701. Hafta bir gün once başladı.

701. Hafta bir gün once başladı.

Çünkü Adalet nöbetine saldırı oldu, 700. Haftasında.

Cumartesi anneleri yeminlerini içtiler, meydanımızdan, adalet talebimizden, kemik-mezar arayışımızdan, hesap sormaktan vaz geçmiyoruz dediler, toplandıkları salonda.

Evlatlarının ellerinden nasıl alındığını, gözaltı dehlizlerinde nasıl yok edildiklerini, bulabildikleri cesetlerin nasıl işkencelerden geçirildiğini belgeleriyle bir bir anlattılar. Öyle üzüntü içinde, öyle hayretler içinde ama en fazla öfke içindeydiler.

 

Onları izleyince insan, Devletin suçunu üzerinden atmak için, katillerini korumak için çırpınışının boşuna olduğunu anlıyor. Bu anneler engellenemez, yenilemez!

 

  1. hafta, içerde-dışarda operasyonel teyakkuz hükümet-devlet güçlerine ağır geldi.


En uğursuz isim; SS tercüman oldu devlete. İstismarı ve yalanı önleyeceklermiş! Sopa ile gazla, gözaltıyla istismar ve yalan önlemek de Türk Devletine hastı öteden beri ama ilk kez bu kadar açık söylendi.

 

Direniş, direniş odağı kalmasın diye üç yıldır toplumla çatışma yürüten devlet sopası sonunda geldi Cumartesi annelerinin tepesini buldu. Üç yılın sonunda hala tıkanamayan bir kaçak boru sanki onların gözünde Cumartesi Meydanı.

 

Daha öncede Galatasaray Lisesi önünden Yapı Kredi’nin yanı sürmüşlerdi Cumartesi annelerini.

O zaman da hışımla saldırmışlar, yaşlı başlı anaları yerlerde sürüklemiş, saç baş yolmuş, gözaltı hapis yaşatmışlardı. Tam iki yıl boyunca o alan yasak kılınmıştı. Uğursuz ismin başöğretmeni Ağar, HABİTAT protestolarını bahane edip bir tekme savurmuştu Galatasaray meydanına; kapattım gitti!

Şimdi yetiştirdiği deniyor aynı mevkide ve aynı çizgide.

 

Zaman 90’lar kirli savaş zamanı. Ağar’ın eğer açıklarsa, Uğur Mumcu’yu, duvarı yıkacak tuğla saydığı zaman. Susurluk çetelerinin, özel harp çetelerinin ortalığı kasıp kavurduğu, beyaz Torosların canlı ya da cansız bedenler yüklenmiş olarak cirit attığı dönem. Tansu Çiller’in ölüm listelerini basın toplantısında açıkladığı zaman. 3 bin köy, dağlar, tepeler boşaltılmış. 17 bin faili meçhul ortada kalmış. “Devlet, gerektiğinde rutin dışına çıkar”, diyen Demirel cumhurbaşkanı.

 

Zamanın kısa ömürlü bakanı, İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı Halaçoğlu; faili meçhul dosyalarının SEKA’ya gönderilip yaktırıldığını, kendisinin sadece 1994 yılına ait 400 civarında dosyayı, bakanlara danışmadan Adli Tıp’tan kurtardığını anlatıyor. Hasan Ocak dosyasını açıklıyor.

 

Arjantin’de cuntanın, gözaltına alıp işkenceyle öldürdüklerini ya da öldürmediklerini uçaklarla okyanusa attığı kanıtlandı. Türk Devleti de gözaltı kayıplarının kayıtlarını SEKA’da yaktırıyor! İşkence edilmiş cesetleri toprağa gömerek, mesela asit kuyularında eriterek yok ettiği gibi. Bunların da bin türlü tanığı, sanığı, kanıtı var. Ama Türk devleti “şanına” yakıştırmadığı için, geleceğe hiçbir belge bırakmamak için yakıyor, ormanları yakar gibi. “Rutin dışındaki devletin sürekliliği” böyle sağlanıyor demek ki.

 

Devlet rutin dışına bir daha çıktı. Tam üç yıldır da bu ülke yakılıyor, kentler yıkılıyor, boşaltılıyor, insanlar öldürülüyor, partiler bombalanıyor, miting meydanlarına canlı bomba İŞİD katilleri gönderiliyor. Yetmiyor bodrumlarda insanlar yakılıyor. Siyasi soykırımlar ve durmadan cezaevleri yapıyorlar. Doymuyorlar. Kan kesmiyor, canavarın ağzı ha bire kanlı canlı ceset istiyor. Artık içerde kanını emecekleri can bitti! Dışarıda kan alıyor, karşılığında yoksulun evladının kanını veriyorlar.

 

Devlet bugün de rutin dışında. Galatasaray’ı bir daha kapatmayı bu nedenle deniyorlar. Kaybettiklerini inkar etmeye devam ediyor, en pespaye yalanları sıralıyor ve de pis ağızlarından pis küfürleri sıralıyorlar. Yeni kayıplar dönemi başlatmak gibi niyetleri sırıtıyor soysuz sözlerinde. Muhalefet namına bir tek ses istemeyenler için son durak bu. Ekonomik ve siyasi krize sürüklendikleri yerde, ateş bacayı tutuşturmuşken, vatandaşına saldırarak işin içinden çıkacak bir devlet görülmedi tarihte. Benzerlerinin sonu hep aynı yolda yıkıldı gitti.

 

Cumartesi anneleri ve Cumartesi Meydanı işte bu gidişatın suçüstü halidir, yargılandığı mahkemedir, toplum vicdanıdır. toplumun özgürlük düşlerinin kurulduğu yerdir.

  1. Haftada yapılan saldırı bütün bunlaradır.


 

Cumartesi annelerinin 701. Hafta oturma eylemi kararı ve çağrısı tüm bunlar içindir.

Direnen annelerin sesine ses katmak,artık çok şeydir bu ülkede.

1 Eylül, Dünya Barış Günü, insanlığın Hitler faşizmine karşı mücadelesinden doğmuştur. Bu 1 Eylül’de Barış için mücadele bile Cumartesi Meydanında Cumartesi Annelerinin yanında olmayı gerektiriyor.