DİYARBAKIR -ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ;  PKK Lideri Abdullah Öcalan'la İmralı'da görüşen Asrın Hukuk Bürosu avukatı Nevroz Uysal, açlık grevinin yarattığı etki sonucu görüşmenin gerçekleştiğini, kendi pozisyonunu “demokratik müzakereci” olarak tanımladığını belirterek şu sözlerini paylaştı: “Bulunduğum pozisyon itibariyle muhatabım, politik bir özneyim, aracı değilim ve buradayım. Yıllardır böyledir.”
MA / Lezgin Akdeniz'in haberine göre; PKK Lideri Abdullah Öcalan, 8 yıl aradan sonra ilk kez 2 Mayıs'ta 810 başvurunun ardından avukatlarıyla görüştürüldü. 4 avukatın yaptığı başvuruya verilen yanıtta 2 avukatın İmralı Adası’na gitmesine onay verildi. Görüşme avukatları tarafından 6 Mayıs'ta kamuoyuna duyuruldu. Görüşmenin geç duyurulmasının nedeni olarak Öcalan ile diğer tutuklular Hamili Yıldırım, Ömer Hayri Konar ve Veysi Aktaş'ın imzasını taşıyan ve kamuoyuna açıklanan metnin avukatlara geç ulaştırılmasından kaynaklandığı açıklandı. Avukat Rezan Sarıca'yla birlikte Öcalan'la görüşmesine izin verilen Avukat Nevroz Uysal, 8 yıl sonra yapılan görüşmeyi Mezopotamya Ajansı’na (MA) anlattı.


Müvekkillerinin İmralı Adası’na alınmasıyla 20 yıldır tecrit uygulandığını ifade eden Uysal, bu tecridin 2016 yılına kadar fiili olarak uygulandığını 2016'nın Temmuzundan itibaren de Ceza İnfaz Hakimliğinin kararına dönüştürüldüğünü belirtti. Disiplin cezaları gerekçe gösterilerek Öcalan'la görüş yasağının 17 Nisan'da Bursa Ağır Ceza Mahkemesi'nin "görüşme yasağının hukuka aykırı olduğu" gerekçesiyle kaldırıldığını, kararın 22 Nisan'da kendilerine tebliğ edildiğini, 2 Mayıs'ta ise görüşmenin gerçekleştiğini hatırlatan Uysal, görüş yasağının kaldırıldığı 17 Nisan'da alınan karar sonrası 2 haftalık süre içinde yaptıkları başvurulara ret cevabı verildiğini söyledi.


'DİNÇ GÖRÜNÜYORDU'


Görüşmenin yaklaşık bir saat sürdüğünü ifade eden Uysal, "Bizden önce Sayın Öcalan görüşme odasına alınmıştı ve bizi ayakta karşıladı. Selamlaştık, oturduk. kendisi dinç görünüyordu, sağlığıyla ilgili fiziki olarak gözlemleyebildiğimiz olumsuz bir durum yoktu. Biz sorduk sağlığını. Daha önce Sayın Öcalan'ın sağlığıyla ilgili ilkesel tutumunu herkes biliyor. Yine kendisi sağlığının ikinci planda kalması gerektiğini, toplumsal sorunlarının kendisi için esas olduğunu, ancak sağlığında bir sorun olmadığını, iyi olduğunu söyledi. Altını çize çize de, 'Benim için burada fiziken, bu 4 duvar arasında dayanmaktan ziyade ben ruhen, zihnen burada durmaya çalışıyorum. Gün geçtikçe de bunu güçlendiriyorum. Beni güçlü tutan da, burada dayanma gücü veren de benim bu zihnen ve ruhen kendimi güçlendirmemdir' diye ifade etti" sözleriyle anlattı.


'CAM BÖLME KALDIRILDI'


Daha önceki avukat görüşmelerinin Öcalan ile avukatları birbirinden ayıran cam bölme arkasında yapıldığını ve doğrudan temasa izin vermeye olanak sağlamadan gerçekleştiğini hatırlatan Uysal, bu görüşmede avukatlar ile Öcalan arasındaki cam bölmenin olmadığını söyleyerek, "Görüşme bir avukat görüş odasında gerçekleşti. Arada cam yoktu, daha önceki avukat görüşlerinde arada cam bulunuyordu. Kendisiyle tokalaşma fırsatı bulduk. Bu husus belki önemli bir husustur. Kendisiyle bir temas etme şansı bulduk, ancak kısa süren bir görüşmede, arada bir masa, yine güvenlik ve ses kayıt cihazıyla gerçekleşti" ifadelerini kullandı.


