İnsanlık medeniyeti, varlığını insanî çoğulculuğa ve iletişime borçludur. Düşünceyi ve gelişimi mümkün ve dinamik kılan çoğulculuktur. Mezopotamya olmasaydı Yunan düşüncesi, Yunan düşüncesi olmasaydı İslam düşüncesi, İslam düşüncesi olmasaydı modern Batı düşüncesi olmazdı. Medeniyetler birbirini besleyen dinamiklerdir. Medeniyetler, İnsanlık düşüncesi ve insanî çoğulculuğun bir ürünüdür.

İnsanlar gibi şehirlerin de birer kimliği vardır. Hele ki bu şehirler tarihe imza atmış şehirlerse, dünya tanır bu şehirleri. Roma, Paris, Viyana, Moskova, İstanbul… Hepsinin tarih sahnesine çıkışı başka başkadır. Bir çok acıya, gözyaşına, savaşlara; direnişlere, dirilişlere ve   mutluluğa şahitlik etmiş, ev sahipliği yapmışlar. Medeniyetlere öncülük etmişler.  Dünyanın geri kalanı onları takip etmiş. Kimisi edebiyatta, kimisi sanatta, kimisi ekonomide, kimisi bilimde her biri bir yönü ile tanınmış lider şehirlerdir.

Arap yarımadasının ilk ciddi medeniyetinin  temellerini atan şehir Yesrip şehridir. Yesrip adının anlamı hoş olmayan yer demektir. O güne kadar hiçbir özelliği olmayan bu şehir 622 yılında yeni bir medeniyete hicretle gebe kalıyor ve  tarih sahnesine yepyeni bir medeniyetle çıkıyor. Muhammedi ve yoldaşlarını misafir ederken sadece onlar Medineli(leşmiyorlardı), Yesripte Muhammedileşiyordu. Yine bir mayıs ayında ve anneler gününün kutlandığı mayısın  ikinci haftasında yesrip misafirlerini kabul etmişti. Misafir evini, ev de misafirlerini sevmişti. Sanki binlerce yıl birbirlerini beklemişler de vuslatları o gün gerçekleşmişti. Yesrip Muhammedi ve yoldaşlarını düşmanlarından korumuştu, Muhammed ve yoldaşları da Yesribi seveceklerdi, koruyacaklardı.

Yaklaşık bir yıl sonra Medine sözleşmesi hazırlandı bu sözleşme, işe Yesrib adının değişmesi ile başlatıldı. Yesrib adı, böylesine sevgili ve bu kadar anaç bir şehre yakışmıyordu. Peki ne olmalıydı bu şehrin adı? Öyle bir isim olmalıydı ki bir daha kimse yesrib adını hatırlamamalıydı. Öyle bir isim olmalıydı ki herkesi, her inancı bir anne şefkati ile kucaklamalıydı; herkes bir ve ayrı ayrı olmalıydı. Yeni bir model yeni bir yaşam şekliyle herkesi olduğu gibi bağrına basmalıydı. Bir anne sevgisi ile bütün evlatlarını sevip korumalıydı. Medine dendi Yesribe.  Çünkü bu toprakların daha önce görmediği bir medeniyet inşa edilecekti. İnsanların en çok dibe vurduğu alandan başlanacaktı inşaya. Müslümanı, yahudisi, hiristiyanı, paganı; güçlü olanın zayıfı ezdiği bir yerden, herkesin eşit olacağı, kimsenin başkası yerine cezalandırılmayacağı, insanların inançlarından ya da etnitesinden dolayı zulüm görmeyeceği bir inşaydı.

Neden Medine?

Bu soru cevabını medine sözleşmesinde bulmaktadır. Çünkü bu sözleşme sadece Yesrib adını değiştirmeyi değil, Yesribi her şeyi ile değiştiriyordu.

Medine sözleşmesinin amacı, mevcut bir yönetimi sürdürmek değil,  bu sözleşme  ile yeni bir yönetim oluşturmaktı. Sözleşme Muhammed’in öncülüğünde yapılmıştı. Birilerinin dediği gibi Muhammed bu sözleşmeyi sırf Medine’ye hükümdarlık yapmak için hazırlamamıştı. Çünkü, amaç sadece hükümdar olmak olsaydı Mekke’de mevcut bir yönetim vardı. Mekkeliler,  peygambere bir sene sen yönet Mekke’yi, bir sene de biz yönetelim diye teklifte bulunmuşlardı zaten. Ancak peygamber, Mekkelilerin bu tekliflerini reddetmişti.

Bu teklifin kabulü mevcut yönetimi sürdürmek olacaktı.  Yeni bir yer, yeni bir toplum ve yeni bir yönetimle köklü ve vahye uygun bir yaşamın inşası gerekiyordu. Herkes kendi inancında, kendi kültüründe, kendi vesayetinde yer alacak, ortak bir yaşam inşası olacaktı. Yurtlarından sürülmüş, mültecilerin öncülük ettiği bir medeniyetdir bu.

Peygamber önce Yesrib’in adını değiştirmekle başlıyor ve öyle rastgele bir isim seçmiyor Yesrib’e; İlerde inşa edeceği medeniyetin ilk mesajını Yesrib’e  Medine ismini vererek başlıyor.

Medine : medeniyet kavramıyla aynıdır.

Medine : aramice bir hukukun uygulandığı yer demektir.

Medine yorgun, Medine çaresiz , Medine adil bir öndere muhtaçtır. Onun için Medine.

Muhammed, Sözleşmeye taraf olan bütün kesimlere tek ümmet dedi. Böylelikle dini, ırkı ne olursa olsun herkesi kardeş ilen etti. Ümmet: köken olarak  üm kökünden geliyor. Üm anne demektir. Yani aynı annenin çocukları anlamını taşımaktadır. Bütün taraflara Medine’nin, medeniyetin çocukları-toplumu dedi.

Toplum: Hem hakiki hem mecazi anlamda dişil bir kavramdır. Anne toplumu doğurandır. Her ne kadar günümüzde ümmet kavramı sadece aynı inanca sahip insanlar için kullanılsa da Allah resulü onu aynı zeminde buluşan insanlar için kullanmıştır. Bu zemin de Medine sözleşmesidir. Burada anne yani kadına değinmişken bir şey daha vardır ki o da bu anlaşmanın bir bölümünün “Binti Haris’in”, Yahudi olan bir kadının evinde imzalanmış olmasıdır. Yani bir kadının, bir annenin evinde.

Bu da çok önemli bir noktadır. Çünkü Yahudilerin ve Arapların o dönemde kadına bakış açısı çok ciddi şekilde olumsuzdur. Mülteci peygamber, Anneyi çocuklarıyla; çocuklarını da Medeniyetle buluşturdu. Bütün annelerin özellikle çocuklarından ayrılmış mülteci annelerin anneler günü kutlu olsun. Bu Mayısın ümmetlerin annelerine, annelerin evlatlarına kavuşmaları ve evlatların yeniden ümmetler olmasına vesile olması dileğiyle

( Kaynak: Hatice Kavran http://www.kuzgunportal.com'da konuk yazar olarak yazdı: Medine, Ümmet Ve Anne )
Editör: Haber Merkezi