Yaşar Atan, 'Şair çobanın serüvenleri'ni yazdı: 'Ne var ki çoban Dafnis; gönlünü çelmek isteyen, ona yaklaşan hiçbir genç kıza fazla yüz vermiyordu..


Postacı tanrı Hermes’in sevgilisi o güzel perikızı, günü gelince nur topu gibi bir oğlan çocuğu getirdi düyaya ve Dafnis adını verdi ona... Ne var ki çevre baskısıyla anası perikızı, götürüp bir ormana bıraktı çocuğunu içi yana yana...

ONA LİR ÇALMASINI ÖĞRETTİLER


Yöredeki çobanlar bu güzel bebeği bulduklarında, öz oğulları gibi bağırlarına bastılar onu ve “al bebek gül bebek” büyüttüler. Sürülerini otlatırlarken yanlarından hiç ayırmadıkları Dafnis; biraz daha serpilip gelişince, koyun keçi sürülerini tek başına otlatmaya başladı. Bu arada tanrıça Artemis, ormanda avcılık üzerine dersler veriyordu ona arasıra. Çobanların tanrısı keçi ayaklı Pan da flüt çalmasını, tanrı Apollon ve teyzeleri olan öteki perikızları da şiir düzmenin, lir çalmanın inceliklerini öğrettiler bu yeniyetme delikanlıya...

Çoban Dafnis, keçi ve koyunlardan oluşan kendi sürüsüyle birlikte, güneş tanrısı Helyos’un inek sürüsünü de otlatıyordu severek. Çünkü güneşi çok seviyordu. Onun ışıklarıyla oynaşıyor, onlarla aydınlatıyordu dünyasını hep...  Sürülerini otlatırken de gün ışığının tetiklediği coşkuyla kavalını çaldığında yada içinden gürleyerek gelen şiirlerini, tanrı armağanı flütü eşliğinde ezgilere dönüştürdüğünde, çevredeki yırtıcı hayvanlar bile hemen uysallaşıyor; nerelerdeyseler apar topar gelip onun çevresine doluşuyorlardı. Hepsi de can kulağıyla dinlemeye başlıyorlardı bu ezgileri...

O KENDİNİ GERÇEK AŞKTAN UZAK TUTUYORDU


Üstelik hem yakışıklılığı, hem de coşkulu şiirlerinin ve ezgilerinin büyüsüyle, genç kızların ve denizkızlarının gönlünde de her geçen gün daha fazla yer ediyordu... Ne var ki çoban Dafnis; gönlünü çelmek isteyen, ona yaklaşan hiçbir genç kıza fazla yüz gönül vermiyordu! Çünkü tanrıça Artemis’in ona aşıladığı bakir kalma tutkusunu, kendi günlük yaşamında da aynen uyguluyordu. Doğanın ve gün ışığının doyumsuzluğunu şiirlerine ve ezgilerine nakışlamak, onun yaşamının tek amacı gibiydi. Bu yüzden zamanının büyük kısmını, kırlarda ormanlarda sürüleriyle ve flütüyle baş başa kalarak geçiren müzisyen çoban Dafnis’in bu mutluluğu, ne yazık ki pek uzun sürmedi... Çünkü aşk tanrıçası Afrodit; onun tanrıça Artemis’in etkisiyle kendini kadınlardan uzak tutmasına çok içerledi. Hele hele evren güzeli bir aşk tanrıçası olarak kendisini hiç umursamaması da haliyle çok ağırına gidiyor; öfkesi her gün daha da şahlanıyordu. Sonunda Afrodit; güzel çoban kızı Nomia’ya deli divane tutulması için, Eros aracılığıyla aşk okları saldı müzisyen Dafnis’in saf yüreğine. Çok geçmeden de güzel Nomia ile Dafnis, aşk dolu coşkulu günler yaşamaya başladılar dağlarda bayırlarda. Çoban Dafnis öylesine mutluydu ki, bir başka kadına yüz gönül vermeyeceği konusunda sevgilisi Nomia’ya ant üstüne ant içerek söz verdi... Hem de cehennemin Stiks ırmağı üstüne!..

Dafnis ve sevgilisi

Sırılsıklam aşk içinde yaşayan ozan Dafnis; sevgilisi çoban kızı üstüne coşkulu ezgiler dillendiriyordu durmadan; yeni yeni şiirler üretiyordu.

TANRIÇA AFRODİT DÜNYASINI KARIŞTIRDI


Ama bir süre sonra tanrıça Afrodit; bu kez bir başka perikızına tutulması için, Eros aracılığıyla yeniden aşk okları saldı ozan Dafnis’in yüreğine! Hem de en yakıcı oklardan!.. Bu yüzden de Dafnis; haliyle sevgilisi Nomia’dan gün gün uzaklaşmaya, bu kez sözkonusu o perikızıyla düşüp kalkmaya başladı. Olup bitenleri öğrenen Nomia da, sözünü tutmayan vefasız çoban Dafnis’in gözlerini kör etti!..

TANRIÇA AFRODİT


Artık hem çok sevdiği gün ışığını ve sürülerini gözleriyle görememenin acısı, hem de ilk sevgilisine verdiği sözü tutamamanın ezikliği; ona yepyeni buruk şiirler, yanık yanık ezgiler esinliyordu. Bu yolla ürettiği şiirler de dilden dile dolaşıyordu... Ne var ki yitirdiği sevgilisinin ve gözlerinin yokluğuna daha fazla dayanamadığı bir gün, yakınındaki bir dağın doruğuna tırmandı. Oradan da önündeki o büyük uçuruma bırakıverdi kendini!...

BABASI ONU PARLAK BİR YILDIZA DÖNÜŞTÜRDÜ


Ölümünden sonra birçok ozan, özellikle Teokritos ve Vergillius; kavalıyla sürüleri bile büyüleyen Dafnis üstüne birçok şiir yazdılar. Bu tür çoban ve doğa şiirlerine de, onların ilk yaratıcısı olarak Dafnis’in adını verdiler. Dafnis’in canına kıydığı günü dillendiren bir şiirinde;

“Bir tek çoban bile o acı günlerde,

Sürmedi boğalarını ırmaklara!

(...) Ey Dafnis, inledi o gün senin ölümüne

Afrika’daki aslanlar bile!”

diyordu Vergillius...

Olimpos’taki babası tanrı Hermes de, oğlu Dafnis’in zamansız ölümüne çok üzüldü haliyle. Ve onu istediği zaman görebilmek için gökyüzünde parlak bir yıldıza dönüştürdü hemen. Sonra da onun kendini parçaladığı uçurumun yakınındaki kayalıklara bir pınar yerleştirdi. Sırf oğlunun anısına hep aksın; akarken de onun şiirlerini, ezgilerini mırıldansın diye...

Bin yıllar süresince Sicilya’daki bütün sürüler ve doğa âşıkları, zaman zaman bu çoban çeşmesinden kana kana su içtiler. Ozanlar ve sanatçılar da oraya gidip susuzluklarını giderdiler; çeşmenin yanına oturup akan su sesini uzun uzun dinlendiler. Ve bu çeşmeden akan suyun söylediklerini, şiirlerinde, yontularında, resimlerinde hep dillendiregeldiler... (*)

 (*) Mitolojiyle ilgilenen okurlarımıza aşağıdaki kitapları öneriyoruz:

-. AKDENİZLİ TANRILAR (Yaşar Atan)

-.KÜÇÜK PRENS (Çev.: Yaşar Atan)

Kaynak Evrensel
Editör: Haber Merkezi