'TECRİT UYGULANIYOR, GÜN GEÇTİKÇE GÜÇLENDİM'


DTK Eşbaşkanı ve HDP Milletvekili Leyla Güven ve açlık grevindeki tutukluların sürekli dile getirdiği “Öcalan şahsında Kürt halkı tecrit edilmiştir” sözlerine Öcalan’ın da katıldığını ve benzer bir belirlemede bulunduğunu sözlerine ekleyen Uysal, "Tecridin devam ettiği noktasında bizim belirleme yapmamızı gerek duymadan kendisi bunu ifade etti. Sayın Öcalan, 'Burada komplodan beri aslında, 20 yıllık bir süreçte, bir adada 4 duvarlı bir yerde benimle beraber, benim şahsımda Kürt halkı tecrit edilmiştir. Ben 20 yıldır buna rağmen çözümde barışta, duruşumdan taviz vermedim. Hatta gün geçtikçe güçlendim. Daha derinlikli, sorunları daha tarafsız ve derinlikli ele alıyorum' dedi. Tecride dair kendi ilettiğimiz hususlar ve kendisinin ifade ettiği durum, tecridin bir boyutudur" diye konuştu.


'BENİM ÇAĞRIMDIR'


Görüşmeyi gerçekleştiren avukatların açıkladığı metinde, ilk defa Öcalan'la birlikte diğer tutuklular Hamili Yıldırım, Ömer Hayri Konar ve Veysi Aktaş'ın da imzalarının bulunmasına ilişkin de Uysal, şöyle dedi: "Açıkçası biz açıklamamızı yaparken girişte bir cümle kurduk: Bu bir müzakere ve mutabakat metni değildir. Mutabakat ve müzakereden kastımız Sayın Öcalan'la devlet ya da iktidarın bir teması sonucu ya da ortaklaşa yazılmış bir metin olmadığı vurgulamak için söylenen bir cümleydi. Diğer 3 müvekkilimizin imzası ilk kez böylesi bir metinde, hem bize hem de kamuoyuna iletiliyor. İlk kez dışarıya dönük bir tavır sergileniyor. Bunu da ifade ederken 'Bundan ders çıkaracağız. Geçmiş dönümdeki hataları tekrarlamayacağız. Bu noktada benim çağrımdır, bu çağrı kamuoyuyla paylaşılacak. Biz bunu diğer 3 arkadaşla tartıştık, görüştük, 4'ümüzün ortak kabulüdür' şeklinde formülize etti. Kendi içlerindeki tartışmaları ve duruşlarını 'İmralı Duruşu' diye tarif etti Sayın Öcalan. Ki tarif ettiği şeylerden biri duydu. Tarif ettiği 4'ünün imzasının olması, ortak çağrısı ve tabi Sayın Öcalan'ın kimi görüş ve önerilerinin olduğunu bize gösteriyor. Bu yeni bir durum. Bu aslında İmralı toplu tecridinin aslında dışarıya dönük olarak toplu duruş, 'İmralı Duruşu' olarak tarif edilmesi gerekiyor."


'GÖRÜŞME SONRASI BAŞVURUYA DÖNÜŞ OLMADI'


