Sosyolog ve kent bilimci Prof.Dr Ahmet Özer yazdı: Kentsel gelişmede yeni yaklaşımlar, yeni kavramla ve yeni modeller
Hızlı gelişme ve değişmeler yaşanıyor Son zamanlarda günümüzdeki kentsel gelişmeleri ve vizyoner yaklaşımları ortaya koyan birkaç toplantıya katıldım. Bilgilerin, kavramların ve kuramların hızla yenilendiği, yeni sandığımız unsurların da hızla eskidiği başdöndürücü gelişmelerin yaşandığı bir çağda yaşıyoruz.
Manşet
10.10.2018, 18:39 10.10.2018, 18:39
1

Hızlı gelişme ve değişmeler yaşanıyor
Son zamanlarda günümüzdeki kentsel gelişmeleri ve vizyoner yaklaşımları ortaya koyan birkaç toplantıya katıldım. Bilgilerin, kavramların ve kuramların hızla yenilendiği, yeni sandığımız unsurların da hızla eskidiği başdöndürücü gelişmelerin yaşandığı bir çağda yaşıyoruz. Kuşkusuz kentsel gelişmeler de bundan azade değildir.
Artık kır-kent ayırımı yok oluyor
Öncelikle kent ve kentsel gelişme dediğimiz zaman sadece fiziki bir yapılanmadan bahsetmediğimiz bilinmeli; yanısıra beşeri ne varsa ondan da söz ediyoruz. Üstelik de artık kır-kent ayırımının giderek ortadan kalktığı bir süreçten geçiyoruz.Bir süre önce bu işin duayeni sayılan, benim de bu konuda yazdığım “GAP ve Sosyal Değişme” adlı kitabıma bir önsöz yazan sevgili hocamız İlhan Tekeli’yi Mersin’de ağırladık. İlhan Hoca nerdeyse artık “kentleşme” kavramının bile kullanılmasına ihtiyaç olmadığını ileri sürerek biraz da kesin bir dille “kır-kent ayırımı ortadan kalktı” diyordu. Çünkü realitede karşılığı yok. Bugünkü toplumsal yapıda faaliyetler, davranışlar, örgütlemeler ve tüketim kalıpları sanayi toplumunkinden çok farklı artık. Endüstri 4 çağındayız. Bilişim teknolojileri son sürat. Sorun şu ki “insan” burda nerde duruyor? Daha da önemlisi kent yoksullarına bu gelişmeler ne kadar değiyor?İrdeleyelim.
Kentin ne formu ne de sınırı belli artık
Artık kırda OSB’leri var, turizm bölgeleri kuruluyor, buna karşılık kentlerde hobi bahçelerinin ötesinde kentsel tarımdan bahsediliyor. Avrupada teras tarımı başlamış. Organik tarıma olan ilgi kenti de bu sürecin içine çekiyor. Birçok yerde bir kent nerde başlıyor nerde bitiyor belli değil. Bileşik bölgesel kent alanları gün gittikçe çoğalıyor ve artık kentlerin bir merkezi de yok, çok merkez var, bu merkezler ulusal ve uluslararası ağlarla birbirine bağlanıyor.
Becerikli ama aynı zamanda ahlaklı/dürüst yöneticiler gerekli
Yani özcesi yeni kentin formu da sınırı da belli değil. Peki bu köy kent kavramsallığı artık işlevsizse bunun yerine hangi kavramları kullanacağız.Nasıl bakacağız daha da önemlisi nasıl yöneteceğiz. Önümüzde yerel seçimler var. Her yerinden kalkan aday oluyor. Oysa liyakat, ehliyet aranmalı. Aynı zamanda beceriklilikle beraber şeffaflık ve dürüstlük de. Çünkü ve maalesef ülkemizde sistem giderek tıkanıyor. Siyaset daha da kirleniyor. Cesur olanlar dürüst değiller genellikle, dürüst olanlar da cesur. Ama bu kısır döngü bir yerinden kırılmalı. Kırmak zorundayız. Başka çaresi yok… O yüzden yeni yaklaşımlar, yeni anlayışlar ve yeni kavramlar lazım bize…
Yeni kavramsallaştırma nasıl olabilir?
