AYDIN – Aydın Emek ve Demokrasi Platformu, Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan “kayyım rektör” uygulamasına tepki göstererek, tüm kamuoyunu üniversite bileşenleriyle dayanışmaya çağırdı.

Aydın Emek ve Demokrasi  Platformu, Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan “Kayyım rektör” Melih Bulu’ya ilişkin açıklama yaptı. Eğitim Sen Aydın Şube binasında düzenlenen basın toplantısında, “Akademi biat etmeyecek kayyum rektöre hayır" pankartı açıldı. Açıklamada konuşan Eğitim Sen Şube Kadir Özdemir, üniversitelere vurulan kelepçelere, atanan kayyımlara karşı herkesi demokratik mücadeleye davet etti.

Partili Cumhurbaşkanlığı Rejiminde, Partili Rektörler Devri!

Özdemir "Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından beş üniversiteye rektör ataması yapıldı ve 02.01.2021 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlandı. Geçmişte AKP saflarından milletvekili olan ya da milletvekilliğine aday olan kişilerin rektör olarak atanması tercihi, bir kez daha karşımıza çıktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan Boğaziçi Üniversitesi rektörlüğü görevine, 2015 seçimlerinde İstanbul’dan AKP milletvekili aday adayı olan Melih Bulu’yu layık gördü.

Belirtmek isteriz ki, söz konusu rektör tercihleri, üniversiteler açısından buzdağının sadece görünen yüzüdür. Akademi uzun süredir hukuksuz ihraçlarla, emekliye zorlama pratikleriyle çoraklaştırılmıştır. Bünyesinden atamadıkları üzerinde de, yoğun baskı ve denetim mekanizmalarını devreye sokmaktadır. İktidar partisi üniversitelerdeki kontrol ve denetim seviyesini, kadrolaşma politikasını öyle bir düzeye getirmiştir ki üniversiteler için varlık nedenleri olan bilim, sanat ve felsefe üretmek ya da hakikati aramak oldukça zordur. Haliyle yeni rejime sadakatle itaat eden rektörler, kendilerini söz konusu baskı rejiminin koruyucuları olarak görmekte, üniversite bileşenlerini ve üniversiteyi temsil etmek yerine kendilerini oraya getiren gücü temsil etmek gayesine düşmektedirler.

Boğaziçi Üniversitesi, Beykoz Üniversitesi, Pamukkale Üniversitesi, Antalya Bilim Üniversitesi ve Çağ Üniversitesi’ne yapılan atamalar da bu sistemin bir sonucudur. Ancak Boğaziçi Üniversitesi gibi kökleri güçlü, akademik geleneği ve demokratik öğrenme iklimi sağlam olan bir üniversitenin, demokrasiyi ve akademik özgürlüğü hedef tahtasına koyan bir iktidarı rahatsız ettiğine de şüphemiz yoktur.

Değerli Basın Emekçileri!

AKP’nin iktidarı döneminde demokratik değerler tümüyle yok edilmiş, toplum nefessiz bırakılmıştır.

Demokrasiyle yönetilen devletlerin olmazsa olmazlarından olan ve devletin demokratik devlet olup olmadığını gösteren belli başlı göstergeler, haklar ve hakların kullanımı vardır.

Demokratik yönetimi önceleyen ülkeler; Hak, Hukuk, Adalet, insan hakları, ifade özgürlüğü, inanç özgürlüğü, söz söyleme özgürlüğü, basın özgürlüğü, kanunların uygulanma şekli, kanunlar önünde eşitlik, sendikal hakların kullanılması, seçme ve seçilme hakkı, can ve mal güvenliğinin korunması, ekosisteme duyarlılık, vb. konularında hassas olurlar. Ancak bu haklar konusunda hassas olmayan, duyarlılık göstermeyen ülkeler, demokratik yönetimler olarak kabul edilemez.

Değerli Basın Emekçileri!

Türkiye’nin mevcut fotoğrafına baktığımızda demokrasi adına ve demokratik değerler adına olumlu şeylerden bahsetmek mümkün değildir. Demokratik toplumlarda olan haklar ya askıya alınmış veya tümüyle ortadan kaldırılmıştır. Her fırsatta sandığı işaret eden ve sandığı demokrasinin bir nişanı olarak gördüklerini söyleyen AKP iktidarı, gelinen noktada sandığı tümüyle ortadan kaldırmaya dönük uygulamalara başvurmaktadır. Bu uygulamaların başında da sandık gelmektedir. Sandık âdete şeytanlaştırılmıştır. Oysa sandık, insanların iradesini ve seçimini ortaya koyan demokratik araçların en pratiği ve en kolayıdır.

İnsanların iradesini ortaya koyan sandıkları ortadan kaldırmak demek; demokrasiyi, hukuku, adaleti, seçme ve seçilme hakkını askıya almak veya tümüyle ortadan kaldırmak anlamına gelmektedir.

Değerli Basın Emekçileri!

Türkiye’de özellikle AKP iktidarının yaklaşık son 10 yılına baktığımızda halkın iradesi yok sayılmış / sayılmakta, hukuksuz uygulamalar en üst düzeyde kendini göstermektedir. Sandığı adeta düşman olarak gören, sandıktan çıkan iradeye ise hukuksuz bir şekilde kayyumlarla hak gaspı yapılmaktadır.

