DİYARBAKIR-ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ;  “Demokratik Siyaset” dosyası ile 14’üncü sayısıyla okuyucularıyla buluşan Jineoloji dergisi sayı editörü Ruşen Seydaoğlu, “Sadece kadınlar değil, erkekler de jineolojiyi okuyarak, tartışarak, kendi erkekliklerini sorgulamalıdır. Jineoloji ile birlikte yeniden düşünüyor, yeniden üretiyoruz ve arzuladığımız yaşama kavuşuyoruz” dedi.


JINNEWS'ten Beritan Canözer'in haberine göre; Üç yıldır üç ayda bir yayın yapan ve her sayısında farklı bir dosya konusuyla okurlarıyla buluşan Jineoloji dergisi, 14’üncü (Temmuz-Ağustos-Eylül) sayısında “Demokratik Siyaset” dosyası ile raflarda yerini aldı. Dergide “Erkeklerin konuştuğu, erkeklerin şekil vermeye çalıştığı siyasetin dışında başka bir yol mümkün mü?”, “Tarihte kadınların siyaset deneyimleri neleri doğurdu?”, gibi sorulara yanıt aranırken, bu sayıda Ortadoğu’dan Latin Amerika’ya birçok kadının yazısı yer alıyor. Dergide 13 kadının yazısı okuyuculara ulaşırken, bunlardan Fidan Can’ın kaleminden “Kadınların Zamanı”, Nesrin Orun’un “Annelik Siyasetinden Annelerin Siyasetine: Plaza De Mayo, Cumartesi ve Barış Annelerinin Mücadelesi”, Ayşe Berktay’ın “Leyla Güven Portresi” yazıları da yer alıyor. Okuyucuların zihninde yeni kapılar açacak derginin bu sayısının editörlüğünü ise Rojda Yıldız ve Ruşen Seydaoğlu yaptı.


‘Geniş bir kadromuz var’


Dergi hakkında bilgi veren Rojda Yıldız, derginin yaklaşık 3 buçuk yıldır yayınlandığını, 3 ayda bir yeni sayısının çıktığını hatırlattı. Rojda, geçtiğimiz hafta derginin “Demokratik Siyaset” dosyasıyla okuyucularıyla buluştuklarını söyleyerek, “Ondan önceki sayımızda da eğitim politikalarını ele almıştık. Bir yayın kurulumuz var, bu yayın kurulumuzda seçtiğimiz dosya konusuna dair çeşitli alt başlıklar belirleniyor. Bu alt başlıklar doğrultusunda hangi konuda hangi kadına ulaşabileceğimiz belirleniyor ve sonrasında da dergiye yazı yazmasını istediğimiz kadınlarla iletişime geçiyoruz. Bu konuda çok geniş bir kadromuz var. Sadece Türkiye ve Kürdistan’daki kadınlar değil, Ortadoğu’daki kadınlar, Afrika’daki kadınlar, Avrupa’daki kadınlarla iletişim kuruyoruz ve birçoğunun yazısı dergide yayınlandı. Bu konuda klasik bir uzman anlayışı üzerinden değil de, bütün kadınların kendisini ifade edebileceği, bütün kadınların fikirlerini belirtebileceği bir formatta çıkarıyoruz dergiyi” dedi.


‘Parlamento içerisine sıkıştırılmış bir siyaset var’


Annelerden röportajlar aldıklarını, çocuk atölyeleri yaptıklarını ve oradan çıkan sonuçları dergiye aktarmaya çalıştıklarını söyleyen Rojda, dergiyi, her kesimden, her inançtan, her kimlikten kadının kendi sözünü söyleyebileceği, kendini ifade edebileceği bir alan olarak gördüklerinin altını çizdi. Rojda, derginin bu sayısında yer verdikleri demokratik siyaset dosyasını seçme sebebini ise şöyle anlattı: “Demokratik siyaset aslında son zamanlarda çokça tartışılan ve çokça gündemde kalan bir konu. Ama bütün kesimlerin dahil olduğu bir alan olarak tartışılmıyor şu anda ve içeriği de bu şekilde doldurulmuyor. Parlamento içerisine sıkıştırılmış bir çalışma var. Biz jineolojik bakış açısı ile siyaseti yorumladığımızda aslında kişinin kendisinden başlayan bir demokrasi değişimi ve bu değişimin toplumsallaşmasıyla ancak kalıcı bir değişimin olabileceğini düşünüyoruz.”


