İKTİDAR- SEÇİM- YSK- KHK -MAZBATA Seçim sathı mahalli burjuvazinin siyaset arenasının genel oya dayalı demokratik seçeneği olarak kurulduğundan beri yetkeyi elde tutan bu sınıf ya da bir kliği, işine gelmediğinde genellikle saldırmıştır seçim sonucuna. Uzağa gitmeden bir örnek; Nazi Almanya’sının kuruluşunda, diğeri 12 faşizminin kendini oylattığı Anayasa oylamasında değişik biçimlerde görülen zorbalık, hile ve tehditle amaçlarına varmalarıdır.

 

 

 

İKTİDAR- SEÇİM- YSK- KHK -MAZBATA

Seçim sathı mahalli burjuvazinin siyaset arenasının genel oya dayalı demokratik seçeneği olarak kurulduğundan beri yetkeyi elde tutan bu sınıf ya da bir kliği, işine gelmediğinde genellikle saldırmıştır seçim sonucuna. Uzağa gitmeden bir örnek; Nazi Almanya’sının kuruluşunda, diğeri 12 faşizminin kendini oylattığı Anayasa oylamasında değişik biçimlerde görülen zorbalık, hile ve tehditle amaçlarına varmalarıdır.

Türkiye’deki yerel seçimler de sözde demokratik seçim sistemine göre oldu. Seçim öncesi, seçim süreci iktidar lehine yeterince hukuksuz ve zorbaca yöntemlerle, saha ve medya işgalleriyle geçti. Fakat “istenen sonuçlar” çıkartılamayınca bu sefer seçim sonuçları üzerinde henüz günyüzü görmemiş zorbalık, hile ve oy hırsızlığı dahil, belediye işgalleri, hak hukuk tanımazlık örneklerine baş vurdular. Erdoğan’ın ağzından dökülen “yok öyle 12-14 bin oyla seçim kazanmak” sözleri, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni vermeye yanaşmayacaklarını açıklıyordu. İstanbul; onların ifadesiyle ele geçirenlerin iktidar alanıydı. Oysa memleketin başkenti Ankara olarak bilinirdi. Veriler açıkça gösterdi ki, İstanbul AKP’nin 17 yıllık iktidarının temel iktisadi, sosyal dayanağı, iktidarının arpalığı. Bütün yolsuzluk ve de gasplar oradan geçiyor ve uygulanıyordu.

“İstanbul aşkı” aynen reklamdaki gibi para işiydi; devasa boyutlarda inşaatlar, yolcusuz yollar, hayali kanal projeleri, köprüler, havaalanları soygunları hep orada kotarılmıştı. Büyükşehrin kent halkını soygun kalemlerinin haddi hesabı yoktu ve tümü de AKP’nin evladiyelik Vakıflar teşkilatından Parti işlerine kadar oradan finanse ediliyordu. Oyları yeniden saydırma cinliğini icat eden İstanbul il teşkilatı, bu döngünün başındaki örgüttü muhakkak. İl Başkanın, “İstanbul’u biz kazandık” beyanı dönüşün temel talimatı oldu nitekim.- Bu adamı dinlediğimde; tam da İttihatçı Kara Kemal dedim kendi kendime. Aynı işgalci ilhakçı siyaset tarzıyla mahalle bakkallarını bile örgütlemiş, İttihat Terakki’nin iktidarının İstanbul yeraltı dayanağını oluşturmuştu.-  İstanbul, AKP’nin elinde İttihat Terakki teşkilatı ve yağmacılığın merkezi yapılmış, nemalanma ağlarıyla geniş bir toplumsal tabana yayılmıştı.

