DEVRİMCİLİK ve DEĞİŞİM ÜZERİNE bir yazımdır

Dün, Oktay Ağabey'in devrimci tanımını paylaşmıştım ve bu konu üzerinde tepki aldım. Devrimciliği ''bireysel''liğe indirgemenin sakatlığı üzerinden eleştirydi. Ben de biliyorum ki, hiç bir toplumsal değişim bireysel değildir. Toplumsal değişim Örgütlü yapıyla mümkündür. Örgütlü yapının koşulları ise gene birey'e dayanır. Birey önce kendi kültürel yapısını örgütlemeden bir örgütlü yapı oluşturamaz.
dün sayfamda yazmıştım. Örgütsel bir yapı kursa bile, bilinç ve kültür eksikliği, bireysel ihtiraslar ve kurnazlıklar, bir süre sonra örgütsel yapıyı dağıtır. O yüzden demiştim ki ''Bir araya gelmenin bilinci ve koşulları olgunlaşmadan kimseyi bir arada tutamazsınız dostlar'' Bunu derken sistemin çürüme koşulları değildi kastettiğim. Evet, sistemin çürüdüğü ve çatırdadığı doğrudur. Koşullar olgunlaşmıştır ama değiştirecek dinamikler eksik ve olgunlaşmamıştır.

Yazık ki kapitalizm insanlar üzerinde sürekli algı oyunları yapmaktadır. Ama biz sırtımızı diyalektik materyalizm gibi bilimsel bir yönteme, Marxsizme dayarsak algılara gelmeyiz. Ama yeniden yeniden okuyarak ve yeni bir dil ve anlam üzerinden yeniden örgütlenerek...
İnsan ve toplumların değişmezliği kader değildir.
İnsan kültürü kuşaktan kuşağa, genetikler sayesinde değil, en geniş anlamıyla eğitimle etkileşimle aktarılır. Külltür biyolojik olarak aktarılmaz, tersine her
kuşak tarafından zahmetli bir bicimde yeniden öğrenilmesi ve
geliştirilmesi gerekir. Kültürel ceşitlilik genlerle değil toplumsal tarihle
sıkı sıkıya ilişkilidir. İnsanların varoluşunu genlerinin belirlediği yaklaşımı indirgemecidir. Bu konuda birçok sosyolojik deneyler yapılmış iki yumurta ikizinin farklı kültürler içinde farklı davranışlar gösterdiği gözlenmiştir. indirgemecidir. Ormanda büyümüş bir çocuğun davranışları daha çok hayvana yakındır. Toplumsallaşması için uzun bir çaba gerektirir. Etik değerler eksik ve ilkeldir.

Bütün parçadan büyüktür, ve yaşam içinde her şey birbirinin itkisi, etkisi, çelikisi, nedeni sonucu olarak biçimlenir. Neden olunan sonuç bir gün gelir neden olabilir. Toplumlar insanlardan insanlar organizmalardan, organizmalar hücrelerden, hücreler moleküllerden ve moleküller de atomlardan oluşmuşlardır.
Genler de çevresel koşullara göre değişir dönüşür. İnsanın fiziksel yapısını belirleyen biyo kimya, göz rengi, saç rengi, gibi kalıtsal şeyleri insanın karakterini oluşturan genler ile açıklamak saçmalıktır. Çünkü insanın kültürel varlıklar oluşunu biyokimya değil, çevre kültür, toplum üretim ilişkileri belirler.
Kapitalizm tuzaklarla doludur. İnsanların doğuştan kaderlerinin genlerle belirlendiğini söyleyerek insanları kaderci ve seçilimci anlayışa iter. Tam tersi İnsan değişen, terapi olan, öğrenen varlıktır.
Elbette insanın varoluşuna mistik bir anlam yüklerseniz ayrıca kaderciliği kabullenmiş olursunuz. Halbuki insan hem kendini, hem içine doğduğu toplumu değiştirip dönüştüren varlıktır. Ayrıca İnsanın, toplumsal ve kültür içinde belirlendiği onun değişme ve değiştiremez olduğu anlamına da gelmemelidir.Aynı şekilde insanın genler tarafından belirlendiği yanılgısına düşeriz. Evet insan içine doğduğu kültür ve toplum tarafından etkilense bile onun eksiğinin, yanlışının farkına varabilecek ve onu değiştirecek kapasiteye de sahiptir.
Kısacası, değişim biz istesekte, istemesekte, doğanın diyalektiğidir. Biz doğadan gelen ama doğayı dönüştüren yaratıklarız. Ancak hayvanlar doğal sürece etki etmek istemez. Ama biz düşünen ve acı çeken varlıklar içinde bulunduğu, kötü şartlara dur deme kapasitesine sahiptir. Bu kapasite bizim birlikten doğan kapasitemiz olursa, değişmeyecek ve yıkılmayacak kötü gidişat yoktur.
Editör: Haber Merkezi