ANKARA - NG'nin kamuoyu araştırmasına göre, kadınların yüzde 43’ü yaşamlarında en az bir kez psikolojik şiddete maruz kalıyor. Sosyal-psikolog Aslı Aydemir, nedenlerin toplumsal cinsiyet rolleri ve eşitsizlik olduğunu söyledi.

Psikolojik şiddet farkına varılması zor, kişinin kendini suçlu, güvensiz ve çaresiz hissetmesine neden olan bir şiddet türü olarak tanımlanıyor. Yapılan birçok araştırmalara göre, fiziksel şiddetten daha fazla uygulanıyor. Next Genaration (NG) Araştırma Şirketi’nin 2020 yılı kamuoyu araştırmasında, kadınların yüzde 43’ünün hayatında en az bir kez psikolojik şiddette maruz kaldığı ve bunların yüzde 10’unun bu şiddeti tanımlayamadığı yer aldı. 

Uzmanlar, sürdürüldüğü taktirde fiziksel şiddete dönüşebilme ihtimali olan psikolojik şiddeti tanıyabilme ve buna karşı önlemler alabilmenin önemine işaret ediyor.

PSİKOLOJİK ŞİDDET NEDİR 

Sosyal-psikolog Aslı Aydemir, psikolojik şiddetin tanımını “Sevgi, ilgi, destek, değer gibi duygusal ihtiyaçlar (vb.) kadın üzerinde kontrol sağlamak için keyfi şekilde karşılanıyorsa veya hiç karşılanmıyorsa, erkek kendi isteklerini yaptırmak için cezalandırıcı, küçük düşürücü, yaralayıcı, tehdit edici davranış ve tutumlar sergiliyorsa bunlar psikolojik şiddettir” şeklinde yaptı.

ŞİDDETİN TÜRLERİ

Psikolojik şiddetin birçok boyutu ve çeşidi olduğuna dikkati çeken Aydemir, bunu şöyle anlattı: “Duygu sömürüsü yapmak, suçlu hissettirmek, utandırmak, küsmek, surat asmak, kişiliği, fiziksel görünüşü ile alay etmek, kendisi, ailesi hakkında küfür ve hakaret etmek de psikolojik şiddet türleridir. Kadınların beceri ve yetilerini küçümsemek, bireysel haklarını yok saymak, yaptıklarını sürekli eleştirmek ve kadınlara kendilerini akılsız, aciz, yetersiz, beceriksiz, zayıf, muhtaç ve bağımlı hissettirmeyi sayabiliriz. Kadınları karar mekanizmalarına dahil etmemek, hatta kadının ne düşündüğünü ne hissettiğini ne istediğini, onun için neyin iyi olduğunu kadın adına tanımlamak, kadın adına kararlar  almak yaygın görülen psikolojik şiddet türleridir. Sevginin bir koşuluymuş ve göstergesiymiş gibi sunulan ve ne yazık ki çoğunlukla öyle kabul edilen kıskançlık psikolojik şiddeti meşrulaştıran bir duygudur ve kıskançlık altında kadının nerede, ne zaman, kiminle ne yaptığı gibi sorgulamalarla kadının sosyal ilişkilerini bozmak, sınırlamak, denetlemek kadının yalnızlaşmasına ve sosyal destek ağlarından yoksun kalmasına sebep olan bir psikolojik şiddet türüdür. Kadınları yalnızlaştırarak maddi ve manevi destek mekanizmaları olarak işleyebilecek aile ilişkileri, arkadaşlıklar ortadan kaldırılır ve daha savunmasız hissedecek kadın şiddet içinden çıkamaz halde kendini bulur. Bu hissin kendisi psikolojik şiddetin bir sonucudur.”

CİNSİYET ROLLERİ VE ŞİDDET

Psikolojik şiddetin kadın nezdinde sevme biçimi, karşı tarafın karakter özelliği gibi kabul görülebileceğine vurgu yapan Aydemir, toplumsal cinsiyet rolleri üzerinden erkeklerin şiddeti meşrulaştırabildiğini ifade etti. Aydemir, “Mesela yakında Ramazan ayı geliyor ve kadın da erkek de uzun süre aç kalıyor ama erkeğe açlıktan dolayı öfkelenme hakkı verilirken, aynı şekilde uzun süre aç kalmış kadının bir telaşla sofrayı hazırlama zorunluluğu var. Demek istediğim hakikaten bir kadının ‘dur benim şu an, şu sıralar yaşadığım psikolojik şiddet’ demesi gerçekten zor. Ama zaman geçtikçe ortaya çıkan sonuçlar üzerinden psikolojik şiddeti tespit etmek kadınlar için daha kolay diyebiliriz” diye belirtti. 

Kadınların ve erkeklerin toplumsal cinsiyet rollerine göre yetiştirilmesinin psikolojik şiddeti arttırdığını ekleyen Aydemir, “Erkekler ‘öfkelidir, saldırgandır, sahiplenicidir, koruyucudur’ gibi rollerle uyumlu şekilde kadınlara atfedilen naif, korunmaya muhtaç, zarar görmeye açık, kırılgan, ayrıntıcı ‘dolayısıyla her şeyi abartan’ gibi roller psikolojik şiddetin var olmasını çok kolaylaştırıyor. Kadınlar kendilerine atfedilen bu rollerin dışına çıktıklarında erkeklere biçilen o roller, tehdit olarak algılanıp daha fazla psikolojik şiddete açık hale de gelebiliyorlar bu arada. Aslında temel olarak biçilen bu roller ve cinsiyet eşitsizliğinin kendisi kadına yönelik ciddi bir psikolojik şiddettir” dedi. 

EĞİTİM DÜZEYİNİN ETKİSİ

Ayrıca eğitim seviyesi ve sınıf farkına göre psikolojik şiddet türlerinin değişebileceğini ifade eden Aydemir, “Sınıf ve eğitim düzeyi arttıkça daha sinsi taktiklerle karşılaşıyoruz. Kadının sınıf ve eğitim düzeyinin artması onun da psikolojik şiddeti hemen anlayıp kendisini o ilişkiden çıkarabileceği anlamına gelmiyor. Gerçekten bir ilişki dinamiğinde bu ilişki sevgililik, evlilik ya da başka bir biçimde olabilir, fark etmek zordur” dedi.

Kadınların bu noktada dayanışma içinde olması gerektiğini kaydeden Aydemir, “Kadınların birbirlerine el vereceğine inanıyorum. Bir kadın onun iyilik halini önemsediğini düşündüğü bir kadın arkadaşa sahipse onu bırakmasın, yoksa da başka kadınlarla tanışsın, kendini anlatsın diyebilirim” öneresinde bulundu.  

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NDEN ÇEKİLMEK 

İstanbul Sözleşmesi’nin kadın mücadelesiyle kazanılmış, şiddetin engellenmesi ve şiddetsiz toplumu var etmek için bir araç olduğunu belirten Aydemir, “Bu Sözleşme’den çekilme tehdidi uzunca bir süredir iktidar nezdine kadınlara gösterilen bir sopa işlevi görüyor. Bu tehdit bile açıkça bir şiddettir. Kadınların can güvenliğinin tehdit edilmesidir, eşitlik mücadelesine karşıtlıktır, eşitsizliğin, ayrımcılığın savunulmasıdır. Türkiye’de kadınlar hem özel alanda hem kamusal alanda yakın ilişkilerinden devletle ilişkilerine kadar psikolojik şiddete maruz kalıyorlar ancak kendilerini, birbirlerini kurtarma mücadelesi veriyorlar” dedi. 

MA / Berna Kişin 

Editör: Haber Merkezi