DURUM’dan GALYA HOROZU’na

Eskilerin deyimiyle, vaziyet ne diye sormak gereken biz zaman aralığındayız.

Sabah sabah ne bu hal diye soracak okurlar olacak. Haklıdırlar elbet. Ben de pek çok olayın arasında kalınca, aralarındaki görünen ve görünmeyen bağları düşününce, manzaraya, “Durum” demeyi uygun buldum.

Nasıl mı? Anlatmaya çalışayım.

Eski zaptiyecilerin deyişinin aksine, vaziyet berkemal değil’ Her şey ve hey yer kaynaşma halinde. İnsanlar mutsuz ve mutsuzluk onları harekete zorluyor, umutsuzluklar kırılıyor. Mesela şu an televizyon ekranında DİSK yöneticileri, işçi üyeleri halka sesleniyor. Başkan Arzu Çerkezoğlu, asgari ücret adaletsizliğini, arkasındaki gerçekleri anlatıyor ve kalabalık; insanca yaşan istiyoruz, sloganını atıyorlar. Kararları; insanca yaşam elde edene kadar mücadele edeceğiz! Çok şey ifade ediyor görüntüleri.

Mayıs 77’yi anlatan, Ruhi Su’nun bestesinin bitişinde şöyle bir dize vardır: “Bu yeryüzü ilk kez bir İstanbul görüyordu/ kucaklayıp sarıyordu”. Görünen İstanbul’da o 1 Mayıs sabahında 500 bin emekçi Taksim meydanına girmişti. Zaptiyelerin tahammül edemeyip kana buladığı o görkemli gün. Doğrusu bu sabahki DİSK kalabalığı ve açıklama, Su’nun anlattığı görkemin habercisi gibi geldi bana.

Yanıldığımı sanmıyorum. Tesadüf de değil gördüğüm. Zira işçi sınıfının bu bölüğü bir süredir, insanca yaşam nöbeti tutuyor sabah ayazında, mesela İstanbul’un sanayi-işçi bölgelerinden kentin en kalabalık merkezlerine kadar. Mücadelenin sendika liderleri, militan işçileri işçi sınıfının dünyasal mücadele tarihini canlandırırcasına umudu ve kavgayı seslendiriyorlardı. O nöbetlerin her çay molasında kavganın sabahını dile döken şiire çeviren bir emekçileri anın bilgisini, bilgi teknolojisinin hızıyla yayıyor dört bir yana yayıyordu. Mesela dün Tuzla’dan geçtiği sözlerin birazı şöyledir:

“Merhaba gelip geçenler, durup dinleyenler/ imza verip yüreğini mühür edenler/ sesini sesimize katanlar/ işte bir sabah uyandığında, / ‘İnsanca Yaşanabilir Asgari Ücret’, yaşanabilir bir memleket için/ ‘Emeğin Hakkını Savunmak’ için/ Çalışırken ölmemek için/ Yaşamak için çalışmak/ Korkusuzca yaşlanmak için/ Mezarda emekli olmamak için/ Sadaka değil hakkımızı istemek için”

Ve bu sabah bir bardak demli çay ile, Özdemir Asaf’ın şiiri ile selamlıyorlar dostlarını, aslında kavgalarının yanı başına çağırıyorlar: “Demli bir çay kokusuyla gelirim belki yanına/ Yağmur olur düşerim şehrine/ Belki gözyaşların olur düşerim avuçlarına/ Ama can dostum hep hep yanında olurum …” Ne dersiniz?

Bugünkü DİSK görüntüsü, bu çağrıyla birleşen, küçük küçük biriktiren sabah nöbetlerinin sıçrama anı diye düşündüm. Ne dersiniz?

Metal iş kolunda, İzmir’in İZBAN’ında grevler mücadelenin sıcak sesi, hareketin yayılma habercileri gibidir. Mesela işşizlerin tekil intihar girişimleri çok şey anlatıyor. Mesela 3. Havaalanı işçilerin ayaklanma gibi direnişlerinin sıcaklığı sürüyor. Zaptiyeler öncülerini hapse atsa da hak mücadelesinin nefesi her katmana yayılmaya devam ediyor.



Az önce avukatların İstanbul adliyesindeki haftalık Adalet Nöbet vardı. Tutuklu avukatlar tahliye olana kadar süreceğini ilan ettikleri eylemin bugünkü etabının konuğu Akın Birdal’dı. İHD kurucu ve uzun zaman başkanı olan, ölümcül suikastten kurtulan Birdal. 10 Aralık İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni anlatarak adalet talebinin nasıl da yaygın, adaletsizliğin nasıl da can yakar olduğunu ve de insanı, insan olmanın olmazsa olmaz haklarını yeniden kazanmak için can bedeli kavgalara girmeye zorladığını sergiledi.

Dün yine başkentin Sincan mapusunun mahkeme salonunda-Ne ironi ama! Yargıyı mapusaneye taşımak da bir darbe geleneği oldu bu ülkede- Demirtaş’ın sesi yükseldi. AİHM kararına rağmen tahliye edilmeyen, üstüne üstelik başka bir davada ceza verilip hapiste tutulan Demirtaş, “uzun tutukluluk” gerekçesini bile, “uzun yargılama” diye çarpıtan mahkemeyi yargılayıp istifaya davet ediyordu. Zaptiye ise mahkemeye katılmak için gelen kalabalığı yolda durdurmuş, dahası uluslararası demokrasi gözlemcisi heyetleri salona almamıştı. İşte o ortamda yargıladıkları Demirtaş, insanlığın büyük adalet savaşının sözcüsüydü. Dışarıdaki yankısı da o kadar büyük oldu, daha da olacağından başka.

