Munzur Vadisinden Notlar Doğayı dengeleyen küçük ayrıntıların bir etkileşim ve düzeni vardır. Fillerden kelebeklere mikroorganizmalardan insanlara, bütün canlı ve cansız varlıkların birbiriyle olan bu etkileşimin ve ilişkiyi inceleyen bilim dalının adı ekolojidir. Yani, ekolojiyi daha sadeleştirirsek Türkçe dilinden; çevre bilimi deniyor. Çevre bilimin biz insanlara yüklediği sorumluk gereği, bilinçli bir gözle bakarsak çevremize ve dünyaya: bugün barajların insan ve çevrede yaratıkları tahribatları ve verdiği zararların sonucunda her şeyin nasıl değiştiğini görmemek, anlamamak zor olmasa gerek. Akan suların önüne beton yığınlarıyla keserek oluşan Barajın; akan suların üzerindeki araziye, su kanallarına, göllere ve denizlerin eko sistemine zarar verdiğini dolayısıyla doğal dengelerini bozulmasına sebebiyet verdiğini biliyoruz. Suyun aktığı yatak hattındaki bölgede bulunan binlerce bitki çeşidini ve börtü böceği yok ediyor. Bu bölgelerde bulunan tarım ananları, orman sahalarını, gerek tarihi, gerek kültürel, her türü varlıkları sular altında bırakılarak insansızlaşmanın “enerji” ihtiyacı adı altında yasal kılıflarla en rahat hayata geçirmenin yolluyla gerçekleştiriliyor. Akar suların yatakları barajlaştırıldığında hemen olmasa da en kısa bir tarih içerisinde bölgenin iklimi değişmektedir. Ilımanlaşan iklim, ciddi bir ölçüde nem oranı yükselir ki buda bitki ve hayvanların çeşitliğine ve yaşam bulamaz hale gelmektedir. Çünkü bitki ve canlı hayvanlar Baraj öncesi iklimin canlı türleridir. Yeni oluşan toprak yapısı bitki örtüsüne ve hayvan varlığına bakteri sistemi dahil her şeyin bozulmasını neden olmaktadır. Baraj sonrasında çevredeki topraklarda yoğun bir şekilde tuzlanma meydana gelmektedir. Bu topraklarda tekrardan tarım alanlarını oluşturmak ve yeniden eski verimlilik halinden topraktan beslenmek tekrardan tarım alanına çevirmek imkansız hale gelir. Bu toplum, doğadan beslenen, börtü böceğiyle doğadaki faydalı bitkileriyle, tarım ve hayvancılık yaparak ekonomilerini sağlanıyor. İklimiyle oynanan bu coğrafyada halkın beslenme ve barınma imkanları ortadan kaldırılmak hedeflenmektedir. Dersim halkının inanç felsefesi dahi yok olmakla yüz yüzedir. HES ve Barajlarla Jarlarımız sular altında bırakılmaktadır. Kırsal alanlarımız insansızlaştırıldığında, Jan inancına inanan halkımızın göçüp gittiği büyük kentlerde kendi kültürünü yaşayamamakta. Jar u dar değimiz kutsal mekanlarıyla kendini var eden bir inan felsefesini bizim olmazsa olmazlardandır. Halkımız u Jarlarda küskünlüklere son verir, kırgınlıkların yerine sevgi ve saygı yeniden buralarda yeşerirdi. Toplumsal Barış dediğimizi yine buralardaki ziyaretlerden gelen kültürel anlayışla sağlanırdı. Başka toplumların kendilerine göre nasıl ki; kanun ve inanç felsefesi varsa biz Dersimlilerinde doğa inancımız olan Jar u diyarımızdır. Kızılbaş inancına sahip olan Halkımızın bu kutsal mekanları oldukça önemli bir yere sahiptir. Bundan dolayı da mutlaka korunmalıdır. Halkımızın özgürce kendi inançlarını yaşamaları ve yaşatmaları için korunmalıdır inanç merkezlerimiz. Bu toplum tüm bu değerlerden koparılıp asimile edilmek, yerinde yurdundan sürülmek topraklarından koparılmak kökünden sökülmek isteniyor. Topraklarından koparılan bir toplumun geleceği yoktur. Tarihte yaşanan onca kıyımlar böyle yaşanmıştır. Dersimde Yapılan Uzun Çayır Baraji; binlerce bitki çeşidini yok ettiğini, sular altında kalan bölge ve çevresinde daha önceki yaşamları, mezarlarımız ve atalarımızın anılarını sularla boğmuş olduk işte böyle tarihler buharlaştırılarak yok ediyor gerici egemenler. Ayrıca da, Uzun Çayır Barajı uluslar arası standartlara göre de oluşmadığını, olmadığını belirtmek isterim. Çevreye yayılan kokular bunun ispatı olsa gerek. Arıtmanın olmadığı, beraberinde getirdiği pis kokular çevreye ve sağlığa etkileyen aynı zamanda sinekler için üreme ortamın olduğu açık havada rahat bir şekilde oturamadığımız hale gelmiştir. Oysa ki baraj öncesi Munzur suyun kıyıları yaşam doluydu. Bütün bunlar yetmiyormuş, azmış gibi Munzur vadisinin üzerine bir çok barajlar yapma planlamasını aşmış artık uygulamaya geçmek üzeredir. Bölge halkı olarak yaşam alanımız geçim kaynağımız olan her şey elimizden alınmak isteniyor. Biz Dersimler bunları istemiyoruz. Kâr amaçlı, doğa katliamcıları olan bu Şirketleri topraklarımızda def olup gitsinler. Bizler doğamızı sermaye sahiplerine peş keş çektirerek kendi geleceğimizi yok edemeyiz. Buna seyirci kalan tarihsel bir suç işlemiş olacaktır. İşte tamda bu anlayışla, DEDEF’in başlattığı, “Munzur İçin Ayaktayız” kampanyası 18 Mart Pazar günü büyük bir gösteri ile İstanbul’da anlam bulmuştu Dersimin ve Derisimlilerin istek ve talepleri tek bir nefesten haykırıldı Kadıköy de: Munzur Özgürdür Özgür Akacak… Bir toplum tarih, kültü, inancı, dili ve etnik yapısı bugün HES ve Barajlarla yok edilmek isteniyor. Biz Dersimliler, doğan güneşten, akan sulara, ateşin gücünden toprağa kadar farklı bakarız… Farklılıklar bu dünyanın gerçek zenginlikleridir.
Editör: Haber Merkezi