Her şeyin tekleştirildiği, yetmeyip medyanın da tekleştirildiği bir ortamda umutsuz olmak için hiçbir neden olmadığını söylememiz boşuna değildir. Yavaş yavaş bir değişim oluyor.

Her şeyin tekleştirildiği, yetmeyip medyanın da tekleştirildiği bir ortamda umutsuz olmak için hiçbir neden olmadığını söylememiz boşuna değildir.

Yavaş yavaş bir değişim oluyor. Ne kuvvetler ayrılığı ne hukuk ne merhameti umursayan iktidar uygulamaları belki artarak devam ediyor ama her geçen gün değişen önemli bir şey var. Gücün artması oranında güçlülerin haksızlığının ortaya çıkmasıdır bu. Belki görmek istenmeyebiliyor ama yakın zamanda daha da belirginleşecek bir durumdur bu.

Morali bozuk muhalif güçlere hatırlatma yapmak çok önemlidir. Bazen sizin mağlubiyetinizin en büyük nedeni gelişmeleri doğru okuyamayıp başınızı kuma gömmenizdir. Alternatiflerin pek görünmediği bir ortamda yapılacak olan hak üzere sabr ve sebat etmektir. Umutsuzluğa kapılan, zalimin çürümesini görmeyendir. İçeride ve dışarıda tüm demokratik, hukuki değerlerden uzaklaşmış bir iktidar karşısında yapılmaması gereken en önemli iş, hukuka talip olmayı bırakarak eleştirdiğine benzemektir.

Her şeyin tekleştirildiği, yetmeyip medyanın da tekleştirildiği bir ortamda umutsuz olmak için hiçbir neden olmadığını söylememiz boşuna değildir. Toplumun farklı kesimlerinden yükselen homurtuları belki duymayabiliyorsunuz ama görünen o ki istikbale doğru gidecek olan gerçek görüntü, güçlü olanın ayıplarının daha çok ortaya çıkacağıdır. Bunları daha rahat nasıl mı söylüyoruz? Çünkü bir toplumda mutlu olanlar güçlü olanlarsa ve hakikat, muktedirin makyajını her geçen gün siliyorsa mutlaka bir değişim olacaktır, bu kaçınılmazdır, biliniz.

Bugün ülkede ezilen kesimler düne göre daha mutsuz. Kürtler, Aleviler, OHAL mağdurları ve dininde ihlaslı Müslümanlar mutsuzlar. Çıkara, iktidara endekslenmiş olanların mutluluğu sizi yanıltmasın, toplumsal değişim süreklidir ve statükolaşma hiçbir zaman umut vaad etmez, kokuşmasını gizleyemez. Bu sujektif bir görüş değil. Önemli kuruluşların araştırmasında mutlulukta da sön sıralara düştüğpümüz ortaya çıkıyor. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı'nın (OECD) Daha İyi Yaşam Endeksi'ndeki "yaşamdan memnuniyet" anketinde 35 ülke arasında sondan 4. oldmuşuz. OECD ortalaması 10 üzerinden 6.5 puan olduğu halde Türkiye, 5.5 puanla en kötü durumdaki ülkeler arasında yer almış. İstediğiniz kadar işgaller yapın, ünlü sanatçılarla şov yapın ülke insanının mutsuzluğu her geçen gün artıyor.

Bir yeni gelişme görüşlerimizi doğruluyor. Referandumda Ak Parti'yi destekleyen Hüda-Par Genel Başkanından önemli eleştiriler geldi.

"KRT Haber Müdürü Çağlar Cilara'ya konuşan Hüda-Par Genel Başkanı Yapıcıoğlu, Kürtlerin AKP'nin MHP'ye yakın söyleminden rahatsız olduğunu, bu nedenle AKP-MHP ittifakının yüzde 50'yi geçmesinin mümkün olmadığını söyledi.

Hüda-Par lideri Zekeriya Yapıcıoğlu, Kürtlerin önemli bir kısmının korkularından sesini çıkaramadığını ve suskun olduklarını, kendi görüşlerini söylemeye cesaret edemediklerini söyledi. Yapıcıoğlu, geçtiğimiz günlerde görüştüğü bir Kürt esnafın, AKP'li bir milletvekiline, 'ben hakkımı da verdiğim oyu da helal etmiyorum' dediğini aktardı."

Bu sözler önemli bir itirazı gösteriyor, MHP ile yapılan ittifakın sayısal cazibesinin hiç de sanıldığı gibi parlak sonuçları olmadığını gösteriyor. Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olunacağını hükümet yetkililerine çok hatırlattık ama onlar uzun süredir Türkiye'nin insan hakları sorunlarını çözme hedefinden uzaklaşıp güce endekslendikleri için sağır olmuşlardı. Bu sözler sanırım somut işaret arayanlar için örnek bir gelişmedir.

Türkiye hükümeti uzun süredir tepkileri umursamadan icraatlar yapıyor. Kosova'dan 6 kişinin kaçırılması, medyanın tekleştirilmesi ve en son Özgürlükçü Demokrasi gazetesinin güç gösterisiyle kapatılması maddi başarı olsa da manevi yenilgidir. Çünkü bu anlayış, gün geçtikçe artan ve gerçek antidemokratik yüzü ortaya çıkan bir bünyeye dönüşmüş durumda. Bu güç gösterileri karşısında yapılmaması gereken en önemli iş moral ve motivasyon kaybıdır. Bilinmelidir ki batıl, yanlış olanın yenilmesi, yanlış tepkiyle değil, hakkın gelmesiyledir. Galibiyeti hak etme, sayısal güçle değil, özeleştirisini yapmış ve istikbal vaad eden bir anlayışla olacaktır.

"Ne yapalım" diyene tavsiyem, "haktan ayrılmayın" demektir, zulme karşı çıkmanın hakiki ve kalıcı erdem olduğunu tekrar hatırlatmaktır. Size ne yapılırsa yapılsın zalimliklere karşı çıktığınız oranda hakiki güçlüsünüzdür, insan olduğunuzu böyle belli edersiniz ancak.