Ayşe Berktay, Leyla Güven’i yazdı 


Derginin bu sayısında birçok yerden yazı geldiğini belirten Rojda, “Kadınların, gençlerin, çocukların kendi farklı özellikleri ile kendilerini ifade edebilecekleri bir demokrasi anlayışının ancak kalıcı, barışçıl ve eşitlikçi bir ortam doğurabileceğini düşünüyoruz. Kürt kadınlar, Türkiyeli kadınlar, Afrika’dan, Latin Amerika’dan, Ortadoğu’dan gelen yazılarımız var. Yine İtalya’da feminist kadınların mücadele deneyimlerini anlattıkları bir yazımız var. Bu yazıları çevirdiğimiz gibi dergide yerine olduğu gibi bırakıyoruz. Aynı zamanda her sayıda bir portremiz yer alıyor. Bu sayımızda da Ayşe Berktay arkadaşımız bir direnişin sembolü olan Leyla Güven arkadaşımızı yazdı. Böylelikle her kesimden, her kimlikten kadının buluştuğu ve sözünü söylediği bir yazı oldu” dedi.


‘Basımdan dağıtıma kadar kolektif bir çalışma yapılıyor’


Derginin basılmasının hemen ardından dağıtım sürecinin başladığını aktaran Ruşen, basımından dağıtımına kadar olan sürecin kolektif bir çalışma ile yapıldığını ifade ederek, gönüllülerin de katılımı ile verimli bir süreç geçirdiklerine dikkat çekti. Ruşen, “En önemlisi de dergi incelenmeye başlandığında aslında konu konu insanların birbirlerini yakaladıkları ilk anda bu konulara dair tartışmalar yürütmeleri oluyor. Bu da aslında bu derginin en büyük kazanımı oluyor bizler açısından. Var olan bilgi sistemine, bunun tartışmalarına; işte, akademilerde, sokaklarda kültürel bilgilerle nasıl yeniden ele alınabilir ya da eleştirileri ne olur, kadınların toplumdan beklediği nedir? Jineoloji bir yandan da bu soruların cevabını açığa çıkarmaktır. Jineoloji’nin en büyük kazanımı, kadınların bilgiyi kendi bakış açılarıyla yeniden ele almaları ve o bilginin üzerine bir şeyler katarak, büyüterek hem topluma hem de geleceğe taşımaları” ifadelerini kullandı.


‘Bilgi toplumundur, doğanındır’


Ruşen, bilginin kadınlardan gizlendiğini vurgulayarak, “Bilgi, bize sanki hep bir sınıfın elinde olan, iktidar için kullanılan yönleriyle geldi ama biz diyoruz ki bilgi toplumundur, doğanındır. Doğa bu bilgiyi toplum için, insanlık için, kadınlar için sunar. Jineoloji en büyük çıkışını buradan sağlıyor. Evet, bilgi var ama bu bilgi nasıl kullanılıyor ya da bilgi neden kadınlardan saklanıyor? En ciddi kısmı da burası. Derginin her sayısında bir önceki sayıda gelen eleştirilerle daha farklı yerlere gidiyoruz. Bir yandan da, devam eden toplumsal hayattaki çıkmazlar bu yeni kadın bilgisiyle, yeni sosyolojiyle nasıl ters yüz ediliyor? Aslında bunu da öğreniyoruz. Yeni bilgilerde toplumu değiştirmek ve dönüştürmek ciddi zaman istiyor. Evet, jineoloji okuyan herkeste bir gelişim görünüyor. Bizim için daha önce fark edilir gibi olmayan şiddet biçimlerini daha açık görmeye ve fark etmeye başlıyoruz” diye kaydetti.


‘Bilgiyi tekel olmaktan çıkarmalıyız’


Ruşen, konuşmasının davamın da ise şunları söyledi: “İçinde bulunduğumuz çalışma koşullarının değişmesi için yine jineolojiden bel alıyoruz. Kadınlar kültürel olarak yaptıkları şeylerin toplumsal bir değer, miras olduğunu fark ediyorlar ve daha çok sahipleniyorlar, koruyorlar. Tıpta kadının bedenine ilişkin bilgilere artık kadından doğru bir bakış açısıyla yaklaşıyoruz. Jineolojinin oluşturduğu bilgilerle yeniden örüyoruz. Somut bireysel değişimler var ama toplumsallaşması için daha çok okumak ve bilgi edinmek gerekiyor. Bilgiyi tekel olmaktan çıkartıp, yeniden ait olduğu yere, topluma ve doğaya kavuşturma mücadelesi yürütmeliyiz. Zamanımız var, inancımız var. Sadece kadınlar değil, erkekler de jineolojiyi okuyarak, tartışarak, kendi erkekliklerini sorgulayarak o yeni yaşam inşasını bilgi ve pratik söylem dediğimiz aslında kısmını hep beraber güçlendirmeye çalışıyoruz. Jineoloji ile birlikte yeniden düşünüyor, yeniden üretiyoruz ve arzuladığımız yaşama kavuşuyoruz.”

Editör: Haber Merkezi