Görüşme sonrası yaptıkları açıklamada, Bursa Ağır Ceza Mahkemesi'nin "İmralı'daki tüm tutuklular yönünden görüş yasağının kaldırıldığı” yönündeki açıklamasının "tecridin kaldırılması anlamına gelip gelmediğini" değerlendiren Uysal, "İmralı'ya özel o tecridin sürdürülmesi için kimi zaman kanun eliyle, kimi zaman fiilen bunu sürdürdü. Bugüne kadar yaşanan buydu. Kararın olması da olmaması da benzer şekildedir. Ancak bugüne kadar yani 2 buçuk yıldır 2016 Temmuzundan beri uygulanan bir karar var. O karar tüm itirazlarımıza rağmen reddediliyor. Ancak ne hikmetse son yaptığımız itirazı Bursa Ağır Ceza Mahkemesi kabul ediyor ve bu durumun hukuka aykırı olduğunu tespit ediyor. Bunu yaparken sadece 'Sayın Öcalan için kararı kaldırıyorum, diğer 3 mahkum için yasak devam ediyor' diye bir kombinasyon yok. Her 4 müvekkilimiz için de aynı şekilde yasak kaldırılmıştır. Bu yasak kaldırıldıktan sonra geçen Cuma günü de biz başvuru yaptık, bu hafta içi de başvuru yaptık. Ancak başvurumuza ilişkin olumlu bir dönüş almış değiliz. Şunu çok net ifade etmek gerek: Bu kararın kaldırılması hukuki adımdır, ancak bizim gidişimiz bu hukuki adımın sonucu olarak ortaya çıkmamıştır. Aynı şekilde Sayın Mehmet Öcalan götürüldüğünde yasak kararı vardı. Ama Mehmet Öcalan görüşme yapabildi. Bizim gidişimizde bu kararı kaldırarak bir hukuki görüşmeymiş gibi bunu yansıtmaya çalışması bu da aynı şekilde tecridin farklı bir yansımasıdır, manipülatif söylemlerin, görüşme sonrası ortaya çıkan yansımaların öncesinden belki de hesaplanmış bir husustur" şeklinde konuştu.


'DEMOKRATİK MÜZAKEREYİ İKİ TARAF NET ANLAMALI'


Görüşme sonrası açıklanan metnin, görüşme esnasında Öcalan'ın kendisiyle görüşmeye getirdiği metin olduğunu, ancak o anda kendilerine verilmesine izin verilmediğinin altını çizen Uysal, yapılan görüşmede, açıklanan metnin daha ayrıntılı biçiminin ele alındığını vurgulayarak, Öcalan'ın uzlaşma ve demokratik müzakere başlıklarının öne çıktığını söyledi. Öcalan'ın şu andaki pozisyonunu "demokratik müzakereci" olarak tanımladığının altını çizen Uysal, Öcalan'ın demokratik müzakere yöntemini yıllardır koruduğunu 1999 yılından öncesinden günümüze kadar bu tutumda olduğunu söylediğini aktararak, "Bu demokratik müzakerenin herhangi bir demokratik müzakere olmadığını -belki burada biraz çözüm süreci atfını koymuş olabilir- demokratik bir müzakere olması gerektiğini bunun içinde her iki tarafın, yani çağrı yaptığımız her kesimin bunu çok net anlaması gerektiğini söyledi. Kendisinin her zamandan daha güçlü müzakere pozisyonuyla İmralı'da hazır bulunduğunu ifade ediyor" dedi.


'SURİYE SINIRINA YAPILAN YIĞINAKTAN BİLGİSİ VAR'


Öcalan'ın vurguladığı “demokratik müzakere” ifadesiyle “İmralı Duruşu” ve Demokratik Suriye Güçleri’ne (SDG) ilişkin mesajın bir biriyle bağının Öcalan tarafından nasıl anlamlandırıldığını anlatan Uysal, şunları söyledi: "Özellikle altını çizeyim diğer bir husus belki de İmralı Duruşu ve SDG ile ilgili olan hususlardır. Kendisinin 'İmralı Duruşu' diye tarif ettiği, 'İmralı Duruşumuz 2013'teki bildirgemizdeki duruşumuzun kararlılığındadır' ifadesi yer alıyor. Nedir bu 2013 bildirgesi? Ya da Newroz bildirgesi? Elbette bir çok madde vardır. Bu hususa denk düşen kısım 'demokratik siyasal çözüm ve onurlu barış' hususu. Sorunun çözümünde siyasetin asli, öncelikli yöntem olarak tarif etmesi noktasıdır. Bunun yanı sıra bu deklarasyonda bir de 'demokratik müzakere' yöntemini de koyuyor. Bu yöntemi, bu yöntem uygulanırken amaçlan şey güncel siyasal gelişmeler, rant ya da iktidar değil, onurlu bir barış amacıyla bu yapılmalıdır ki sonuç alıcı bir noktaya gelsin. Bu hususu kendisinin durduğu pozisyon itibariyle çok net altını çizdi. Çünkü kendisi, ‘Biz geçmişten ders çıkaracağız' derken sadece yakın geçmişten bahsetmiyor. '24-26 yıllık bir Özal geçmişimiz var' dedi. 'Biz barış görüşmelerini, barış yapmaya, bir çözüme şu an değil, yıllardır hazırız'. Bunun altını çizdi.