Türkiye yerel yönetimlerde ikili bir sistemle yönetiliyor. Bütünşehirler ve ötekiler. Bütünşehir modelindesistemli yığılma bir sinerji yaratıyor, bir yığılma ekonomisi oluşuyor, yaratıcılığı içinde barındırıyor. Ama aynı anda bir dağınıklık bir keşmekeşlik bir oturmamışlık da var. Mesela bir gecede köylerin yasayla kent yapılması gibi...Oysa sosyoloji yasaları dinlemez. Yasaları sosyolojiyi dikkate alarak yapmamız lazım. Freud'den bu
yana “En tartışmalı psikanalist" olarak anılan Fransız psikanalist ve psikiyatr Lacan “İnsan ancak bir topluluk içinde varolabilir ve topluluk içinde anlam üretebilir” diyor. Yani kenti anlarken insanı da aslında anlamaya çalışıyoruz, diğer bir deyişle “Söyle bana kentini söyleyeyim sana kim olduğunu.”
Sorunun sosyal boyutu ağır
Beylikdüzünde “Yerel Yönetimlerde Yeni Model Arayışları: Batı İstanbul Çalıştayı”ında tartışmıştık. Kentleri küresel, tarihsel, geleneksel, finansal, sosyal yönleriyle ele alabilir ve böyle tanımlayabiliriz. Sanayi kenti, turizm kenti, liman kenti, ticaret kenti, teknoloji kenti, maden kenti, erkek kent, dişi kent vs. gibi... Yada bunların bir kısmının senkronize geliştiği ve birarada yürüdüğü çok kimlikli kentler de olabilir. İşlevleri dolayısı ile dünya bağları nedeniyle küresel, bütün ülkeye hitabı nedeniyle ulusal, kendi değerlerini üretmesi ve koruması nedeniyle yerel olabilirler. Yani yerelden küresele, küreselden yerele açılan kentler. Yenilikleri reddetmeyen ama kendi değerlerini de koruyan... İkisi bir arada olabilir mi? Pekâlâ olabilir. Mesela İstanbul biraz böyle… Mersin de böyle...
Her sorun yaşandığı yerde çözülebilir ancak
Türkiye’nin esas sorularının çözümünde kent yatar. İster demokratikleşme diyelim ister, birlikte yaşama diyelim, ister güvenlik diyelim bunların hepsi kentte başlayan ve kentte çözülmesi gereken sorunlardır. O yüzden makrodan gelmek yerine mikrodan giderek sorunları çözmenin daha pratik ve daha sonuç alıcı olacağı açıktır. Üstelik Türkiye hızla kentleşiyor; büyükşehir yasası yaptığı yeni belirleme ve tarifle kentsel alanların sınırlarını iyice genişletmiş bulunuyor. Benim de üyesi bulunduğum Türkiye Şehircilik Şurasında Bakan nüfusun %88’nin kent sınırlarında yaşadığını söyledi. Fakat bu yasanın zoruyla söylenen rakam gerçeği yansıtmıyor. Çünkü bir gecede yasayla tüzel kişilikleri ortadan kaldırılarak kent alanına alınan köyler gerçekten kentleşti mi ve daha önemlisi orada yaşayan insanlar kentlileşti mi? Maalesef hayır. Hem de üzerinden yıllar geçmesine rağmen. O halde kendimizi kandırmayalım. Gündüz gerçeklere gözünü kapatan dünyayı sadece kendine gece yapar. Gerçek orada durmaya devam eder.
Nasıl yönetmeli?
