Uzun yıllar Mazlum-Der'de insan hakları mücadelesi veren Ahmet Faruk Ünsal, Saadet Partisi liderinin Diyarbakır'da açıkladığı Kürt raporunu Artı Gerçek'e değerlendirdi.



Artı Gerçek Candan haberine göre; - Saadet Partisi’nin heyecan yaratmayan, ama kamuoyu ile cesur diyebileceğim bir yöntemle paylaştığı Kürt raporunu, uzun yıllar Mazlum-Der’de insan hakları mücadelesi veren, Saadet Partisi’nin Gaziantep adayı Ahmet Faruk Ünsal’la değerlendirdik.

“Çıkmaz sokakta olan Kürt sorununun yeniden konuşulmasına fırsat verdi” yorumunu yapan Ünsal, ‘kimilerince ‘light’bir rapor olarak yorumlanabilir ama Kürt meselesine insani bir bakış açısı getirdiğini düşünüyorum” dedi.

Ünsal, önemli bir değerlendirmede de bulundu. Saadet Partisi’nin “Hayır” la başlayan CHP ile ittifakının, dindarların gerçek olan korkularının istismarını da engelleyeceğini düşünüyor.

"DAHA İNSANİ, BARIŞ DİLİNİ ÖNE ÇIKARAN BİR RAPOR OLDU"

Ahmet Bey eski Mazlum-Der genel başkanı olarak Kürt meselesi ile de ilgilenen bir kişisiniz. Temel Karamollaoğlu’nun açıkladığı Kürt raporunu nasıl buldunuz? Sizce heyecan yarattı mı?

Tabii Diyarbakır Kürt siyasal hareketinin kalbinin attığı bir yer. Siyasetinin ana merkezine Kürt meselesi koymuş siyasal partiler ile kıyasladığınız zaman evet daha “light” bulunabilir. Eleştirmek için söylemiyorum ama onlar neredeyse bütün meselelere Kürt meselesi odaklı bakıyorlar. Bu siyasal bir tercih... Saadet Partisi Kürt sorunun ne olduğunu bütün boyutlarıyla gayet iyi biliyor. Fakat bir Türkiye partisi hassasiyeti ile sorunu ifade etmeye çalışan bir gayret ve dikkat içerisinde. Saadet Partisi’nin durduğu yer ve geliştirdiği perspektiften bakarsak şunu görmek lazım: Kürt meselesi biraz AKP ve HDP, biraz da güvenlik bürokrasisi ile silahlı grubun karşılıklı pozisyonları arasında bir açmaz içerisinde. Temel Karamollaoğlu’nun, pozisyonlarını hiçbir şekilde değiştirmeye niyeti olmayan iki tarafın çıkmaz sokağa sevk ettiği soruna insani bir bakış getirdiğini düşünüyorum. Yani daha insani, barış dilini, huzur dilini kullandığı bir rapor açıklaması oldu. Türkiye’de meselelerin ne olduğu bilinmeyen bir şey değil. Hem Kürt sorununda hem Türkiye’nin diğer sorunlarında sarf edilmedik cümle kalmadı. Türkiye hem sorunların tespiti hem de çözümü bakımından oldukça zengin bir müktesebata sahip.

Temel Karamollaoğlu’nun raporu açıklarken kullandığı dil bir geçiş dönemi dili miydi? Derdi herkesin bir birini duymasına imkân sağlayan bir dil olması mıydı?

Temel Bey’in hem etkileşime açık olması, hem kurduğu dil bence çok önemliydi. Sanıyorum “bilge başkan” sıfatı da bu üslubundan dolayı verildi.

"kARAMOLLAOĞLU, KÜRDİSTAN'I COĞRAFİ BİR KAVRAM OLARAK KULLANMAKTAN İMTİNA ETMEDİ"

Toplantıda sert içerikli sorular yöneltildi Temel Karamollaoğlu’na. Her birine tek tek yanıt verdi. Temel Bey’in “istişareyi kaybettik” sözü Kürt meselesinin çözümünde nerede duruyor?

Çok sert, yürek soğutan radikal cümleler kurulabilir. Ama burada sertliği, radikalliği yarıştırmak yerine hepimizi tatmin edecek, hiç kimseyi üzmeyecek bir dile ama aynı zamanda sorunları da çözecek öneriler dizisine ihtiyaç var. Örneğin; salondan ‘Trakya diye bir bölge yok, ama Trakya denilince Edirne, Tekirdağ vs iller akla geliyor. Kürdistan kelimesinin kullanılmasından neden imtina ediliyor?” sorusu gelmişti. ‘Kürdistan’ kelimesi Temel Bey’in konuşmasında yoktu ama soru sorulduğu zaman ‘Kürdistan’ı coğrafi tanımlama olarak kullanmaktan imtina etmeyeceğini, bir kompleksinin olmayacağını açıkça söyledi. Rapor, interaktif diyalektik içerisinde kendisini daha fazla açabilen bir rapor. Sadece okunduğunda kendisini ifade eden bir rapor değil. Raporun kanaatimce en büyük özelliği siyasete insani bir müdahale getirmiş olması.

