Eşine yardım etmeyi reddeden bir adamdan daha iyi ne olabilir şu hayatta? Dünyanın gerçekten bu tip erkeklere daha çok ihtiyacı var. “Ne saçmalıyorsun sen?” mi diyorsunuz? Peki neden mi böyle söylüyoruz? İşte bu yüzden… Hepimiz daha önce gururla “eşine bebek bakımında ve ev işlerinde yardım ettiğini” söyleyen babaları duyduk.





Eşine yardım etmeyi reddeden bir adamdan daha iyi ne olabilir şu hayatta? Dünyanın gerçekten bu tip erkeklere daha çok ihtiyacı var. “Ne saçmalıyorsun sen?” mi diyorsunuz? Peki neden mi böyle söylüyoruz? İşte bu yüzden…

Hepimiz daha önce gururla “eşine bebek bakımında ve ev işlerinde yardım ettiğini” söyleyen babaları duyduk. Ve biz de onlarla gurur duyduk, “vay be!” dedik. Bunu söylemek bile Türk erkekleri için cesaret ister çünkü. Bu cümleler son derece zararsız, naif, tatlı kelimeler bütünü olarak geliyor kulağımıza.

Fakat daha sonra biraz düşününce, bu cümlelerin aslında ne kadar korkunç olduğunu fark ediyoruz. Evli bir kadın ile erkek, dışarıda tam zamanlı bir işte çalışıyor olsalar da ev ortamında tam zamanlı çalışmaya devam eden hep kadınlar oluyor. Çocuk bakımı, çamaşır, bulaşık, misafir ağırlama hatta faturalar… Nereden çıktı bu “Yuvayı dişi kuş yapar.” lafı anlamadık ki…

Neden her iki ebeveyn de çocuklarla ilgili sorumlulukları birlikte sırtlanmazlar? Neden evin mutfak alışverişi birlikte yapılmaz? Neden ev temizliğinden sadece kadın sorumlu ve aynı zamanda evin pisliğinden kadın suçludur? Neden erkek birey, evle ilgili bir iş yaptığında “yardım” etmiş olur ve bu büyük bir olaydır? Saydıkça nasıl da adaletsiz bir düzenin tam da içerisinde olduğumuzu üzülerek anlıyoruz.

Şimdi facebook’ta 101 bin beğeni alan post’un yazarı Toni Hatinger neler yazmış bir bakalım:

-İki erkek arkadaşın bir sohbeti-

“Bir arkadaşım kahve içmek için bana geldi, oturduk ve hayat hakkında konuştuk. Konuşmanın ortasında, ‘bulaşık makinesini halledip geliyorum’ dedim ve işimi bitirip döndüm. Arkadaşım bana bir uzay roketi yapacağımı söylemişim gibi baktı.

Sonra bana biraz şaşkınlık biraz da hayranlıkla şöyle dedi: “Eşine yardım etmen ne kadar güzel. Ben yardım etmiyorum çünkü beni takdir etmiyor. Geçen hafta bir gün yerleri sildim, bir teşekkür bile etmedi. Beni hiç övmüyor.

Ben de onun yanına oturdum ve Eşime ‘yardım’ etmediğimi söyledim.

Eşime zaten bir yardımcıya ihtiyacı yok, bir partnere ihtiyacı var. Ben de bu evin bir ortağıyım. Toplumun bizi ayırdığı bazı sosyal işler var fakat benim ev işleriyle ilgilenmem bir ‘yardım’ değil.

Eşime  evin temizliğinde yardım etmiyorum çünkü ben de bu evde yaşıyorum ve evi temizlemeliyim.

Eşime  mutfakta yemek yapmasına yardım etmiyorum çünkü benim de yemek yeme ihtiyacım var ve bu yüzden yemek pişiriyorum.

Eşime  bulaşık yıkamasında yardım etmiyorum çünkü ben de bulaşık çıkartıyorum.

çocukların bakımı ile ilgili yardım etmiyorum çünkü onlar benim de çocuklarım ve ben bir babayım.

Eşime Eşime çamaşır yıkamasında yardım etmiyorum çünkü o giysiler benim ve çocuklarımın da giysileri, yıkıyorum.

Ben, evde bir yardımcı değilim, bu evin bir parçasıyım.

Övgü konusuna gelince… Arkadaşıma, ‘En son ne zaman karına evi temizlediği için, çamaşır için, yatak çarşaflarını değiştirdiği için, çocukları yıkadığı için, yemek yaptığı için teşekkür ettin?’ diye sordum.

‘Vay be tatlım, harikasın!’ sayılmaz.

Bu biraz saçma gözükmüyor mu? İlginç değil mi? Sen bir kez yerleri siliyorsun ve büyük bir ödül almayı bekliyorsun. Hiç böyle düşündün mü dostum?

Senin kültürün sana maço olmak gerektiğini söylemiş olabilir. Belki tüm bunların bir parmak hareketiyle olduğunu düşünüyorsundur. Öyle olmadığını biliyorsun, o halde beklediğin övgüyü ona vermelisin. Ona elini uzatmalısın, gerçek bir arkadaş olmalısın, sadece yemek, uyku, banyo, çeşitli ev işlerini yapmak sorun değil, gerçekten yanında olmalısın.

Evinde hisset. Kendi evinde.

Toplumumuzu değiştirmek için önce evlerimizden başlamalıyız. Oğullarımıza ve kızlarımıza gerçek birlik olma hali nedir öğretelim.”

-Taşı gediğine oturtan adsız bir yazar.