Seçimin hemen ardından ana muhalefetin birbirini kendi içinde boğazlaması, İYİ parti içinde çoğalan istifalar ve iktidara yanlamalı mesajlar vermesi, Saadet’in hızla silik alana ricat etmesi gibi birbiri ardına yaşanan gelişmeler, asıl derdin ülke ya da halk değil koltuklar ve statükolar olduğu gerçeğini bir kez daha önümüze bırakıyor.

Bu tiksinti verici siyasetin dışında, sesini duymak için kulağımızı kabarttığımız Demirtaş ve “ketıl”ın dan ise uzun zamandır bir ses çıkmıyor.

“Adam kazandı” mesajı ile büyük bir yenilgi ve umutsuzluk dalgasının oluştuğu, güven duygusunun yerle bir olduğu bir ortamda Demirtaş’ın sesi, sadece kendine oy vermiş milyonlar için değil, yüzünü HDP’ye dönmüş yüzbinler için de çok değerliydi ve Demirtaş bunu bilmiyor, görmüyor, okumuyor olamazdı.

O sessizliği, gazeteci Mehveş Evin “Muhalefet Halleri ve Demirtaş’ın Sessizliği” başlığı ile köşesine taşımış ve yazısında bu duruma dair “Demirtaş’ın sessizliğinin sebebini, Artı Tv’de SözBizim programına katılan HDP İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm’e sordum. (16.07.2018) Gülüm, partinin, Demirtaş’la dönemi birlikte değerlendirme ve tartışma sürecinde olduğunu ve yeni bir hat çizdiklerini söyledi. Demirtaş’ın mesajlarını iletmesinin önünde bir engel, ya da tavır olmadığını da sözlerine ekledi” diyerek, okuyuculara aktarmıştı.

Sorulara su serpen bir cevap değildi, aksine tedirgin edici ve yeni soruları beraberinde getiren bir yanıttı. Aradan geçen zaman dilimi içinde, bu “tartışma, değerlendirme” ne oldu? “Yeni hat”  tarifinin öncekilerden nasıl farklılıkları olacak? içerisinde Demirtaş var mı, yok mu, varsa nasıl, yoksa neden?

“Radikal Demokrasi” ve “Türkiyelileşme” siyaseti bu “yeni hat” içinde nereye oturuyor, ya da artık sürecin ihtiyacına cevap vermediği mi düşünülüyor? Bu süreci götüren siyasi aktörler de artık yeni dönemi karşılayamayacak ve “eskimiş mi” oldular?  Değilse, bu sessizliği kişisel-miş gibi mi kabul edelim? Bu hem aklımıza, hem de HDP’nin siyasi ilkelerine ve etiğine ayıp olmaz mı?

Seçimin ertesinden bugüne, HDP’nin cumhurbaşkanı adayının sanki hiç yok-muş, olma-mış gibi göz önünden çekilmesini, ya da çekilmiş olmasını nasıl normal-miş gibi görelim?

Sorular hala kendine bir cevap bulabilmiş değil. Değil çünkü bilmiyoruz. Sessizlik ise hala devam ediyor! Dili susturucuya dönüştürüp, dengeleri kollamayı da beceremeyince işte, sorular soruları kovalıyor böyle.

Bu arada, HDP Van’da kampa girerek bir seçim değerlendirmesi dönemi yaşadı. Sonuç bildirgesinin içeriği, sonuçları, Sayın Züheyla Gülüm’ün  “yeni hat” olarak tarif ettiği şeyi ne kadar bize yansıtıyor tartışılır. Öte yandan, ne Demirtaş’a, ne tutuklu milletvekilleri, belediye başkanlarına, ne de beş bine yakın tutuklu partililere dair özel bir şey de söylemiyor. Hepsi, demokrasi ve Kürt sorunun çözümüne, yani bir bilinmezliğe havale edilmiş gibi gözüküyor. Soran olursa, işaret edilecek yerin orası olacağı belli edilmiş.

