OSNABRÜCK-ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ; -Sürgündeki KHK’lı eski KESK MYK Üyesi ve Kadın Sekreteri Songül Morsümbül  Gazeteci Hamza Özkan'a Hikâyesini anlatı…

Doğduğum yıl Bingöl depremiyle aynı yıldır, büyüklerim böyle anlattı. Ama resmi kimlik yaşım o tarihi iki yıl atlamış. Sahip olduğum bütün kimliklerimin (Kadın, Kürt, Kızılbaş, Emekçi...) farkına vardıkça daha büyük bir onurla taşıdım. Büyüdüğüm, kimliklerimi tanıma maceramın geçtiği ve geliştirdiğim ülke bol yasaklı, bol darbeli bir ülke olduğunda, taşıdığım kimlik ve düşüncelerim yasaklı ve tanımama da ısrarın hükmünü sürerdi. Fakat tüm bu demokrasiden yoksun, tutucu, milliyetçi, cinsiyetçi, dinci yaşama direnebildiğimiz ve örgütlü durabildiğimiz için hep olmazsıda mutluluğu yakalamayı umudunu büyütmeyi becerdik. Tüm baskılara rağmen direnmek örgütlenmek, birlikte çoğalmak yaşam gerekçem olmuştur. Bunlarda yoksunluk köleleşmek ve tükenmektir benim adıma.

Ben 1990 da küçük yaşta zor bir çalışma alanı olan Sağlık emekçisi olarak göreve başladım. Tek başıma 6 bin nüfuslu bir sınır köyünde Ebelik yaptım. Göreve başladığım yıllar Sovyet Rusya’nın son demleri, Saddamcın Kürde zulmü, Türkiye’de köy boşaltmaları, faili meçhuller, kirli savaşın dorukta yürütüldüğü dönemlerdi. Ailenin Aleviliği, ablamın yurtseverliği ve sayabileceğim çok etken Kendimi tanımamda yardımcı oldu.

Mahkeme salonlarında da dâhil kendimi hep 4 Kılı kimlikle tanımladım. Bunlar Kürt, Kızılbaş, Kadın ve KESK. Şimdide bir anneyim yani kimliklerin 4 K.1A artık. Ve hepsi kavgamın adidir. Onurumdur, Sevdamdır. Kaç notu KHK ile işten atıldım inanın hatırlamıyorum. Ancak, Temmuz 2017 de resmi gazetede yayınlandığını biliyorum. Şimdi diyeceksiniz tarihi net hatırlamanız neden? EEE o zaman sizi bir kaç yılımda bir dolaştırayım. Ne geldiyse başıma iyisiyle kötüsüyle yine bir 2008 Temmuz günü KESK Genel Merkez Yürütme Kuruluna seçilmemle başladı. Yapılan KCK operasyonlarında ben de nasibimi aldım. Mayıs 2009 da İzmir merkezli Yurtsever Emekçilere yapılan operasyonda birçok arkadaşım gibi bende gözaltına alındım, tutuklandım, hukuksuzca yargılandım ve örgüt üyeliğinde ceza aldım. O dönem aynı zamanda KESK MYK Üyesi ve Kadın Sekreteriydim, operasyon da zaten KESK’ ve ona bağlı Sendikalara yapılmıştı. Yargılanan 33 arkadaşın büyük çoğunluğu sendika yöneticileriydi. Aynı dönemde resmi görev yerim olan Van'da İl Emniyet Müdürlüğü tarafından Sağlık Bakanlığına benim için "sakıncalı kişidir" ibareli Sendikal faaliyetlerim yasadışçılaştırılarak, uydurma tanık ifadeleriyle gizli bir dosya sunularak memurluktan açığa alındım.

