Korkuyoruz biz insanlar birbirinden sarmanım, Gerçi siz hayvanlar da korkuyorsunuz insanlardan. Gene de senin korkunla benim korkum birbirine benzemez Sarman. Sen yaşamsal dürtülerinle ölmekten korkarsın belki ama ölümü düşünmezsin, hayatın anlamını sorgulamazsın. Senin de korkuttukların var inkar etmeyelim. Kuşlar, fareler, böcekler...

Senin kaybetme korkun, sevilmeme korkun, rezil olma korkun, ölüm korkun yoktur her halde. Gerçi konuşmuyorsun konuşabilsek belki anlatacaksın, biz insanlar işte kendi gibi konuşamayanları anlamıyor zannediyoruz.

Çocukluğumda köyümüze Tarihi Höyükleri ziyarete gelen turistlerle dalga geçerdik bizim dilimizi anlamıyorlar diye, küçümserdik onları dünyadan haberleri olmayan, uzaydan gelmişler gibi bakardık. Ne komik onlar gelişmiş avrupa'dan gelenler,  biz kurak ve çorak bir köyün  çocuklarıydık. Senin yaptığın nasıl kedilikse bizimki de çocukluktu işte...

İçimde birikmiş sözcük höyükleri var sarman, dışıma gelince ayaklarıma vurduğum prangalar ve ellerime taktığım kelepçelerden dolayı ağır aksak yürüyorum. Unutuyorum çoğu şeyi ama kötülüğü hiç unutamıyorum Sarman. Sen de unutmazsın aslında kötülüğü, seni inciten bir insanı görünce kaçarsın, sen sezgilerinle ben kinimle unutmam kötülüğü.

Sen sevmekten ve sevilmemekten korkmazsın, eyvallahında olmaz canının istediği zaman kendini sevdirir, istemediğin zaman ''tanışıyor muyduk'' dersin.

Biz insanlar senin gibi  değiliz Sarman, sevmekten korkarız, çünkü sevmek emek istiyor, sevdiğini arayacaksın, soracaksın,  derdi mi var, ihtiyacı mı var, ilgileneceksin. Zahmetli ve maliyetli işler...

Sevilmekten de korktuğumuz olur,  bizi sevene karşı borçlu hissederiz kendimizi,  ya da kuşkuyla bakarız ''bu sevgisiz çağda beni niye sevsin ki, benden bir beklentisi mi var'' diye düşünürüz.

Sen de sevilince hemen ödül bekliyorsun ya gerçi, biraz kucağıma alıp okşasam mama kabının yanına koşuyorsun. Gerçi istediğin mama olsun ya, senin için yalan söylememi isteseydin, ya da altın kolye filan...

Sevmediğimiz birine onu niye sevmediğimizi söylemekten korkuyoruz, reddetmekten korkuyoruz, niye yalnız kalmaktan mı korkuyoruz? Annemizden, babamızdan, kocamızdan, ağabeyimizden, komşumuzdan, arkadaşlıklardan korkuyoruz ve açıkça duygularımızı söylemekten itiraz etmekten korkuyoruz.

Evsiz, yurtsuz, eşyasız kalmaktan korkuyoruz, yalan söylüyoruz, sevmediklerimize katlanıyoruz. Kaybedeceğimiz düzenimizden, evimizden, arabamızdan olmaktan korkuyoruz.

Devletten korkuyoruz, istemediğimiz şeyleri bize istediğini yasalarla yaptıran, yapmaz isek karşı koyarsak cezalandırılıp mahküm edilmekten korkuyoruz. Tek başımıza korkuyoruz, çok başımıza olsak cesaret kazanacağız ama birbirimizden de korkuyoruz. Ya beni satarsa, ya beni yarı yolda bırakırsa... O yüzden boyun eğiyoruz bize hükmeden hükümdarlara.

İyi vatandaşı oynuyoruz, yasaların gereğini yapıyoruz, faturalarımızı ödüyoruz, oy veriyoruz, onları alkışlıyoruz sürü gibi kalabalıklarla karışarak bize sunulan kuralları kader gibi, sıradan aldığımız hava kadar doğal karşılıyoruz.

Sabah saat 8 de işe gidilir akşam 8 de eve gelinir, evlenilir, çocuk sahibi olunur, komşularla konuşulur, mahallede iyi tanınmak istenir, kıyafetlerimizin etek boyu, blüzlerimizin yakası dikkatle ölçülür, hanımefendi  lütfuna layık olmaya çalışırız. Toplum kurallarına uymazsak toplum dışı kalmaktan korkuyoruz.

Senin öyle korkuların yok Sarman, mahallede kedilerle iyi geçinmek zorunda değilsin, her gün kürk değiştirmek zorunda değilsin, seni yönetecek olan bir kedi seçmek zorunda değilsin, eyvallahın yok! Korkma Sarman, korkacak bir şey yok! (Kaynak: karsipoetika.blogspot.com)
Editör: Haber Merkezi