Şimdi İstanbul giderse, her şey gidecekti ellerinden. AKP’lilerin işgalci ve ilhakçı ruhları ve teşkilatları buna izin veremezdi. Egemenler, cennetlerini terk etmiyorlardı. Geri dönüp sayımların tekrarlanması yeni bir evreye orada geçti. Oy için sandıkların yetmediği yerde Büyükçekmece’de olduğu gibi binlerce polis evleri bastı, kaçak göçmen arar gibi kaçak seçmen aradı. Ve diğerleriyle birlikte İstanbul’u vermeme stratejisini geliştirdiler. Şimdi İstanbul hala her şeyiyle onların elinde. Oyların sayımını çok elverişli bir araca çevirdiler. Burada zor ve şiddet en az hırsızlık ve talan kadar devreye girdi.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni kazanan CHP- muhalefet adına sadece CHP’nin ortada olması nasıl da ironik; sanki diğerlerinin akılları ve ayakları tutuldu!- ilk günden oylara sahip çıkma refleksi geliştirdi. Bu yerindeydi ama sandık seçim kurullarına sadece CHP üyelerini çağırdı! Üstelik İstanbul CHP ertesi gün Ankara çıkarması yaparken AKP İstanbul Belediyeleri evrak, şu bu açısından talan ediyordu. -Parasal olarak bütün Belediyelerin milyarlık borçlarıyla çalışamayacağını zaten Erdoğan seçimden önce duyurmuştu. - Oradan dönüp seçimde oy kullanmış halka; Belediyelerimizin talanını önleyelim çağrısını yapacak bir insiyatif geliştirmek gerekiyorken sükûneti telkin etmekle meşgul oldular ve sonunda seçim nöbetlerinde yoruldular. Ortada çok büyük kitle hareketi olanağı varken- mesela ben bu satırları yazarken, Beşiktaş maçında eylem var: “Mazbatayı İmamoğlu’na ver” sloganıyla ortalığı inletiyor taraftar kitleleri- yandan geçip, “beka” ya çalıştılar desek abartmış olmayız.

Partinin başının ise sesi soluğu zaten çıkmıyordu. Tam bir hafta sonra basından, öbür muhalif başkanla istişare edecekleri ve de açıklama yapacaklarını duyduk. Yapıldı istişare, açıklama geldi: Yedi maddeyle YSK’ya sorular soruyordu iki başkan! Ana muhalefet adını taşıyan iki Parti’den çıkan itiraz bu kadar cılızdı yani, zımnen “beka”ya çalışmakta oldukları anlaşılmıştır. İktidar sayelerinde bu kadar eli kolu serbest kaldı. Bereket, CHP il ilçe örgütleri bu kadar rahat davranmayıp hiç olmazsa oy sayım nöbetlerine devam ettiler de ortalıkta biraz muhalefet kaldı. İstanbul seçimi krizi, iktidar eliyle sürdürülüyor ki, başka gaspların üstü örtülü kalsın.

Başka gasplar derken elbette Kürt illerindeki gasplardan söz ediyoruz; ana muhalefetinin diline bile almadığı. Ora’da hala OHAL hukuku işlediğini seçimler bir daha kanıtladı. Bir yanda şiddetli bir tecrit ve buna karşı açlık grevleri sürerken Kürt halkı büyük bir özveriyle seçim hilelerine karşı göğüs gerdi ve kayyımlardan kurtulmak için mücadele etti. Aldığı sonuçlar iktidarın bütün hilelerini, kumpas ve zorunu aştı ve belediyeleri kayyımlardan geri aldı. Bu sefer iktidar kayyımla aldığını sahiplerine geri vermemek için zor  eşliğinde yeni hilelere girişti. Özellikle de Kars’ı, Iğdır’ı, Van’ı kaybedince iktidarın ve kayyımların faaliyetleri tam bir belediye binalarını silahlı ablukaya alıp talana devam ediyor. Belediye binaları, hatta makam araçları vb. de kaymakamlık, emniyet gibi kurumlara devredilmişti zaten çok yerde. Mazbatalar gasp edilip -mesela Ahmet Türk’ün hasta ve yaşlı olduğu iddiasıyla mazbatanın AKP’li başkana verilmesi talep ediliyor.- YSK eliyle ikinci sıradaki partiye verilmeye başlandı. Seçim sonuçlarına HDP’nin tüm itirazları reddedilerek gasp edilen belediye sayısı artırılıyor. 12 Eylül faşizminin yarattığı YÖK, ile üniversiteleri, YHK kurulu ile toplu sözleşme düzenini kendine bağlamıştı. Yüksek Seçim Kurulu onları da fersah fersah geçti. YSK, tüm kurumların üstüne yerleşmiş, adeta 12 Eylül’ün beşli general çetesinin yerini almıştır. KHK’lara dayanarak en büyük yetki gaspını, Saray ve iktidarın iradesi ve isteğiyle deniyor. YSK’nın KHK’lı yetki gaspı, seçim sahasını da tümüyle tepedeki iktidar güçlerine aktarmanın yeni bir yolu.

