Cumartesi akşamı Haber Türk televizyonunda yerel seçimleri, ittifakları ve adayları tartıştık. Program çok ses getirdi. Her kesimden çokça tebrik telefonu ve kutlama mesajı aldım. Bu ilgi ve takdir toplumun (en azından muhalefetin) düşüncelerine tercüman olduğumuzu göstiriyor.

Programda CHP’nın örgütten sorumlu Genele Başkan yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı da vardı. Araştırma şirketlerinin yöneticileri ve gazeteceiler de. Orda bir çok konuyu konuştuk. Ama kanımca iki önemi konu üzerinde durmak lazım. Bu konulardaki görüşlerimi orda dile getirdim. Okuyucularım için burda kısaca özetlemek isterim.

Birincisi şu:
MHP- AKP yerel seçimde ittifak peşinde. Yasal olarak mümkün değil ama fiili bir çözüm üretip dekelere edebilirler.

Sorun şu: AKP MHP ittifak peşinde koşarken, CHP'nın diğer partilerle (özellikle de kazançlı çıkacağı HDP ile) yapılacak bir işbirliğini “zillet” olarak gösterip engellemeye çalışıyorlar. Kendileri yapınca iyi ama başkaları yapınca kötü oluyor. Bu çifte standart hem demeokrasiye uymaz hem de seçimdeki eşitlik ilkesine..

Muhalefet partilerinin işbirliği, güçbirliği ya da ittifakı sözkonusu olunca hemen “günah keçisi” ilan etme taktiği devreye giriyor. Zillet ittifakı, terörle işbirliği vs., gibi laflarlar gırla gidiyor. Bunlar hakkaniyete, eşitlik ilkesine ve siyasetin nezaketine uymayan yaklaşımlar ve açıklamalardır. “Ben ittifak yapayım kazanayım ama siz yapmayın kaybedin” demek bu. Ne yazık ki ve maalesef ki muhalefet partileri de bu tuzağa zaman zaman düşüyor.

Sadece MHP değil iktidar partisi de benzer şeyleri dile getiriyor. Bir seçimin vazgeçilmez koşulu adil olması değil mi? Adil olmanın temel koşulu eşitlik’tir. Bu iki ilkenin sağlanması da iktidarda olan partinin boynunun borcudur. Tabi eğer demokratsa ve gerçekten demokrasiye inanaıyorsa..

Kanımca MHP ve AKP’nın bu yaklaşımının bunun temel nedeni şu: Yerel seçimlerde Batıdaki bir çok büyükşehirde HDP seçim kazanacak durumda değil. Ama %10 ile 20 arasında değişen sonucu belirleyecek oylara sahip. Bu illerin birçoğunda HDP AKP ve CHP’nın ardından üçüncü parti konumunda. MHP ve İyi parti ondan sonra geliyorlar.

Eğer bu büyükşehirlerde HDP’ye oy veren seçmen CHP adaylarını desteklerse CHP bu büyükşehirlerin tamamında, (İstanbul, Antalya, Adana ve Mersin başta olmak üzere) galip gelebilir. CHP’nın İstanbulu aldığını düşünün. İstanbul’lu alan Türkiye'yi kazanır. Bir sonraki seçimin motivasyon fişeğini ateşlemiş olur.

Mersin'i, Adana’yı alan Çukurova’da önemli bir üstünlük elde etmiş olur. Dolayısıyla MHP’nın büyükşehir iktidarına son vermiş olur. Sadece Adana ve mersin değil, bu durum Adana ve Mersinde yerel iktidarda olan MHP’yi kara kara düşündürdüğü gibi İstanbul, Antalayada da AKP’yi kara kara düşündürüyor, kaygılandırıyor.

İşte bu iki parti, resmi olması zaten mümkün olmayan tabanda sağlanması sözkonusu olan mütabakatı engellemek için şimdiden bir taktik geliştiriliyorlar: Günah keçisi yaratarak, CHP’yi bu işbirliğinden uzaklaştırmak ve seçmeninin kafasını karaıştırmak istiyorlar. Bunun için de öncelikle HDP kriminalize ediliyor, sonrasında CHP de bu tuzağa çekilerek burada gerçekleştirilecek olan bir işbirliği, bir güçbirliği sabote edilmeye çalışılıyor. “Canbaza bak” diyerek arkadan kendisi işi bitirmek istiyor. Bütün mesele bu. Bunu görmek gerek.

CHP’nın bu tuzağa düşmemesi lazım. Cesur davranması lazım. Çünkü siyasette fark yaratan unsur cesarettir. Bu bir.

İkincisi;
AKP ve MHP böyle bir işbirliği ya da güç birliğini “terörle itifafak” şeklinde lanse ederek aslında toplumun önemli bir bölümünü ayrıştırıyor, bölüyor, toplumsal barışı zedeliyor.Çünkü bu yaklaşımla sadece seçmenin kafası karıştırılmakla kalmıyor, aynı zamanda HDP’ye oy veren beş milyonunun üzerindeki seçmene de haksızlık yapıyorlar.

AKP yıllarca bu seçmenden oy alıp iktidar olmadı mı? Doğu ve Güneydoğudaki oy kaymaları ve geçişkenliklerine bakıldığında HDP’ye oy veren seçmenlerin belli bir kısmının belli dönemelerde AKP’ye de oy vermiş olduğunu görüyoruz. E peki kardeşim, size oy verirken güzel de başka bir partiye oy verince neden kötü oluyor?

Bu da gene bu yukarıda saydığım illeri kaybetme kaygısndan kaynaklanıyor. Bu seçmenler bu ülkenin onurlu vatandaşları. Kaldı ki hangi parti olursa olsun, bir partinin yaptığı bir yanlış seçmeni bağlamaz. Zaten olan biten ortada. Güneydoğu belediyeleri kayyumla yönetiliyor. Ülke KHK’larla. OHAL kaktı ama izleri ve kimi yerlerde uygulamaları sürüyor.

Yetmedi başka bir şey var gündemde şimdi. Bahçeli yol göstermeye devam ediyor!? Efendim büyükşehirleri muhalefet almamalı yoksa sistem zede görürümüş. Böyle bir mantık olabilir mi? Dahası var. Efendim güneydoğudada belediyeleri HDP’ye vermemek gerekirmiş. Ellerinden gelse bazı partileri seçime sokmayacaklar.

Eğer büyükşehirleri kaybedilirse bu sistemle çelişirmiş. O zaman muhalefet partilerinin hiç biri büyükşehirleri almasın, talip olmasın, sistemle uyumlu olan, sistemin ve iktidarın parçası olan Bahçeli alsın. Böyle bir şey olur mu? Eğer sisitemle çelişiyorsa o zaman sistem değiştirin, demokratikleştirin. İkinci olarak diyor ki bu Güneydoğu Belediyelerini terör örgütünün belirlemesine izin vermeyeceğiz. Bir açık açık şunu demiyorlar, ya siz kazansanız da bu belediyeleri size vermeyeceğiz.

Bu yaklaşımlar halkın ve seçmenin iradesine ipotek koymaktır. Bunlar demokratik yol ve yöntemler değildir. Ne yerel yönetimlerin özüne ne de toplumsal barışa hizmet etmez. Aday olmanın ve seçim kazanmanının hukuki kuralları vardır. Bunu yerine getiren herkes aday olur, halkın oyunu ve onayını alan da kazanır. Burda önemli olan doğru aday koymaktır. Doğru aday hangi özelliklere sahip kişidir? (Gelecek yazıya..
Editör: Haber Merkezi