Bir kent yönetiminin başarılı ve insani olması için üç boyutlu bir yönetim anlayışıyla yönetilmesi şart. Bunlar yaşanabilir olması, dinamik bir ekonomiye sahip olması ve insan haklarına saygılı hoşgörülü bir sosyal yapısının olmasıdır. Yaşanabilirlik, sokaklarından sağlık merkezlerine, hastanelerinden üniversitelerine kadar o kentin fiziki altyapısının yaşanabilir olması, standartların yüksek olması demektir. Dinamik bir ekonomiye sahip olması isekentte yaşıyanların her alanda katılımcılık temelinde bir şekilde birlikte olmalarını gerektirir. Bunun yanısıra, birlikte geleceği düşünmeleri, geçmişten ders alarak kenti geleceğe doğru yeniden yapılandırmaları gerekir. Hoşgörülü de olması, farklı kimliklerin o kentte yaşamalarını bir zenginlik olarak görmesidir. Yönetenlerin ve kenttaşların tek bir kimliğe, tek bir yaşam tarzına, sadece tek bir kültüre değil, çok kültürün, çok kimliğin, farklılıkların bir arada olmasının o kente zenginlik getirdiğini düşünmeleri gerekir. Buna kentin kültürel kimliği diyebiliriz. Özellikle de belediyeler kentin kültürel kimliğine insani açıdan yaklaşmalı ve saygılı olmalıdır.
Göç külfet değil nimettir
Buüç sacayağı birlikte olmazsa model ayakta duramaz, tökezler. Örneğin Anadolu’da çok önemli kentler vardır, Kayseri gibi, Konya gibi. Bunlar belli alanlarda çok ciddi gelişmeler sağladı, markalaştılar. Buralarda sözgelimi ekonomik dinamizm çok gelişmiştir fakat birlikte yaşama kültürü azdır, farklılıklara olan hoşgörü azdır. Ozaman bir yan eksik demektir. Oysa modelin tam olması için, o kentin yaşanılabilir olması; ekonomik anlamda girişimcilik anlamında, vizyon temelinde yaratıcı olması ve aynı zamanda farklılıkları bir zenginlik olarak görmesi farklılıklardan bir değer yaratması gerekiyor. Hele hele göçün bir külfet olarak değil bir nimet olarak görülmesi lazım. Başarısız ve yeteneksiz belediye başkanları o yüzden göçle gelenlerden şikayet eder hatta dışlayıcı uygulamalar yaparlar. Oysa başarılı ve gerçek anlamda özerk demokratik ve katılımcı bir anlayışa sahip başkanlar bunu nimete çevirmesini bilenlerdir. Nitekim dünyanın en gelişmiş kentleri dinamizmlerini göçlerle oluşturmuşlardır
Son zamanlarda günümüzdeki kentsel gelişmeleri ve vizyoner yaklaşımları ortaya koyan birkaç toplantıya katıldım. Bilgilerin, kavramların ve kuramların hızla yenilendiği, yeni sandığımız unsurların da hızla eskidiği başdöndürücü gelişmelerin yaşandığı bir çağda yaşıyoruz. Kuşkusuz kentsel gelişmeler de bundan azade değildir.
Artık kır-kent ayırımı yok oluyor
Öncelikle kent ve kentsel gelişme dediğimiz zaman sadece fiziki bir yapılanmadan bahsetmediğimiz bilinmeli; yanısıra beşeri ne varsa ondan da söz ediyoruz. Üstelik de artık kır-kent ayırımının giderek ortadan kalktığı bir süreçten geçiyoruz.Bir süre önce bu işin duayeni sayılan, benim de bu konuda yazdığım “GAP ve Sosyal Değişme” adlı kitabıma bir önsöz yazan sevgili hocamız İlhan Tekeli’yi Mersin’de ağırladık. İlhan Hoca nerdeyse artık “kentleşme” kavramının bile kullanılmasına ihtiyaç olmadığını ileri sürerek biraz da kesin bir dille “kır-kent ayırımı ortadan kalktı” diyordu. Çünkü realitede karşılığı yok. Bugünkü toplumsal yapıda faaliyetler, davranışlar, örgütlemeler ve tüketim kalıpları sanayi toplumunkinden çok farklı artık. Endüstri 4 çağındayız. Bilişim teknolojileri son sürat. Sorun şu ki “insan” burda nerde duruyor? Daha da önemlisi kent yoksullarına bu gelişmeler ne kadar değiyor?İrdeleyelim.
