TAHTAKURUSU İSYANI 500 işçiyi de gözaltına aldılar! 12 Mart’ta 5 bin işçi sıkıyönetim mahkemelerinin yargılanmasından geçmiş, cezalara gark edilmişti. Onun yapamadıklarını yapmak üzere yönetimi ele alan 12 Eylül faist rejimi, işçi sınıfı ve tüm ezilenleri, -örgütleri ve mücadelelerini de- atomlarına ayıracak saldırgan neoliberalizm programını yürürlüğe koyduğundan beri, işçi sınıfı eylemlerinde bu kadar gözaltı yaşanmamıştı.

TAHTAKURUSU İSYANI

500 işçiyi de gözaltına aldılar! 12 Mart’ta 5 bin işçi sıkıyönetim mahkemelerinin yargılanmasından geçmiş, cezalara gark edilmişti. Onun yapamadıklarını yapmak üzere yönetimi ele alan 12 Eylül faist rejimi, işçi sınıfı ve tüm ezilenleri, -örgütleri ve mücadelelerini de- atomlarına ayıracak saldırgan neoliberalizm programını yürürlüğe koyduğundan beri, işçi sınıfı eylemlerinde bu kadar gözaltı yaşanmamıştı.

Neoliberalizmin son ve dizginsiz uygulayıcısı iktidar da çoktandır bu cenahta bir “maraza” bulunmamasından memnundu. İşçi dediğin “vatan-millet” için ter döker sadece diye düşünmeye başlamışlardı. Ama onları yanıltan Tahtakurusu İsyanı oldu.

  1. Hava Limanı inşaat işçileri ayaklandı sonunda. Sekiz talepleri var ama tarihe bu isyan bence, “Tahtakurusu İsyanı” diye geçecektir. Doğrusu çok yakışır. Zira ha böcek tahtakuruları ha beşli şirketler topluluğu- yandaş sermayenin en gözdeleri- işçilerin sınırsız, kuralsız, karanlıktan yararlanarak kanlarını emiyor. Elinde sopa iktidarın yarattığı bu dizginsiz soygun cennetinde, evet işçilerin dediği gibi ilkçağın köle koşullarında inşaat var, üretim var.


3.Hava Alanının işçilerinin ayağa kalkması bir anda tahtakurusu soyundan kan emiciliği suçüstü etti, bütün planlarını bozdu. Bu kadar öfke, işçiye emekçiye bunca düşmanlık bundan geliyor. Öyle ya, jet hızıyla inşa ettirdikleri, 29 Ekim’de Cumhurbaşkanını, dört buçuk milyar liralık Boing 748 ile indirecekleri hava alanında nasıl olur da iş durdurulur! “Kalkınan Türkiye’nin” medarı iftiharı olacak hava alanında hiç eylem olur mu? Hiç işçi hak isteyebilir mi?İşçilerin yaptığı tam da arı kovanına çomak sokmaktır!

Tek Adam rejiminin Osmanlı saltanat rejimini örnekleyecek havaalanında işçiler ayağa kalkamaz, “kölelik koşulları istemiyoruz” diyemez, hele de dünya aleme, işçi barakalarında “tahtakurusu” var denemezdi. Hele de iktidarın ortak iş tuttuğu sermaye gruplarına karşı işçi başkaldıramazdı.

Haydi polis, haydi jandarma, haydi vali ve de bütün ilgili-ilgisiz devlet gücüyürüyün üstlerine! Emir bu kadar kesin, sadece kağıtlara yazılı hali uyduruk, hukuksuzluğu meşrulaştıran yasaların dili. Yoksa en yetkilileri ağızlarını açtılar mı torba dolduruyorlar, her gün tanığız buna.

Binlerce inşaat işçisinin üzerine jandarma ve polis, toma ve diğer tüm techizatladonanarak gitti hemen. Milliyetlerine, ülkelerine göre işçileri bölmek istediler. Kirli pazarlıklarla birbirine düşürmeye, sendikada örgütlenmiş işçilerle örgütsüz işçileri ayırmaya, direnişi duyup desteğe gidenleri, sendikacıları ve de basını alana sokmamaya çalıştılar. Ama o gün ve gece direnişi bitiremediler.

