DİYARBAKIR - Devletin tecridi derinleştirerek cezaevlerindeki tutukluları kontrol altına almak, itaat ettirmek istediğini belirten MED TUHAD-FED yöneticisi Yusuf Çakas, pandemi gerekçe gösterilerek, tutukluların tüm haklarının engellendiğini söyledi.

MA / Ayşe Sürme'nin haberine göre; PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin sonlandırılması ve artan hak ihlallerini protesto etmek amacıyla cezaevlerinde 27 Kasım 2020’de başlatılan süresiz dönüşümlü açlık grevi, 267’nci gününde devam ediyor. Tutuklular, 5'er gün olan eylemi 14 Temmuz'dan itibaren 15 güne çıkardı. Med Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Hukuk Dayanışma Dernekleri Federasyonu (MED TUHAD-FED) yöneticisi ve Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Genel Merkez Hapishane Komisyonu üyesi Yusuf Çakas, cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri, tecrit, açlık grevlerine ilişkin ajansımıza konuştu. 

İTTİAT İSTENİYOR 

Tutuklulara ceza infaz rejimlerinden çok fazla ötede bir “düşman hukuku” mantığıyla kurulan bir sistemle yaklaşıldığını belirten Çakas, cezaevlerinin mevcut haliyle hak ihlali alanına dönüştüğünü söyledi. Cezaevi idareleri ve Adalet Bakanlığı’nın cezaevinde yaşananları bildiğini dile getiren Çakas, “Cezaevinde yaşanan hak ihlallerine iki şekilde yaklaşmamız gerekiyor. Birincisi, hiçbir şekilde bürokrasiye takılmadan çözülebilecek basit sorunları var. İkincisi yaşanan temel sorun ise, devletin cezaevlerinde uyguladığı politikalarla ilgili sorunlar. Temel hedef ise tutukluları kontrol altına almak, bir şekilde itaat ettirmek ve istenilen forma koymaya çalışmaktır. Oysa bizim temel yaklaşımımız özgürlükçü, demokratik bir yaklaşımdır. Çok seslilik, renklilik, beklediğimiz, arzusunu kurduğumuz, hayal ettiğimiz bir dünyadır. Hak ihlallerini görürken salt yemeklerin kötü oluşu ya da infaz koruma memurlarının kötü yaklaşımı olarak değerlendirmemek gerekiyor. Bu politikanın sonucunu doğru değerlendirip, buna dönük hareket etmek gerekiyor” dedi. 

BİR PERVANEYE 20 KİŞİ 

Cezaevlerinde tutuklular üzerinde yaşanan sorunları aktaran Çakas, “Sıcaklarda cezaevlerinde serinleme ihtiyacı giderilemiyor. Tek bir pervane ile 10 veya 20 kişinin kaldığı odaları serinletmeye çalışıyorlar. Kapalı alan ve duvarların yüksek oluşu nedeniyle herhangi bir rüzgar ve hava akışı olmaması dikkate alındığında bir an önce cezaevlerinin yazın sıcaklık, kışın da soğukluk sorunun çözülmesi gerekiyor. 60 yaş üstü, hasta tutuklular var. Bu sorun hasta tutukluların hayatını kaybetmesi noktasında ilerleyebilecek bir sorundur. Cezaevlerinde yüksek elektrik faturaları tutukluların önüne koyuluyor. Pandeminin yarattığı etkiyle toplum ciddi anlamda ekonomik sorunla boğuşurken, cezaevlerinin sürekli yüksek faturaları çıkarılıp tutuklu ve hükümlülerden tahsis etmeye kalkışması kabul edilemez. Koğuşlarda 10 ve 15 kişiden oluşan koğuşlarda ‘güvenlik gerekçesiyle sadece 3 kişiyle fotoğraf çekebilirsiniz’ deniliyor. Çektikleri fotoğraflar başka cezaevlerine gönderilmesi yasaklanıyor” diye konuştu. 

‘PİŞMANLIK DAYATILIYOR’

İnfaz kurulu ve cezaevlerindeki diğer birimlerin ısrarla tutuklulara “Pişman mısınız?” şeklinde sorular yönelttiğini belirten Çakas, şöyle konuştu: “Pişman değilim’ diyenler iyi halli sayılmayarak koşullu salı verme hakları ellerinden alınıyor. Bir hükümlüyü düşünün yargılamasının her aşamasında gerek emniyet, gerek mahkeme aşamasında işlediği iddia edilen suçu kabul etmemiş, suçlu olmadığını ısrarla dile getirmiş bir hükümlünün, koşullu salıverilme hakkından faydalanmasını pişman olmasına bağlamak hukuksuzluktur. Zaten hükümlü her aşamada ‘suçlu değilim’ demiş. Suçlu olmayan birine ‘pişman mısın’ dayatması yapılması kabul edilemez. Bunun üzerine koşullu salıverilme hakkının elinden alınması bizleri ciddi anlamda tedirgin etmektedir. ‘Pişman mısınız’ sorusunun sorulması hem hukuka hem de mantığa aykırı.” 