HDP’nin; “Batı’da AKP’ye kaybettirme, Kürt illerinde ise kayyım gaspını kaldırma” stratejisi Eşgenel Başkan Temelli’nin dediği gibi, Türkiye’de “siyasetin rotasını değiştirdi”. Yeni rota; iktidar ittifakının önünü, seçim yenilgisinden sonra demokrasi adalet yönünde kesmeye devam etmek. AKP-MHP iktidarıyla seçim sathında süren kavgayı bir iktidar kavgası olduğunu, sonunun büyük bir kitle hareketiyle getirileceğini anlamayanlar varsa, onlara, tekrar teorinin diliyle cevap vermek gerekiyor onlara: Yenilenler cennetlerini kolay kolay terk etmezler; aynen AKP, Saray ve Cumhur ittifakının yaptığı gibi. Onları kovalamak gerekir. Bu İstanbul için de Diyarbakır ve Mardin gibi kayyımların saltanatında kalan yerler için de geçerli. Asıl sorun seçimde HDP oylarının seçilmelerinde büyük katkı yaptığı Batı’nı ana- ara muhalefetleri demokrasi çizgisine nasıl gelecekler.

Bir fikir vermesi bakımından iki şey söyleyebilirim; birincisi, şu an bize en yakın coğrafyalarda; Sudan’da, Cezayir’de sokağı tutan kitle hareketinin gücüne güvenenlerin bir safta toplanmasıdır; ki bunu herkes söylüyor (ama yapmıyor!). Diğeri oralarda da buralarda da değişim rüzgarı estiren kitle hareketinin başını kadınlar çekiyor. Seçimin konusuna gönderme yaparak HDP Kadın Meclisleri’nin sonuç bildirgesine bakalım. Orada, bugünkü durumda  değişimin, gerici güçlere karşı barikatın nasıl kurulacağının bilgisi ve planı var:

“Binlerce yıllık kadın mücadelesinden aldığımız ilhamla, 20 yıllık yerel yönetim deneyimimiz ve

eşbaşkanlık-eşit temsiliyet uyguladığımız yerel yönetim modelimiz ile belediyelerimizin gasp

edilmesine asla izin vermeyeceğiz. Kazandığımız belediyelerin tamamında eşbaşkanlık ve eşit

temsil uyguluyoruz. Bugün Türkiye’de seçim sürecine baktığımızda kadın temsiliyetinin en yüksek

olduğu partiyiz.

Kazandığımız belediyelerde kadın merkezlerimizi, kadın sığınaklarımızı, kadın yaşam alanlarımızı

ve elde ettiğimiz kazanımlarımızı hep birlikte yeniden inşa edeceğiz. Belediyelerde kadın

koordinasyonları, kadın meclislerimizi oluşturacağız. Mahalle, köy meclislerimiz ile ortaklaşarak

plan ve projelerimizi hep birlikte hayata geçirmekten asla vazgeçmeyeceğiz.

Bu inanç ve kararlılıkla kadınlar birlikte demokrasiye dedik ve şimdi yeniden ve yerinden inşa

zamanı diyoruz.”

Başka örneklerde olduğu gibi, KHK’lı, barajlı ve de hileli seçim yollarına, YSK ve mazbata gaspına karşı kadın aklı ve iradesinin öngördüğü yoldan bir kitle hareketi gücü doğacaktır.”

Bu toplumun aradığı barış ve demokrasi, kendi kendini yönetme, egemenlerin saltanatına son verme dediği bu kadar somut, ele avuca gelir bir durumdan başka ne ki?