"AK PARTİ DÖNEMİNDE BÜYÜK BİR YIKIM YAŞANDI"

Saadet Partisi’nin oy alabileceği adresler belli. Bölge özelinde AK Parti’den de oy alacağı değerlendiriliyor. Saadet Partisi samimi mi, yoksa oy almak için mi bu raporu açıkladı?

Refah Partili dönemde bölgede belediyelerin ağırlıklı olarak Refah Partili ekibe halk tarafından verilmesinden anlıyoruz ki, bu siyasetin bu halkla bir gönül bağı var. Saadet Partisi o gönül ilişkisini korumaya devam ediyor. AK Parti bizden çıktı evet, daha önce söylenmesi mümkün olmayan şeyleri yaptı evet, ama başkasının aklına bile getiremeyeceği büyük yıkımları da yapabildi. Bu nedenle, fevri, ‘hadi bunu yapalım, yok olmadı o zaman şunu yapalım’ gibi bir tavırdan ziyade, aklı başında, insanlarla daha insani düzeyde aynı seviyeden konuşan politik bir tarza ihtiyaç var. Saadet Partisi’nin bunu başardığını düşünüyorum.

Saadet Partisi’nden başka bir partiye oy vermemiş bir kadın aday tanıtım toplantısında AK Parti’nin Kürtleri kandırdığını söyledi? Bölgedeki Kürtlerin böyle düşündüğüne ilişkin bir izleniminiz oldu mu?

Cumhuriyet tarihi içerisinde AK Parti döneminde yaşandığı kadar büyük yıkımın yaşandığı bir dönem- belki Dersim, o da kırsal bir alanda yaşanmış bir vahşetti- olmadı. AK Parti döneminde şehirlerin göbeğinde, herkesin gözü önünde aylarca süren gayri insani yıkımlar yaşandı. Hama’da, Halep’te olan gibi şehirler yıkıldı. Hendekleri savunuyor değilim, hendeklere biz o süreçte de karşı çıkmıştık ama şehirleri yerle bir ederek, bu kadar hadsiz hesapsız, bu kadar hukuksuz güç kullanarak mukabele etmenin hiçbir medeni dünyada karşılığı yok. O yüzden Kürtler, hendekleri açanları affetmedi ama büyük yıkımı yapan AK Partiyi de affetmeyecek.

"AK PARTİ DEVLET OLANAKLARIYLA MUHAFAZAKAR KÜRTLERDEN FAYDA DEVŞİRİYOR"

Saadet Partisi’nin şansını nasıl görüyorsunuz? Diyarbakır’da AK Parti’den blok oy alabilecek mi?

Ak Parti, devlet olanaklarını da kullanarak, özellikle muhafazakâr Kürtler üzerinden siyasal fayda devşiriyor. Kayyumlar atandı, belediyelere el konuldu. Çok hadsiz hesapsız kamu gücünü kendilerini konsolide etmek için kullanıyorlar. Bunun mutlaka bir karşılığı olacak çünkü insanlar korkuyorlar hem hizmetin gelmemesinden hem de bu kadar büyük yıkımlar yapabilmiş, gözü kara, devlet gücünü kullananlardan korkuyorlar. Bu korkunun AK Parti lehine bir karşılığı olacak. Ancak insanların bir kısmı korku duvarını yıkıp başka seçeneklere yönelecekler. Gergin, düşmanlaştırıcı, hakareti sıradanlaştırmış politik çekişme ortamında Saadet Partisi’nin üslubunun dikkat çekeceğini düşünüyorum

Konuştuğum başka bir kadın seçmen –başörtülü değil– Saadet Partisi’ne ‘huzur’ nedeniyle oy vereceğini söyledi. Seçmen “huzur” derken neyi kast etmiş olabilir?

Temel Bey’in şahsında ya da onun yönetimindeki Saadet Partisi’nin Türkiye siyasetini insanileştiren bir boya kattığını düşünüyorum. Bu fark ediliyor demek ki.

Yorgun mu seçmen, AK Parti seçmeni de yorgun mu?