Kentin ne formu ne de sınırı belli artık
Artık kırda OSB’leri var, turizm bölgeleri kuruluyor, buna karşılık kentlerde hobi bahçelerinin ötesinde kentsel tarımdan bahsediliyor. Avrupada teras tarımı başlamış. Organik tarıma olan ilgi kenti de bu sürecin içine çekiyor. Birçok yerde bir kent nerde başlıyor nerde bitiyor belli değil. Bileşik bölgesel kent alanları gün gittikçe çoğalıyor ve artık kentlerin bir merkezi de yok, çok merkez var, bu merkezler ulusal ve uluslararası ağlarla birbirine bağlanıyor.
Becerikli ama aynı zamanda ahlaklı/dürüst yöneticiler gerekli
Yani özcesi yeni kentin formu da sınırı da belli değil. Peki bu köy kent kavramsallığı artık işlevsizse bunun yerine hangi kavramları kullanacağız.Nasıl bakacağız daha da önemlisi nasıl yöneteceğiz. Önümüzde yerel seçimler var. Her yerinden kalkan aday oluyor. Oysa liyakat, ehliyet aranmalı. Aynı zamanda beceriklilikle beraber şeffaflık ve dürüstlük de. Çünkü ve maalesef ülkemizde sistem giderek tıkanıyor. Siyaset daha da kirleniyor. Cesur olanlar dürüst değiller genellikle, dürüst olanlar da cesur. Ama bu kısır döngü bir yerinden kırılmalı. Kırmak zorundayız. Başka çaresi yok… O yüzden yeni yaklaşımlar, yeni anlayışlar ve yeni kavramlar lazım bize…
Yeni kavramsallaştırma nasıl olabilir?
Türkiye yerel yönetimlerde ikili bir sistemle yönetiliyor. Bütünşehirler ve ötekiler. Bütünşehir modelindesistemli yığılma bir sinerji yaratıyor, bir yığılma ekonomisi oluşuyor, yaratıcılığı içinde barındırıyor. Ama aynı anda bir dağınıklık bir keşmekeşlik bir oturmamışlık da var. Mesela bir gecede köylerin yasayla kent yapılması gibi...Oysa sosyoloji yasaları dinlemez. Yasaları sosyolojiyi dikkate alarak yapmamız lazım. Freud'den bu
yana “En tartışmalı psikanalist" olarak anılan Fransız psikanalist ve psikiyatr Lacan “İnsan ancak bir topluluk içinde varolabilir ve topluluk içinde anlam üretebilir” diyor. Yani kenti anlarken insanı da aslında anlamaya çalışıyoruz, diğer bir deyişle “Söyle bana kentini söyleyeyim sana kim olduğunu.”
Sorunun sosyal boyutu ağır
Beylikdüzünde “Yerel Yönetimlerde Yeni Model Arayışları: Batı İstanbul Çalıştayı”ında tartışmıştık. Kentleri küresel, tarihsel, geleneksel, finansal, sosyal yönleriyle ele alabilir ve böyle tanımlayabiliriz. Sanayi kenti, turizm kenti, liman kenti, ticaret kenti, teknoloji kenti, maden kenti, erkek kent, dişi kent vs. gibi... Yada bunların bir kısmının senkronize geliştiği ve birarada yürüdüğü çok kimlikli kentler de olabilir. İşlevleri dolayısı ile dünya bağları nedeniyle küresel, bütün ülkeye hitabı nedeniyle ulusal, kendi değerlerini üretmesi ve koruması nedeniyle yerel olabilirler. Yani yerelden küresele, küreselden yerele açılan kentler. Yenilikleri reddetmeyen ama kendi değerlerini de koruyan... İkisi bir arada olabilir mi? Pekâlâ olabilir. Mesela İstanbul biraz böyle… Mersin de böyle...