Van toplantısında, ya da popüler deyimle kampında, HDP İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm’ün, “partinin, Demirtaş ile dönemi birlikte değerlendirme ve tartışma sürecinde olduğu” sözünün karşılığı, en azından basına yansıyan içerikte yoktu. Demirtaş, Van’daki toplantıya görüşlerini, önerilerini, değerlendirmelerini gönderdi mi, gönderdiyse ne dediğine dair bir bilgi yansımadı dışarıya. Ya yoktu, ya da Demirtaş, adayı olduğu partinin gündeminde değildi!

“Halkların Demokratik Adayı” kampanyasını, cezaevi hücresinden yürüten ve bunu “ketıl” buluşuyla dışarıya taşıyan Demirtaş’ın, seçimin hemen ardından gündem dışı kalması, aslında ona ve HDP’ye oy veren milyonların iradesinin de gündem dışına itilmesidir. İktidar açısından sevindirici bir sonuç diyebiliriz. Demirtaş’ın her sözünün kitlesel bir karşılık bulduğu gerçeğini düşünürsek bu daha anlaşılır olur. Demirtaş’ın sesi geriye, daha geriye çekildikçe, kendi sesine yer açıldığı muştusuna kapılanlar varsa, onların da işleri çok zor gerçekten.

Hatırlamanın ve hatırlatmanın bir özgürlük değeri olduğunu bilenler, “unutmak, unutturmak” siyasetine karşı, en büyük silahın, yalnız olmadığınızı hissettiren ve bunun güvenini veren bir direnci ortaya koymaktan geçtiğini bilir.

Tutuklanmış eş başkanlarına, belediye başkanlarına, siyasetçilerine sahip çıkan bir ön hat ve ısrar ortaya konulamazsa, insanlar da vaat edilen o yeni hat için elini taşın altına koymakta hiç acele etmeyecektir.  Önerdiğiniz ne varsa, zincirleme bir geri çekiliş sizi karşılayacaktır.

Demirtaş’ın kitlelerde yarattığı güven duygusu, bilerek ya da bilmeyerek kimsesizleştirilirse, hangi hat kurulursa kurulsun, kırılan güvenin yeri asla dolmayacaktır. Bu sadece Demirtaş için de geçerli değil, “BİZ” olmanın bedelini ödeyenleri, “dış kapının dış mandalı” haline getiren her siyaset, içini dolduran değerlerini hızla kaybeder ve geriye sadece  kişilerin tatminine dayanan sıfatlar kalır.

Muhalefet kesimlerinde güven duygusunun “adam kazandı” mesajıyla yerle bir edildiği, umudun yalnızlaştırıldığı ve güven boşluğunun bu kadar genişlediği bir alanda, hızla o boşluğu doldurmanın tek yolu, “BİZ” olanı sahiplenen ve onun için bedel ödeyen insanların sesine, sözüne, iradesine güçlü bir dayanışma ile karşılık vermektir.

Siyaseti, hem de böylesi bir dönemde,  aman öyle demiyelim-cilik, aman tepkileri üzerimize çekmiyelim-cilik  üzerine yapar ve o müthiş “dengeler” buluşu ile kamufle edilen basiretsizliğe yenik düşülürse, dik durmanın verdiği güveni herkes karaborsada arar hale gelir.

Bu yüzden eğer bir nezaket aranacaksa, bu kendisine oy vermiş, inanmış, emek vermiş milyonlarca insanın güven duygusunda aranmalıdır.

Bu duyguyu, Demirtaş’a ve HDP’ye akıtmış milyonlara, inandırıcı bir siyaset ve vefa sağlanamazsa, “BİZ” olmayı yarına taşıyacak inancı mumla arar hale gelmek çok ama çok olası. Ayrıca bu hal, tüm Kürt siyasi hareketinin kazanımlarını da derinden etkileyecektir.

Eğer HDP onca milletvekilinin, belediye başkanının, partilisinin tutuklu olmasına karşı, aktif bir siyaset ve direniş hattını, ısrarla ve inatla öremezse, bugün bu sorumluluğu üzerine alanlar, tarih karşısında büyük bir vebal ile karşı karşıya kalacak ve bizler de, hepimiz o vebale ortak olmuş, ya da edilmiş olacağız.
Editör: Haber Merkezi