komşularda, kurumlarda, yaşamın her yerinde erkekliği sorgulamaya götüreceğini bilsek…


Şimdi korona günlerinde biz kadınlar için kendimizi ve ilişkilerimizi sorgulama zamanı: Mevcut erkeklikle yaşamaya devam mı edelim, klasik kadınlık için dayatılan rollere karşı ret ölçülerimizi koyup özgür eş yaşamın anlam arayışına mı girelim…
Editör: Haber Merkezi