Bu dönemde işe geri dönmekle ilgili başvurularım hukuki yollardan reddedilmemekle birlikte keyfi olarak görecede iade edilmedim. 2011 de ise biz KESK' li kadınlara bu kez de Ankara merkezli bir operasyonuyla alındım, ancak bu kez aynı içerikli Izmir'de ki yargılanmam gerekçe gösterilerek tutuklanmaktan kurtuldum. Ancak bu dosyada da yargılanmam halen devam etmekte. Bende tüm bu süreçleri acıklı ve sızlamalı bir duruma hiç sokmadan kendime daha çok mutlu olacağım Politik ve insani çalışmalarla değerlendirdim.

2011 Ekim ayından itibaren Amed de Sarmaşık Derneğine üye olup çalışmalarına katıldım. 2012 Ekim ayı DTK Kadın ve genel çalışmalarına katıldım. Demokratik çözüm sürecinin başlamasıyla birçok değerli faaliyetleri birlikte çalışma yürüttüğümüz gönüllü arkadaşlarla organize ettik. Bir kaçı çok önemli olduğu için söylemek isterim. 1.2012 Açlık grevleri 2.Ortadoğu Kadın Konferansı 3.Kuzey Kürdistan Konferansı 4.Alevi Konferansı 5.Demokratik İslam Konferansı 6.Mevsimlik Tarım İşçileri Konferansı 7.Sayısını hatırlamadığım Kadın organizasyonları 8.Kobani süreci ve Rojava devrim faaliyetleri...

Yani anlayacağınız açığa alınmayı kendime de, aileme de, dostlarıma da daha fazla ilgilenmeyle ve yürüttüğüm çalışmalarla boşa çıkardım. Demokratik çözüm Süreci sonlandırıldıktan sonra yapılan yeni baskı ve yönelmelerde biz de tekrar nasibimizi aldık. 2016 da ev arkadaşım yani Eşim Rojava Dernek yöneticisi olmaktan tutuklandı. 13 aylık küçük bir bebekle bu süreci yaşadık. Daha sonra 2017 Nisan da açığa alınmam kaldırılarak göreve çağrıldım. Tabi benim karakaşımı, kara gözlerimi ve lüleli saçlarımı özlememişlerdi! Bir senaryo yazmışlardı, orada bana da bir rol biçmişlerdi. Ayak oyunlarıyla geçen bu oyunda 40 gün boyunca birbirimizi getirdik, götürdük. Geçmişten kaynaklı hakkımda bir kaç senaryonun hazırlandığını, Sendikam sayesinde çok çabuk öğrendik ve tabiî ki önlemlerde geliştirdik. Ama ne fayda 2017 Temmuz KHK’siyle atıldım. KHK kararımdan önce de İzmir dosyasında aldığım 6 yıl 3 ay cezası Yargı tayda onaylanmıştı. İki gün sonrasında da Amed merkezli DTK’ ya yapılan operasyon kapsamında bana selam vermek istediler.

 

Biz o gün evde olmamamızdan kaynaklı evimizin kapısı polisler tarafından kırılarak arama yapıldı. Bizde artık tercih etmesek de küçük çocukla birlikte sürgün yollarına çıkmak düştü. (Yol hikâyemiz de ayrı bir dram oldu, onu şimdi buraya yazamıyorum, çünkü tek başına bir yazı konusu) İhraç sürecimle ilgili tüm örgütlü insanların yaptığını bende yaptım, hukuki süreçleri her boyutuyla başlattım. Bir gün mutlaka direnenlerin kazanacağına olan umudumu hiç kaybetmeden. Bu sürgüne gidişlerimizin de mutlaka bir dönüşümü olacağı inancımı da hiç kaybetmedim.

Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi, açık hava ve doğa

KHK’li ihraçların 4 binin üzerinde KESK üyesi olmak üzere, işçi ve özel sektör ile birlikte toplamda 135 binlerle ifade edildiğini KESK ve DİSK raporlarından öğrendim. Türkiye ve Kürt illerinde örgütlü olan bireylerle sendikalar arası ekonomik, sosyal, kültürel ve Politik bir dayanışmanın var olduğunu biliyorum.

