Zamanın Başbakanı Süleyman Demirel, namı-diğer (Baba) ‘Mazot vardı da biz mi içtik’ ve ‘Bize plan değil pilav lazım’ diyerek ekonominin içinde bulunduğu vahameti yuvarlayarak bize yedirmeye çalışıyordu.

Ama şimdikiler onu da yapmıyor, her yerde yüzümüze yüzümüze vuruyorlar. Sanırsın ekonominin başında onlar değil, ben sen varız.

Yurdum insanı domates fiyatlarından yakınırken ‘Reis’, ' Sizin kurşun fiyatlarından haberiniz var mı?' diye bir baba şefkati ile ondan bisiklet isteyen çocuklarını azarlıyor. (!)

Devlet Bahçeli ise 'Bebek bezi' fiyatlarını eleştiren *Bombacı Mülayim* Kılıçdaroğlu'na 'Bomba kaç para hesap ettin mi?' diye soruyor.

Bombacı Mülayim Kılıçdaroğlu’da ayıp etmiyor mu?... Hiç evlenmemiş ve de baba olmamış Sayın Bahçeli’ye ne diye ‘Çocuk bezini’ hatırlatıyorsun. Adamın hiç öyle bir derdi olmamış ki sıkıntıyı anlasın.

Mazot, pilav, kurşun, bomba, ekmek, soğan falan fistan… Bizde millet olarak hata yapıyoruz. Bir kere de gidip ‘Albayrak şirketler grubuna’ kurşun fiyatlarını sormuyoruz ki bilelim… Hadi aziz milletimin aklına gelmedi sormak… Peki, ya sen Kılıçdaroğlu, gidip Albayraklara bomba fiyatını soraydın ya. Parayı onlar kazanıyor tamam ama Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Bahçeli’de haklı bu konuda (!)

Fransız Kraliçe yine iyiymiş en azından 'Pasta yiyin' demiş, 'Vur- kır-parçala, bu maçı kazan' (Cumhur) ittifakı neredeyse ‘Kurşun yiyin’ diyecek.

Bahçeli’nin söz ettiği bombalarla daha geçen hafta Dersim'de 4 yaşındaki Nupelda ile 8 yaşındaki Ayaz hayatını kaybetti. Bunun hesabını veren yok ama bize bombanın-kurşunun fiyatının hesabını soruyorlar.

2000'li yıllarda Erdoğan 'Bana her şey seni hatırlatıyor' şarkısını dilinden düşürmezdi ya... Bu gidişle 50 yıl geçse de 'Bize her şey Erdoğan'ı hatırlatacak'... Tıpkı Çiller'i hatırlattığı gibi.

Bunlar aslında Türkiye'de ucuz olan tek şeyin sadece insan hayatı olduğunu hatırlatıyor

'Bir başkadır benim memleketim' bakın ne hale geldi... Yurdum insanı 'Ekmeğin fiyatından haberin var mı?' diye aile boyu tartışmalar yürütürken en tepedeki 'Kurşun fiyatından haberiniz var mı' diye tartışmaların önünü bir güzel kesi veriyor.

Hadi bi kişi çıkıp ta ‘Biz kurşun mu yiyeceğiz birader’ desin de görsün gününü!

O böyle deyince buluttan nem kapan, pireyi deve yapan, pire için yorgan yakan 'aziz milletim' ve 'Ulusolcu muhalefetim' araya girenlere 'Bırakın ulan beni, bırakın' diye sözde efelenen ama aslında gerisin geriye giden' kavgacılar gibi olay mahallinden uzaklaşıp köşesine çekilerek bir sigara yakmak dışından bir şey yapamıyor.

Halbuki ayıranlar olmasa da kimsenin bir halt yiyeceği yok, baksanıza her seferinde dayak yiyip oldukları yere çöküyorlar.

Şimdi Türkiyeyi bu girdaptan kim çıkaracak?... Diye herkes birbirine bakıyor ya, size şimdiden söyleyeyim ‘Onlardan bir şey çıkmaz’…

‘Aziz Milletimin’ büyük bir çoğunluğu yeni bir kurtarıcı baba bekliyor… (İlla bir baba olacak) yani.

Erdoğan'ın aklına ‘Neo Osmanlıcılığı’ koyan, ‘Stratejik Derinlik kitabının yazarı Al yanaklı, gözlüklü, şirin mi şirin *Harry Potter* Ahmet Davutoğlu’mu kurtaracak. Umarım partisinin ismi ‘Stratejik Derinlik Partisi’ olmaz. Yoksa Ortadoğu’nun derinliklerinden ilelebet çıkamayız.

Bu Ali Babacan’ın soyadı ‘Aziz Milletime’ uygun düşse de ben bu adamdan bir şey anlamadım. Daha iki kelam etmiş değil. En azından hitabeti nasıl onu bileydik.

Mayın tarlasına Babacan Ali’yi süren Gül’üm Abdullah'ın ise kendini soldurmaya niyeti yok. Biz ona ‘Gülüm’ deriz onun siyasi ömrü az olur.

Şimdi diyeceksiniz ki/ ‘Ama İmamoğlu var’… Doğru var olmasına var da… O taksitlendirilmiş bir siyasetçi gibi duruyor. Yap-Sat’çı müteahhitler gibi bize ‘Paranızı verin, 5 yıl sonra evinizi alın’ diyorlar. Oyumuz verdik bakalım 5 yıl sonra evi alabilecek miyiz?... Ölme eşeğim ölme!... Kim öle kim kala.

Ne güzel demiş Barış Manço : Oysa bütün cesaretimi toplayıp sana gelmiştim/ Senin için çarpan kalbi gör istemiştim/Tam elini tutmak üzereyken ve aşkımı itiraf edecektim sokaktan yükselen o sesle yıkıldı dünyam/ Domates, biber, patlıcan...
Editör: Haber Merkezi