Her sorun yaşandığı yerde çözülebilir ancak
Türkiye’nin esas sorularının çözümünde kent yatar. İster demokratikleşme diyelim ister, birlikte yaşama diyelim, ister güvenlik diyelim bunların hepsi kentte başlayan ve kentte çözülmesi gereken sorunlardır. O yüzden makrodan gelmek yerine mikrodan giderek sorunları çözmenin daha pratik ve daha sonuç alıcı olacağı açıktır. Üstelik Türkiye hızla kentleşiyor; büyükşehir yasası yaptığı yeni belirleme ve tarifle kentsel alanların sınırlarını iyice genişletmiş bulunuyor. Benim de üyesi bulunduğum Türkiye Şehircilik Şurasında Bakan nüfusun %88’nin kent sınırlarında yaşadığını söyledi. Fakat bu yasanın zoruyla söylenen rakam gerçeği yansıtmıyor. Çünkü bir gecede yasayla tüzel kişilikleri ortadan kaldırılarak kent alanına alınan köyler gerçekten kentleşti mi ve daha önemlisi orada yaşayan insanlar kentlileşti mi? Maalesef hayır. Hem de üzerinden yıllar geçmesine rağmen. O halde kendimizi kandırmayalım. Gündüz gerçeklere gözünü kapatan dünyayı sadece kendine gece yapar. Gerçek orada durmaya devam eder.
Nasıl yönetmeli?
Bir kent yönetiminin başarılı ve insani olması için üç boyutlu bir yönetim anlayışıyla yönetilmesi şart. Bunlar yaşanabilir olması, dinamik bir ekonomiye sahip olması ve insan haklarına saygılı hoşgörülü bir sosyal yapısının olmasıdır. Yaşanabilirlik, sokaklarından sağlık merkezlerine, hastanelerinden üniversitelerine kadar o kentin fiziki altyapısının yaşanabilir olması, standartların yüksek olması demektir. Dinamik bir ekonomiye sahip olması isekentte yaşıyanların her alanda katılımcılık temelinde bir şekilde birlikte olmalarını gerektirir. Bunun yanısıra, birlikte geleceği düşünmeleri, geçmişten ders alarak kenti geleceğe doğru yeniden yapılandırmaları gerekir. Hoşgörülü de olması, farklı kimliklerin o kentte yaşamalarını bir zenginlik olarak görmesidir. Yönetenlerin ve kenttaşların tek bir kimliğe, tek bir yaşam tarzına, sadece tek bir kültüre değil, çok kültürün, çok kimliğin, farklılıkların bir arada olmasının o kente zenginlik getirdiğini düşünmeleri gerekir. Buna kentin kültürel kimliği diyebiliriz. Özellikle de belediyeler kentin kültürel kimliğine insani açıdan yaklaşmalı ve saygılı olmalıdır.
Göç külfet değil nimettir
Buüç sacayağı birlikte olmazsa model ayakta duramaz, tökezler. Örneğin Anadolu’da çok önemli kentler vardır, Kayseri gibi, Konya gibi. Bunlar belli alanlarda çok ciddi gelişmeler sağladı, markalaştılar. Buralarda sözgelimi ekonomik dinamizm çok gelişmiştir fakat birlikte yaşama kültürü azdır, farklılıklara olan hoşgörü azdır. Ozaman bir yan eksik demektir. Oysa modelin tam olması için, o kentin yaşanılabilir olması; ekonomik anlamda girişimcilik anlamında, vizyon temelinde yaratıcı olması ve aynı zamanda farklılıkları bir zenginlik olarak görmesi farklılıklardan bir değer yaratması gerekiyor. Hele hele göçün bir külfet olarak değil bir nimet olarak görülmesi lazım. Başarısız ve yeteneksiz belediye başkanları o yüzden göçle gelenlerden şikayet eder hatta dışlayıcı uygulamalar yaparlar. Oysa başarılı ve gerçek anlamda özerk demokratik ve katılımcı bir anlayışa sahip başkanlar bunu nimete çevirmesini bilenlerdir. Nitekim dünyanın en gelişmiş kentleri dinamizmlerini göçlerle oluşturmuşlardır
14°
parçalı bulutlu

Sosyal medya da verilerimizi zaten izinsiz kullanılıyor, şimdi de yasal zeminde kullanmak istiyorlar.. Sizce çözüm?