SOSYAL FAALİYETLER DURDU 

Tecrit politikalarını toplu değerlendirmek gerektiğini söyleyen Çakas, Öcalan şahsında İmralı’da uygulanan tecridin tüm cezaevlerine pandemi gerekçesiyle yansıdığını belirtti. Dışarda hiçbir kısıtlama yokken, normalleşme süreci yaşanıyorken, cezaevlerinde tecridin devam ettiğini dile getiren Çakas, “Sosyal faaliyetlerin hepsi durdurulmuş. Tam bir tecrit halini yaşayan tutuklu ve hükümlüler, bu durumdan rahatsızlıklarını dile getiriyor. Dışarda normalleşme varken, cezaevlerinde bu normalleşmenin neden olamamasından bahsediyorlar. Burada karşımıza çıkan cezaevlerindeki tecrit politikasıdır. Nitekim cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlüler, bu tecrit politikasına karşı 27 Kasım 2020 tarihiyle açlık grevi başlattı. Bu açlık grevleri Sayın Öcalan şahsında uygulanan tecrit ve bunun dışında yaşanan hak ihlallerine karşı başlatılan bir eylem.”

‘ÖCALAN’IN CEZAEVİNDE KALMASI HUKUKSUZ’

Tutukluların ailesiyle, telefon, avukatlarıyla görüşebileceğini hatırlatan Çakas, “Bunun dışındaki tüm uygulamalar tecrittir. Artık tecrittin ne olduğunu değil, tecride kaşı yapılması gerekenleri tartışmak gerekiyor. Bu tecrit politikasının Türkiye’ye yansımasını görmek gerekiyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 25 yıldan sonra bir kişinin cezaevinde kalmasının hukuksuz olduğunu değerlendiriyor. Biz bu haliyle hem cezaevinde bulunan ağırlaştırılmış müebbet hükümlülerin, hem de Sayın Öcalan’ın 25 yıl cezaevinde kalmasının hukuksuz olduğunu dile getirmek istiyoruz” diye konuştu.  

EYLEMCİLERE DİSİPLİN CEZASI 

Anayasa Mahkemesi kararında, açlık grevlerinin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirildiğini hatırlatan Çakas, “Açlık grevinde olan tutuklu ve hükümlülerin düzenli disiplin cezalarına tabi tutuluyor. Birden fazla açlık grevine girme durumda daha fazla artan disiplin cezalarıyla ceza içinde ceza uygulaması yapılıyor. Biz bu haliyle cezaevlerinde devam eden açlık grevlerinin taleplerinin, hem Türkiye’deki yasalara hem de uluslararası mevzuata uygun olduğu hususunu değerlendirmek istiyoruz. Önceki açlık grevi tecrübelerimizden de yola çıkarılarak bir an evvel açlık grevlerine karşı iktidarın sessiz kalmaması gerektiğini dile getirmek istiyoruz. Açlık grevleri Anayasal anlamda bir ifade özgürlüğüyse bunun disiplin cezasının karşılığının da olmaması gerekmektedir” dedi.  

HASTALARIN TAHLİYESİ ENGELLENİYOR 

Hasta tutukluların durumuna dikkat çeken Çakas, şunları söyledi: “Tek başına hayatını idame edemeyecek noktada olan hasta tutukluların infaz yasası gerekçesiyle tahliye edilmemesinden bahsediyoruz. Mehmet Emin Özkan’a ‘cezaevinde tek başına kalabilir’ raporu verilmesinin hem biz hukukçular hem de toplum açısından bir kıymeti yoktur. Cezaevi koşullarında Özkan yaşamını nasıl idame edebilecek? İki bacağı olmayan bir hükümlünün cezaevinde kalabileceği raporu verilmesi noktasında bizi hiç kimse ikna edemez. Burada iki şey karşımıza çıkıyor. Adli Tıp Kurumlarının hasta tutuklular noktasında cezaevinde kalabilir raporu vermesi kabul edilemez. Bir diğeri ise Adli Tıp Kurumu’nun cezaevinde kalamaz raporu verdikten sonra da infaz yasası gerekçesiyle ‘toplum güvenliği tehlike altına girebilir’ gerekçesiyle infazlarının devam etmesi hususunu değerlendirmek gerekiyor. Yaşamını idame ettirmeyen birinin bu gerekçeyle infazının devam etmesi, kabul edilemez”

TOPLUM SES OLMALI 

Cezaevlerinde yaşanan sorunlar, tecrit politikalarının tüm toplumun sorunu olduğunu vurgulayan Çakas, bu sorunlara karşı tüm toplumun duyarlı olması gerektiğini ve ses çıkarması gerektiğini belirterek, çağrıda bulundu. 

Editör: Haber Merkezi