Bu dönemin en önemli dayanışmasının dost ve yoldaşlığın derinden yeniden kurulmasıyla aşılacağına inananlardanım. Yoksa psikolojik ve ekonomik sorunlar derinleşir mutsuz, huzursuz bireyler ve guruplar yaratır ki bazı KHK lığ arkadaşların intiharlarının perde arkasında ailelerinin, arkadaşlarının ve toplumun yanlış yaklaşımlarının sonucu olduğunu söyleyebilirim. Bu süreçleri yaşayan her arkadaşımın yaşadığı tüm zorlukları yaşadım. Belki sürgüne gelirken kaçak olmanın zorlukları, sürgün yolumuzun yasal olmayan yollardan olmasının getirdiği zorluklar ve ölümle bu kadar yakınlaşmak ve yerleştiğim ülkede her şeyi, yaşamımı yeniden, sıfırdan başlatmak ve ve ve...

Buralarda bizim gibi ülkede gelen Siyasetçi, Sendikacı, Gazeteci, Avukat ve Akademisyenler... Sayımız binlerle ifade ediliyor. Sosyal medya diyaloglarımız ve ülkedeki güncel sosyal ve politik gelişmeleri için önemli yer edinmekte. Buralarda tabi resmi oturum alma, bizleri kendi sistemlerine bütünleşmiş etme gibi uzun ve karışık bürokratik sorunlarla uğraşmak zorundasın. Şuan da birçok arkadaş gibi ben de halen bu süreçleri tüketmiş değilim. Aynı zamanda var olan örgütlü gücümüzü burada da sürdürmek hedefi ve çabası... Örneğin sokak eylemleri, Festivaller, Kurumsal ilişkilenme ve diğer çalışmalar...

Güç getirebildiğim oranda bunlara da katılım sağlıyorum. Yaşamdan, örgütlü birey olmaktan koptun mu hayat çok boş olur buralarda. Herkese önerim de dayanışma, diyalogdan ve bağlı oldukları demokratik örgütlenme kurumlarında kopmamadır. Unutulmasın ki her zaman son sözü direnenler söyler. Buna olan inancım da sonsuzdur. Avrupa’daki örgütsel kurumlarımızın eylemlilik ve kültürel faaliyetlerine ayak uydurmak ya da yetiştirmek biraz zor oluyor elbette. Coğrafyanın büyük ve dağınık olması, her bir toplantı yâda genel erkinlik için yüzlerce kilometre yol gitmek gibi...



Bol bol yapılan Festivaller ve dayanışma günlerine katılabildiklerimizle kültürleniyoruz. Son üç yıllık kültürel faaliyetlerimde bir sinemaya, Tiyatroya, imza gününe, Resim veya Fotoğraf sergisine...

Gidemedim örneğin. Sürgün yollarına girdiğimde de, KHK ile atıldığımda da, Ceza evine girdiğimde de, yani başıma olumsuz gelen her durumda ailemden de, dostlarımdan da, yoldaşlarımdan da iyilerde vardı kötülerde. Kapısını açık tutanda vardı, hiç açmayanda. Yani "terk etmedi sevdan beni" dizelerindeki durumu yaşadım. Çok gerildik, üzüldük, ağlayıp isyan ettik. Ama yaşam devam ediyor, nerede olursak olalım büyük bir mücadelenin parçası olmamızdan kaynaklı hep mücadeleci bir yaşamı esas aldım. Kavgada hep savaşanlardan oldum, kaçanlardan değil! Ama neylersiniz ki bir çocukla, yani Jinda ile yeni bir Cezaevi süresini yaşayamazdım. Bu yüzden göç ettim. Ama inanıyorum ki bir gün sıcaklığını her boyutuyla özlediğim kavgamın kentlerine döneceğim. Büyük bir



Özlemle o günleri gözlüyorum. Sizlerde çok teşekkür ediyorum mesafelerin anlamsız olduğunu bana hissettirdiğiniz dost gurubum da kaldınız. Var olun hep birlikte var olalım.

 

 
Editör: Haber Merkezi