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Beşiktaş | 20 | 44 |
2. Fenerbahçe | 20 | 42 |
3. Galatasaray | 20 | 39 |
4. Gaziantep FK | 20 | 35 |
5. Alanyaspor | 20 | 34 |
6. Trabzonspor | 20 | 33 |
7. Hatayspor | 20 | 32 |
8. Karagümrük | 20 | 30 |
9. Malatyaspor | 20 | 27 |
10. Antalyaspor | 20 | 26 |
11. Göztepe | 20 | 25 |
12. Kasımpaşa | 20 | 25 |
13. Rizespor | 20 | 25 |
14. Sivasspor | 20 | 24 |
15. Başakşehir | 20 | 24 |
16. Konyaspor | 20 | 23 |
17. Kayserispor | 20 | 19 |
18. Gençlerbirliği | 20 | 19 |
19. Ankaragücü | 20 | 18 |
20. Erzurumspor | 20 | 17 |
21. Denizlispor | 20 | 14 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Giresunspor | 18 | 38 |
2. İstanbulspor | 18 | 37 |
3. Samsunspor | 18 | 36 |
4. Altay | 18 | 32 |
5. Adana Demirspor | 18 | 31 |
6. Ankara Keçiörengücü | 18 | 31 |
7. Bursaspor | 18 | 30 |
8. Tuzlaspor | 18 | 30 |
9. Altınordu | 18 | 28 |
10. Bandırmaspor | 18 | 27 |
11. Adanaspor | 18 | 21 |
12. Ümraniye | 18 | 20 |
13. Boluspor | 18 | 19 |
14. Menemen Belediyespor | 18 | 19 |
15. Akhisar Bld.Spor | 18 | 16 |
16. Balıkesirspor | 18 | 16 |
17. Ankaraspor | 18 | 10 |
18. Eskişehirspor | 18 | 4 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. M. United | 19 | 40 |
2. Man City | 18 | 38 |
3. Leicester City | 19 | 38 |
4. Liverpool | 19 | 34 |
5. Tottenham | 18 | 33 |
6. Everton | 17 | 32 |
7. West Ham | 19 | 32 |
8. Aston Villa | 17 | 29 |
9. Chelsea | 19 | 29 |
10. Southampton | 18 | 29 |
11. Arsenal | 19 | 27 |
12. Leeds United | 18 | 23 |
13. Crystal Palace | 19 | 23 |
14. Wolverhampton | 19 | 22 |
15. Burnley | 18 | 19 |
16. Newcastle | 19 | 19 |
17. Brighton | 19 | 17 |
18. Fulham | 18 | 12 |
19. West Bromwich | 19 | 11 |
20. Sheffield United | 19 | 5 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Atletico Madrid | 18 | 47 |
2. Real Madrid | 19 | 40 |
3. Barcelona | 19 | 37 |
4. Sevilla | 19 | 36 |
5. Villarreal | 20 | 34 |
6. Real Sociedad | 20 | 31 |
7. Granada | 20 | 28 |
8. Real Betis | 20 | 27 |
9. Athletic Bilbao | 19 | 24 |
10. Celta de Vigo | 20 | 24 |
11. Cádiz | 20 | 24 |
12. Levante | 19 | 23 |
13. Getafe | 19 | 23 |
14. Valencia | 20 | 20 |
15. Eibar | 20 | 20 |
16. Real Valladolid | 20 | 20 |
17. Osasuna | 20 | 19 |
18. Deportivo Alaves | 20 | 18 |
19. Elche | 18 | 17 |
20. Huesca | 20 | 13 |