SDG ile ilgili hususta, çokça tartışılıyor, çokça konuşuluyor. Suriye Demokratik Güçleri'nin özellikle şu an mevcut olan yöntem olarak kanton ya da federasyon ya da özerklik, ismi ne olursa olsun yerel demokrasi yönteminin mevcut yapılacak anayasada yer alması hususudur. 'Bu noktada kesinlikle bir çözüm, uzlaşma olabileceği, demokrasi kültürünün de yerleşerek mevcut anayasada en az merkezi sistem kadar, yani biri Suriye'de merkezi sistem dayatıyor. Suriye bütünlüğü olacaksa dahi biz kendi yerel demokrasimizi dayatıyoruz. Bu noktada, merkezi hükümetin güvenceye alınacağı kadar yerel demokrasi yöntemimiz de güvenceye alınmalıdır. Bu yapıldığı zaman, çözüm ortaya çıktığı zaman, bu hususta belki Avrupa'da Türkiye'de bulunan tüm yurttaşlar, vatandaşlar ülkelerine geri dönecektir.' Bunu da çok net ifade etti. Yine orada Türkiye'nin hassasiyetleri hususu vardı. O noktada yine 2013'teki bildirgede ifade ettiği 'Eşme ruhunu' hatırlattı. 'Öyle Türkiye topyekun saldırı yaparak, Afrin gibi, İdlip gibi yapamaz. Yapmaması lazım, kaybettirir, ama onun karşılığında, SDG'nin de çatışma kültüründen ziyade diplomasiyi, çözümü, demokratik müzakereyi biraz gündemine alıp tartışması lazım. Örneğin Süleyman Şah Türbesi'nin alınması. Nasıl bir şatafata, nasıl bir askeri törene vesile oldu. Ona hiç gerek yoktu. Demokratik müzakereyle çok rahat çözülebilir bir şeydi. Bizim Türkiye'nin hassasiyetlerine duyarlı olabilmemiz için Türkiye'nin de bir tehdit olarak orayı görmemesi gerekir'. Bu son yığınak yapıldığından da haberdar oldu. Bu husus çokça tartışılan bir husus oldu."


'3-4 YILDA KORKUNÇ ŞEYLER YAŞANDI'


Görüşmede, kendisiyle İmralı Heyeti'nin yaptığı son görüşmenin ardından çözüm sürecinin bitmesi, çatışmaların kentlere taşınması, belediyelere kayyum atanması, HDP milletvekillerinin tutuklanmasının gündeme gelip gelmediğine ilişkin Uysal, şunları dile getirdi: "Özerklik süreci, seçim süreci, sonrasında belediyelerde yaşanan kayyumlar, gözaltılar, milletvekilliklerinin düşürülmesi tek tek başlık olarak Sayın Öcalan'ın gündeminde yoktu. Mevcut son seçim de gündeminde yoktu. Ama konuşurken cümle içerisinde bu hususlar, demokratik müzakereyi anlatırken, 'İmralı Duruşu' ve süreci anlatırken şu cümleyi kullandı: '3-4 yıldır korkunç şeyler yaşandı, yaşıyorsunuz. Ama yine ayaklarınıza prangalarınızla geziyorsunuz. Bu prangalarınızdan kurtulmanız lazım. Herkesin kendi içerisinde bir demokratikleşmeyi sindirmesi ve anlaması lazım'. Bu 3-4 yıllık süreçten bahsetmiş oldu. Ancak ayrıntılı ve derinlikli olarak açmadı."