Adalet deyince Cumartesi Anneleri’ni atlamak olmaz. Yazdan beri sürekli saldırı ve baskı altında tutulan kayıp yakınları, örneğin İstanbul’da İHD’nin kapı önüne kadar sıkıştırılmış durumda. Buna göre devlet, bugünkü iktidar insanın kaybettiği yakınını arama hakkını da gasp etmiş bulunuyor. Bunu nasıl adlandırmak gerekir deyince doğrusu benim sözcük dağarcığım yetmedi. Ama, zulmün, adaletsizliğin nirengi noktasında olduğunu herkes farkında. Bir yarılmayı buradan göreceğimizi düşünüyorum.

Dün bir video düştü benim sosyal medya sayfama, birçoğunuzunkine de düşmüş olmalı. Ora’daki durumu anlatıyor, çığlık olup yayıyor adaletsizliği. Bir Halkların Demokratik Partisi İl binası. İçinde Kürt siyasetçiler ve halk, son adaletsizlik sürecinin başlangıcı saydıkları İmralı tecritine karşı “Tecrite Son” talebiyle açlık grevi yapıyorlar. Daha doğrusu bu taleple hukuksuzca cezaevinde tutulan milletvekili Leyla Güven’i destekliyorlar. Ama zaptiye devlet aklı onların eylem hakkını polis baskınıyla çiğnemekte beis görmüyorlar. Kapının önündeki kadın milletvekili Remziye Tosun’unu tartaklayıp içeri dalan polis şefi ve arkasındakiler, iktidarın yasak kararını uyguluyorlar!

Oradaki çok özel saldırı ve karşılarındaki direngenlik, hak arama cesareti çok düşündürücüdür. Orada Türkiye siyasi gerçeğinin yarısını ve toplumsal yarılmayı görebiliriz. Türkiye’de her şey gibi adaletin de Kürt sorunuyla bağlı her şey de çifte standartlı olduğunu görebiliriz. Mesele dönüp dolaşıyor Kürt meselesinde düğümleniyor. Akıllar ve eller oraya kitlenmeden, ayaklar oraya yönelmeden hiçbir şey köklü değişmiyor. Paylaşılan video bana bunları düşündürdü.

Kadın cinayetleri her gün, kadının yaşam hakkının elinden alınması, iktidarın kadın düşmanı politikasının bire bir yansısıdır şüphesiz. Çocuk hakları ihlalleri hemen onu izliyor.

Bugün anlattığım olayların arasına bir yol, diğeri göçük cinayeti girdi. Ankara’dan yola çıkan hızlı tren gidip yol kontrol lokomotifine çarptı. Sonuç 9 ölü, 47 yaralı. Çorlu tren katliamının feryatları ve adaletsiz devlet tavrı sürerken buna yenileri eklendi.

Ve bugün, yani 37 yıl önce 17 yaşındaki Erdal Eren idam edildi…

İnsan hakları haftasında insan hakları ihlalinin bu kadar yoğun olması da tesadüf değil elbet. Rejimin niteliği ve bugünkü iktidarın bütün bileşenleriyle insana, doğaya, geleceğe düşman politikalarıyla ilgili ve fütursuz sonuçlarıdır. İktidarın kar dışında bir güdüsü yokken, kendi saltanatının geleceği dışında hedefi yokken başka bir pratik beklenemez de. Ama biriken hoşnutsuzluk, mutsuzluk, öfke, mücadele isteği ve ortaya çıkan hareketlilik örnekleri durumu değiştirmeye yönelişin habercileri.

Ve Galya Horozu

DURUM elbet yalnızca Türkiye’ye özgü değil, dünyanın bütününde izlenir halde. Ortadoğu cangılında hayatlara kasteden savaştan tutun da Amerika, Uzak Asya’ya kadar sistem kriziyle sarsılıyor dünya. İnsanlar her durumda bir biçimde mücadele içinde hem de. Bu krizli dünya karşı en son patlama/ ayaklanma hali Fransa oldu.

Haftalardır süren “Sarı Yelekliler” hareketinin dünyasal gündem ortaklığı gerçeği ile Avrupa’nın en yakın diğer ülke başkentlerine yayılmakta. Bir ayaklanmalar tarihi var Avrupa işçi sınıfı ve emekçilerinin. Bütün 19. Yüzyılı kaplayan 48 devrimleriyle genelleşen ve de Paris Komünü’nü yaratan. 68 Başkaldırısı’nın Paris’i, Berlin’i, Bruksel’i ve diğerlerinin anıları da henüz unutulmadı.

O zamanlar da kitle hareketi hep Paris ve diğer Fransa kentlerinden başlar, Belçika’ya, Almanya’ya ve diğerlerine yayılır. Paris’te harekete geçtiğinde Avrupa’nin diğer kentlerinde “Galya Horozu öttü” denir ve birer ikişer hepsi harekete geçer. Günümüzün Galya Horozu “Sarı Yelekliler”. Hoş geldiler, safa getirdiler; aynı ya da ayrı, bu dünyada ezilen herkesi saflara toplamaya adaylar kanaatindeyim.

İş o ki, çağrıları alınsın. Zira DURUM dediğim bütün bir hal ve ortak insanlık. GALYA HOROZU da onun; ırkçı cinsiyetçi savaşa ve yok etmeye endekslenmiş küresel kapitalist düzene karşı ortak sesli çağrısı.
Editör: Haber Merkezi