Tayyip Erdoğan konuşmayı çok seviyor. TRT belki protokol olarak konuşmalarını veriyor ama diğer radyo ve televizyonlar da, ya korku belâsına ya da bazı maddi ilişkiler ve menfaatler karşılığı konuşmalarını veriyor. O bitiyor Binali Yıldırım başlıyor, o bitiyor Devlet Bahçeli başlıyor. İnsanlar sabah kalkıp yatıncaya kadar, misafir odalarında, yatak odalarında, bağıran, öfkeli o sesten yoruldular. Herkesin gerçekten huzura sükûnete ihtiyacı var.

"SAADET PARTİSİ-HDP GERİLİMİ HİSSETMEDİM"

Saadet Partisi, HDP’den oy alabilir mi Diyarbakır’da? Gerilim var mı iki parti arasında?

Bir gerilim hissetmedim esasında. Demokrasilerde seçimlerin hedefi siyasal iktidardır. Muhalefetin muhalefet ile uğraşması hem anlamsızdır hem de gereksizdir. Çünkü icra yetkisi yok. Politik programları farklı bile olsa seçim süreçlerinde muhalefet partilerinin birbirleriyle adeta bir centilmenlik anlaşması içerisinde hareket etmeleri gerektiğini düşünüyorum. Ancak iktidarda Saadet Partisi ya da HDP olsaydı muhtemelen daha gerilimli bir süreç olabilirdi.

Neden Saadet Partisi?

Türkiye’nin temel meseleleri –Kürt sorunu, Alevi sorunu gibi– kutuplaşan bir tarzda siyaset alanına taşındı. Sert, nezaketten uzak, çözüldüğünde de her iki taraf açısından burukluk yaratan bir siyaset yürütülüyor. Bir taraftan Apo ile konuşuyorsunuz, diğer taraftan bütün belediye başkanlarını, belediye meclis üyelerini cezaevlerine atıyorsunuz, milletvekillerine “cumhurbaşkanına hakaret” gibi sübjektif bir suçlama ile cezalar kesiyorsunuz. O kadar sert, o kadar merhametsiz, o kadar kutuplaştıran, çıkmaz sokağa sokan bir siyaset var ki Türkiye’de. Bu özellikle AK Parti’nin “başarısı.” Saadet Partisi’nin kutuplaştıran değil, merhametli, interaktif, kendini sürekli geliştiren siyaset tarzına Türkiye’nin ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.

"SAADET PARTİSİ'NİN BARAJ SORUNU OLMADIĞINI ANLATMAMIZ LAZIM"

Dindar seçmenlerin alternatifi var, Saadet Partisi’nin ittifak nedeniyle baraj sorunu da yok. AK Parti’den blok bir kopuş göremiyoruz. Neden?

Baraj sorunumuzun olmadığını iyi anlatmamız lazım. İlk defa ittifak sistemi ile seçime giriyoruz. Anlatabilirsek AK Parti’ye emaneten gitmiş oylarımızı sökeriz. Bu kadar hukuksuzluğa, adaletsizliğe, merhametsizliğe rağmen neden kopuş olmuyor AK Parti’den… Bu siyaset kadar sosyolojinin de konusu… Kanaatimce 1923 sonrası, tek parti rejiminin zulmü hafızalarda… Bu korkuların Anadolu’da hala olduğunu görebiliyoruz. AK Parti bunu kullanıyor. Oysa Kemal Kılıçdaroğlu Meclis’te başörtüsü yasağının kaldırılmasına destek verdi. CHP artık o noktada değil, ama “camilerin kapatılması, din adamlarının idam edilmesi” gibi yanlış uygulamalar sürekli olarak halkın önüne korku olarak sunuluyor. Bunu AK Parti yapıyor. Demek ki bunun bir alıcısı var. Bir daha o günlere dönmeyiz desek de bu korku iliklere işlenmiş.

Saadet Partisi bunu anlatamaz mı?

Bence kurduğumuz ittifak bu kutuplaşmayı törpüleyecek. Başkanlık rejimi referandumunda Saadet Partisi ‘hayır’ cephesinde yer aldı. Bu eski hafızanın bir daha geri gelmeyeceğine dair Saadet’in verdiği bir garanti. Bunu anlatmak bizim sorunumuz. Ancak televizyonlar işgal altında. Tek sesli bile diyemeyiz. Acımasızca sansürlenme var. Ama ben Saadet Partisi’nin bu ittifakla ezber bozduğunu düşünüyorum. Geçmişe dair hafıza gerçek, AK Parti’nin bu hafızayı istismar ettiği de gerçek.

Editör: Haber Merkezi