Çözüm sürecinin bitmesinin ardından devlet yetkilileriyle Öcalan arasındaki görüşmelerin devam edip etmediği konusu kamuoyunda merak edilen konular arasında yer aldı. Uysal bu konuda da, şunları ifade etti: "Kendisi o ifadeye denk düşecek bir şey söylemedi, öyle bir şey söz konusu değildir. O noktada yeni bir süreç gibi değerlendirmelerin yapılması ya da yeni bir müzakere sürecinin değerlendirmesinin yapılması ona denk düşen bir soru işaretinden ortaya çıkıyor. Ancak görüşmenin gerçekleştiği koşulu, görüşmeden sonra yaşanan süreçler, görüşme sürecinde açlık grevlerinin geldiği düzey düşünüldüğünde, böyle bir yorum yapmak çok basit ya da sığ kalabilir."


'GÖRÜŞMEYİ SAĞLAYAN AÇLIK GREVLERİYDİ'


Görüşme gerçekleştiği sırada, ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’in Türkiye'ye gelmiş olması, QSD Komutanı Mazlum Kobani’nin, ABD'nin Türkiye ile QSD arasında arabuluculuk yaptığını açıklamasının Öcalan'la yapılan görüşmede Rojava'daki gelişmelerin mi yoksa açlık grevlerinin mi etkili olduğu şeklindeki tartışmalara dair de Uysal, şunları ifade etti: "Açıklama yapacağımızı duyurduğumuz ilk andan itibaren basından, ailelerden, sosyal medya üzerinden ve açıklamayı takip eden gazetecilerden bu tepkileri aldık. Bu görüşme evet, Sayın Öcalan da ifade etti. Şuan bu metnin ortaya çıkmasında cezaevlerinde devam eden grevlerin etkisi vardır. Bu etki açıktı. Ve 'Kendilerine selam ve teşekkürlerimi iletiyorum' dedi. Ancak bu görüşme yapıldıktan sonraki süreçte ne görüşme tarihimiz, ne görüşmeden sonra metnin bize verilme tarihi ne de bundan sonraki süreci bizim planını organize etme gibi bir durumumuz söz konusu değil."


'SEÇİM GÜNDEMİNDE YOKTU'


Görüşmenin yapıldığı gün Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) İstanbul kararını alması, AKP'nin Kürt oylarını almak için İmralı'yla uzlaştığı yönünde değerlendirmelere neden oldu. Uysal, görüşmede İstanbul seçiminin hiç gündeme gelmediğini ifade ederek, şunları dile getirdi: "Şunu ifade edelim ki Sayın Öcalan'ın İstanbul seçimiyle ilgili ya da mevcut seçimlerde kaybedilen, kazanılan yerlerle ilgili bir ifadesi, tespiti ve belirlemesi olmadı. Gündem olmadı. YSK'nin vereceği karar da gündeminde değildi. Öyle bir ifadesi de söz konusu değildi. Biz oradan çıktıktan sonra aslında kendisi 'Israrla bugün siz bunu alıp okuyacaksınız' demiş olmasına rağmen, biz metni alamadığımız için beklemek durumunda kaldık. Çünkü deklere edeceğimiz metin bizim kişisel görüşlerimiz değil, tam da kendisinin cümleleriyle, ifadeleriyle yansıması gereken bir metindir. Bu haliyle bile imzası, el yazısı bizim orada olmamıza rağmen hala bu tarz spekülasyonlar dönüyorken, elimizde öyle bir metin olmadan açıklama yapmamızın karşılığı ve gerçekliği de olmazdı. Yine o nedenle geç almamızdan kaynaklı, geç açıklamamızın, bizim açımızdan hesap kitabı gerçekten söz konusu değil. Ancak devlet hesaplamış mıdır? Bu konuda net bir şey söyleyebilecek durum da değiliz."


