Merhaba Umutlar! Bugünü yarına, yarın doğacak olan yeni güne gebedir. Hey umut, bir martının kanadında göklere yükselip maviliklerin sonsuzluğuna kanat çırpınışın mıdır? Hey umut! Sahi nedir senin rengin? Mavi mi? Al kızıl mı? Al yazmalı bir gelinin kınalı ellerinde ki yari mi? Yoksa kanlı yüreğiyle bekleyen bir Ana mı? Yoksa çiçekli dalları siz misiniz Umut? Ruhumu okşadığınız renkler mi? Yoksa Sen misin ey MUNZURUM? Yürekleri yeşertip boy boy filizlendiren.

Merhaba Umutlar!

Bugünü yarına, yarın doğacak olan yeni güne gebedir. Hey umut, bir martının kanadında göklere yükselip maviliklerin sonsuzluğuna kanat çırpınışın mıdır?

Hey umut! Sahi nedir senin rengin? Mavi mi? Al kızıl mı? Al yazmalı bir gelinin kınalı ellerinde ki yari mi? Yoksa kanlı yüreğiyle bekleyen bir Ana mı?
Yoksa çiçekli dalları siz misiniz Umut? Ruhumu okşadığınız renkler mi?
Yoksa Sen misin ey MUNZURUM? Yürekleri yeşertip boy boy filizlendiren..
Tıpkı çok uzaktan gelen senfoninin ılık bir yelle bütünleşen derinliği huzuru..

Nedir bu sendeki tılsım? Beni ben eden o sendeki güzel akışın olsa gerek Munzur’um.
Heybetli akışına kim bilir kaç Umut akışına kendisini bıraktı…

Söyle bana Munzurum daha ne kadar böyle dertli akacaksın… bana deyi ver Umurları koynunda sakladıklarını.. deyi ver, anlat bana Munzurum…

Kaç firari sevdalının umudu sende saklı anlat ki çatlasın düşmanların..
Her sonbahar senin akışın usulcadır, bu akışın öyle hüzünlü gelir ki, ta yüreğimin derinliklerine dek akar da akarsın ha!..
Asil duruşun ve akışınla Fırat’a karışmana vurulurum… bir Ceylanın , dağ Geyiklerimizin sana vurulduğu misali.
Hey sen umut.. Adın Munzur mu? Martı mı? Adın nedir senin umut …