OHAL ne güne duruyor. Bir valilik emri yetiyor: Eyleminiz yasadışıdır! Terör örgütlerine yardım ediyorsunuz! Dehal son verin, yoksa müdahale… Bu laf bir kere çıktı mı o şom ağızlardan akan sular durur ilgili yerde. Erdoğan açık açık, mızırdanan patronlara ne demişti: OHAL’i sizin için ayakta tutuyoruz. Grev dendi mi, hemen bir yasak kararı OHAL sayesinde çıkarıyoruz. Biz de biliyoruz ki, bu ahval ve şerait içinde yaşıyoruz hep birlikte. Sermayedar sınıfı, gülme sırası bizde diyor arsızca.

Sonunda gündüz bitiremedikleri direnişi, gece karanlığında bitirmeye kalktılar. Pusuya yatıp işçi barakalarını silahlı güçleriyle bastılar. 500 işçi öyle gözaltına alındı. Tanıkların beyanlarına göre eylemlere öncülük edenleri belirlemek için daha orada, barakalarda sorgu timleri devreye girdi. “Yasadışı sorgu” kategorisinde işçilere psikolojik ve fiziki işkence yaptılar. 500 işçiyi sonunda en yakın karakollara toplayıp, şantiyelere girişi tümden yasakladılar.

Olayı duyup şantiyelere koşan avukatları, milletvekillerini, sendikacıları sokmadıkları gibi gözaltı kurallarını ayaklar altına alıp avukat görüşleri yaptırmadılar. Hele de ertesi gün sendikacıların yaptığı basın açıklamasına polis saldırısı bardağı taşıran damla oldu. Şimdi Türkiye’de ve dünyada havaalanı işçilerine destek rüzgarı esiyor, iktidara ise nefret ve kınama bombardımanı var.

Aylardır Flor Mar işçileri direniyordu. Eh, çoğu kadın nasılsa, hem patron da Avrupalı, biraz gözlerine kül serpmekte fayda var. Çevreye çepere polisi- biti iti dikip tecritte tutmayla, yerel polis baskısıyla idare eder dediler. Sonra Ankara’ya yürüdü Chargill işçileri. Onlar zaten Amerikan firmasıyla uğraşıyorlar! Dolar yapma çakma törenleri revaçtayken şimdilik Ankara’ya girmelerine pek ses etmediler, tabii bu şimdilik. Malum Chargill işçileri Ankara’dan önce Gebze’de Flor Mar işçileriyle bir dayanışma şöleni yaptılar! Bir mim konmuştur buraya.Başka işçi bölükleri sırada.

Şu an bu halkaya “yerli ve milli” 3. Havaalanı işçilerinin direnişi eklendi. Yanlış anlaşılan bir nokta var. Sanki havaalanında ilk direniş bu. Hayır, havaalanı inşa etmek için yüzbinlerce ağaç kesildiği, milyonlarca kuş göçertildiği, akarsu kaynakları kurutulup endemik yapı bozulduğu gibi daha ilk günden işçilere karşı da sermaye ve devlet el ele baskı ve kötü çalışma koşulları dayatıldı. Afgan işçiler özellikle getirildi ve Kürt işçilere karşı ırkçı saldırılar düzenletildi. Dahası riskli çalışma alanında yeterli iş güvenlik tedbirleri alınmadığı için gizlenen işçi ölümleri sık sık tekrarlandı. Şimdiye kadar sadece tespit edilebilen yirmi dokuz ölüm var.

29 Ekim’e bir aydan biraz fazla zaman var. Bu arda işçiler daha nelerle karşılaşacak kestirebiliriz elbet. Ancak şunu göz ardı etmeden umutla, dirençler onların yanında saf tutmak en doğrusu. Bu direniş toplumsal patlamanın bir ilk fişeği olma özelliğine sahip. İşçilik Kürtleşti, işçilik ilkçağ köleliğine dönüştü ve ülkenin başında ırkçı faşist ve her alanda gerici bir rejim bu işçilerce suçüstü edildi. Bu isyanla açığa çıkan bunların hepsidir. Oraya bakıp, sınıfsal, ulusal, siyasal bütün temel gerçekleri ve çelişkileri görebilirsiniz. Toplumun bütün fay hatlarının keskinleşip ısındığı yer burası. Yani mesele sadece havaalanı ve inşaat işçileri mesele değil, mesele yalnızca sendikal işçi mücadelesinin meselesi de değil. Toplumun ne kadar özlemi varsa; demokrasi içinde insanca, özgürce yaşamak, hepsini içeriyor bu sekiz talep. Biz maddelerin lafzının ötesini de okuyunca daha iyi anlarız. Tahtakurusu da zamanın, direnişlerin tümüne, yaşadığımız hayatların metaforu, gülüp geçmeyelim.