'GELİP GELMEYECEĞİNİZ BELLİ DEĞİLDİR, DEDİ'


Görüşmelerin devam edip etmeyeceğine dair "Bir görüşme gerçekleşti ama bizim bir daha görüşeceğimizin bir garantisi yok şuan" değerlendirmesinde bulunan Uysal, şöyle devam etti: "Devletin hukuki anlamda, hukuki hakları sağlamaya dönük bir iradesi de söz konusu değil. Çünkü biz görüşmeyi yaptığımızda 'Daha sonra geleceksiniz' diye bir ifade duymadık. Ne cezaevi idaresinden ne de bunun muhatabı olan bakanlıktan. Yine Sayın Öcalan bize dönüp bizim gidip-gitmeyeceğimize  dönük bir ifade kullanmadı. Aksine 'Gelip gelmeyeceğiniz belli değildir tabi ki' dedi. Yürüyen bir süreç olsa kendisinin gidişimize dair tabi ki bir ifadesi olabilirdi. En basitinden böyle bir şey dahi olmadı. Bir öngörü de söz konusu değil. Bu noktada çıkıp bir anlaşma olduğu, YSK'ya dönük bir planlama olduğu, İstanbul seçimine dönük  yapılan bu hesap kitaplar, açıkçası tamamen bu açıklamayı boşa çıkarmaya, mevcut 'İmralı Duruşu' diye tarif ettiği  bu genel çözüm iradesine sabote etmeye dönük çok tarihsel olmayan, siyasi olmayan ve tabi ahlaki olmayan kimi yorumlarla bu noktaya getirdiler. Çok net ifade etmeyelim ki bizim gidişimiz de, açıklama yapmamız da koşullardan kaynaklı böyle bir güne denk geldi."


'GÖNDERDİĞİ MEKTUP TESLİM EDİLMEDİ'


Avukatları olarak gönderdikleri gazete ve dergilerin müvekkillerine ulaştığını ancak Yeni Yaşam gazetesinin kendisine verilmediğini ifade eden Uysal, şunları dile getirdi: "8 kanallı bir televizyonunun olduğunu ve izleyebildiğini söyledi. Bu kanalları bilmediğimizi belirterek, TRT ve hükümete yakın olan kanalların olduğunu tahmin edebiliyoruz. Hukuki durumu  ve koşullarıyla ilgili benzer kritik süreçlerde ya da hukuki  başvurularımızla ilgili  bilgilendirme metinleri göndermiştik. Bu mektupların birçoğunun kendisine verilmediğini öğrendik. Yine kendisinin bize göndermiş olduğu bir mektubun bize verilmediğini biz kendisine orada bilgisini aynı şekilde kendisine verdik. Bulunduğu koşullarda diğer üç müvekkilimizle haftalık spor ve sohbet aktivitelerinde görüşebildiklerini, kendilerinin iyi olduğunu, ailelerine ve kamuoyuna  selamlarının olduğunu ifade etti. Kitap okuyabildiğini ama süreçten kaynaklı sınırlı olduğunu söyledi. Biraz koşulları böyle olduğunu bilgiye kaynağı, televizyonu, okumuş olduğu gazeteler. Yeni Yaşam ve diğer gazeteler haricindeki gazeteler ve diğer üç tutsakla yapmış olduğu sohbetler dışında bilgi kaynağı söz konusu değil."


'ARACI DEĞİL POLİTİK ÖZNEYİM 


Görüşmenin yeni bir sürecin işareti olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği noktasında Uysal, şunları aktardı: "Yeni bir süreç olmadığı için yeni bir taslak oluştuğuna dair bir şeyler söylemek zor olacaktır. Ama Sayın Öcalan şunu çok net söyledi: 'Ben mevcut 2013-2015 sürecini kastederek yine ondan önceki 2010-2011 sürecini kastederek ben hepsinden en derinlikli en anladığımı düşündüğüm süreçtir. Bu nokta da benim aklım ve kafamdakiler nettir. Ben bulunduğum pozisyon itibariyle muhatabım, politik bir özneyim, aracı değilim ve buradayım. Yıllardır böyledir'. Sayın Öcalan hiçbir zaman onda bulunduğu hususlarda gününü bir iki haftasını planlayan insan değildir. Büyük bir Ortadoğu’yu planlayan bir insan. Ve mevcut süreçte her zaman çözüm iradesi olduğuna göre bir çözüm yöntemi de illaki her zamanki gibi vardır. Ancak görüşmemizin içeriği gidişimiz, gidiş amacımız görüşmedeki konuşmalar, sonrasındaki belirsizlik hali böyle bir şey paylaşmaya çok da müsait bir husus değil."


Editör: Haber Merkezi