Sandıkla baş edemeyenler, çözümü sandığı tümüyle ortadan kaldırmakta buldular.

Değerli Basın Emekçileri!

Türkiye’nin geldiği en son noktanın fotoğrafına baktığımızda rektörünü dahi seçemeyen üniversiteler fotoğrafıdır. Siyasi iktidar, üniversiteleri her türlü tasarrufuna açık hale getirmiştir. Bu yönlü üniversitelerin bilim üretmelerini beklemek hayal olur.

Bizler, ısrarla insan, toplum ve doğa yararına üniversite mücadelesini vermeye, yok edilen akademik özgürlüğü, ortadan kaldırılan kurumsal özerkliği, üniversitelerin kendi bileşenlerince yönetilmesi ve denetlenmesi fikrini, kamusal finansman ilkesini, iş güvencesi talebimizi ve üniversitenin özgürleşmesini savunmaya devam edeceğiz.

Değerli Basın Emekçileri!

İNSAN-TOPLUM- DOĞA YARARINA ÜNİVERSİTE İSTİYORUZ!

Boğaziçi Üniversitesi Bileşenlerinin Yanındayız, Birlikte Güçlüyüz!

Üniversitelere Vurulan Kelepçelere, Atanan Kayyumlara Karşı Herkesi Demokratik Mücadeleye Davet Ediyoruz!

Bilindiği üzere, Cumhurbaşkanı Erdoğan Boğaziçi Üniversitesi’ne AKP’ye sadakati ile bilinen eski bir AKP milletvekili aday adayını rektör olarak atadı. Söz konusu atamayı kayyum olarak niteleyen Boğaziçi Üniversitesi bileşenlerinin demokratik tepkisine polisin sert müdahalesi gecikmedi. Atanan rektör Melih Bulu ve polisin ilk icraatı ise kampüse girmek isteyen öğrencileri engellemek amacıyla(!) kampüs kapılarına kelepçe vurmak oldu.

Rektörlerin üniversite bileşenlerince seçilmesi yerine, üniversiteye kayyum atanmasını tercih eden ve bu tercihinde ısrarcı olan siyasi iktidar, üniversitelerdeki demokratik, muhalif, eleştirel düşünceye karşı tavrını dün tüm açıklığıyla gözler önüne sermiştir. Bugün de erken saatlerde çok sayıda öğrenci gözaltına alınmıştır.

Hatırlanacak olursa, 2018 yılının Mart ayında Boğaziçi Üniversitesi’nde hükümetin politikalarına destek veren ve bu politikaları eleştiren öğrenciler arasında yaşanan gerginliğe Cumhurbaşkanı Erdoğan “Meydanı teröristlere bırakmayacağız!” açıklamasıyla müdahil olmuş ve muhalif öğrenciler hızla gözaltına alınmıştı.

Dolayısıyla bugün öğrencilerin gözaltına alınması, siyasi iktidarın üniversitelerde özgür düşünceyi, bilimi, demokrasiyi, laikliği, barışı, eşitliği ve özgürlüğü savunan öğrencileri susturmak için yürüttüğü politikaların bir sonucu olarak görülmelidir.

Türkiye üniversiteleri AKP elinde cübbeleri polis postallarıyla ezilen, kapılarına kelepçe vurulan, siyasi iktidar karşısında el pençe durmaya zorlanan, akademisyenleri ihraç edilen, emekçileri güvencesiz çalışmaya mahkum edilen, öğrencileri gözaltına alınan yerlere dönüştürülmüştür. İşte, tek adam rejiminin ve rektörlerinin üniversite tahayyülü budur!

Rejimin ve rejime sadakatle itaat eden rektörlerin üniversitelere biçtiği kaftanı hep birlikte demokratik mücadele ile yırtabileceğimizi biliyoruz. Akademisyeni, öğrencisi, idari ve teknik personeli ve taşeron işçisiyle üniversite bileşenlerinin demokratik talepler etrafında yan yana gelmesinin umudu nasıl çoğalttığını görüyoruz. Umudumuz arttıkça, korkuya hükmettiğini sananların iktidarlarını yitirme korkularına da daha fazla tanık oluyoruz.

Bu nedenle herkesi atanan kayyumu kabul etmeyen Boğaziçi Üniversitesi bileşenleriyle dayanışmaya çağırıyor, insan, toplum ve doğa yararına üniversite mücadelesine destek olmaya davet ediyoruz. Demokratik haklarını kullandıkları için gözaltına alınan tüm öğrencilerin derhal serbest bırakılmasını istiyoruz.

Tüm örgütlü gücümüzle sesimizi çoğaltıyoruz. Karanlığınıza, şiddetinize, kayırmacılığınıza, dayatmalarınıza alışmıyoruz, itiraz ediyoruz. Öğrencilere şiddeti, üniversite kapılarına kelepçeyi, kampüse polis çağırmayı üniversiteyi yönetmek sanan kayyumları üniversitelerimizde istemiyoruz" dedi.

Editör: Haber Merkezi