İZMİR -  Yerel seçimlerde Türkiye’yi ittihatçı akıldan kurtarmak için üzerlerine düşen tüm sorumluluğu yerine getireceklerini söyleyen HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temeli, “HDP olduğu sürece bu ülkede umut ölmeyecek ve kararlı mücadele mutlaka ama mutlaka kazanacak” dedi.
MA'nın haberine göre; Yerel seçimlere dönük temaslarda bulunmak üzere İzmir’de bulunan HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, partilerinin il örgütünde düzenlenen Yerel Demokrasi İçin İzmir Buluşması’na katıldı. Etkinlikte Temelli’ye partili milletvekili Alican Önlü, Serpil Kemalbay, Ebru Günay ve Adnan Selçuk Mızraklı eşlik etti.


Partililerin dolup taştığı salona “Leyla Güven onurumuzdur” pankartı asıldığı görüldü.


Sık sık “Siyasi tutsaklar onurumuzdur” ve “İmralı’ya selam” sloganlarının atıldığı etkinlik, demokrasi ve özgürlük mücadelesinde hayatını kaybedenler anısına saygı duruşunda bulunulmasıyla başladı.


GÜNAY: ÖCALAN’SIZ BARIŞ GELMEZ


Etkinlikte sahneye ilk olarak Mardin Milletvekili Ebru Günay çıktı. SEGBİS ile katıldığı duruşması sırasında yaşamını yitiren hasta tutuklu İbrahim Akbaba’yı anarak konuşmasına başlayan Günay, yaşanan ölümlerin tek sorumlunun hasta tutuklulara gözünü kulağını kapatan iktidar olduğunu ifade etti.


Yine Leyla Güven’i açlık grevinin 52’nci günüde selamlayan Günay, “Leyla Güven barış ve özgürlük için, tecridin son bulması için orada. Sayın Öcalan’sız barış gelmez” diyerek, tecridi son verilmesi konusunda hükümete seslendi.

KEMALBAY: DİRENİŞ HEZAMAN KAZANMIŞTIR


İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay da, zorlu dönemlerin artarak devam ettiğini belirterek,  mücadeleleri ile güçlü cevaplar verdiğini söyledi. Direndikleri takdirde diktatörlüğü ve faşizmi tarihin çöp sepetine atacaklarını kaydeden Kemalbay, “Bizler biliyoruz birleşen eller asla yenilmez. Bizler yerel seçimlerde hep birlikte sokaklarda çalışarak devam edeceğiz. ‘Savaş değil, barış konuşulsun’ diyen Leyla Güven 52 gündür açlık grevinde. Leyla Güven sadece Kürt halkına değil herkese sesleniyor. Eğer tecrit kalkmazsa, barış gelmezse Türkiye’yi nelerin beklediğini biliyoruz. Başta Leyla Güven olmak üzere siyasi bütün tutsaklara sahip çıkarak ve dimdik ayakta durarak ancak zulüm düzenine karşı direnebiliz. Her zaman direniş kazanmıştır ve biz kazanacağız” ifadelerini kullandı.


Sezai Temelli ise yaptığı konuşmasında şu konulara değindi:


“Merhaba İzmir, kadınlar, gençler yoldaşlarım hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Uzun süredir demokrasi buluşmaları için Türkiye’nin her yerinde halkımızla, emekçilerle, kadınlarla bir araya geliyoruz. Ben, Pervin Başkan, milletvekili ve parti yönetimindeki arkadaşlarımız bu çalışmaları düzenli bir şekilde sürdürüyoruz. Türkiye’deki iktidar demokrasiye kast etmiş bir iktidar. Bütün özgürlük alanlarını yok eden, özgürlük adına ne varsa onu imha etme kararlılığında olan bir iktidar var. Bu iktidar adalet körüdür, hukuk tanımaz bir iktidardır. İnsanların yaşam hakkına kadar tüm haklarını gasp ediyor. Çünkü kendi varlık nedeni olarak bu şiddeti bu zulmü görüyor. Kendisini var ettiği zemin bu şiddet, zulüm ve savaştır.


HER ZAMANKİNDEN DAHA ÇOK YAN YANA GELME VE ORTAKLAŞMA ZAMANIDIR


Bugün her zamankinden daha çok yana yana gelme ve bu demokrasi buluşmalarında ortaklaşma zamanıdır. Barış, hukuk, adalet için bir arada faşizme karşı mücadele etme zamanıdır. Adaletsizlik her yerde, biraz önce Roboski’yi anmak için saygı duruşunda bulunduk. Roboski’deki o denli derin bir adaletsizliktir ki Roboski’nin hesabını sormadan adaleti var etmek mümkün değildir. Roboski’nin hesabını sormadığımız sürece her gün yeni bir adaletsizlik karşımıza çıkacak. Tıpkı dün İbrahim Akbaba’nın yaşadığı gibi. Bir hasta tutsak bir ayağını yitirmiş bir sürü sağlık sorunu var. Edirne E Tipi cezaevinde zorla tutuluyor ve çıktığı mahkemede hayatını kaybediyor. Adaletsizlik o denli derinleşmiş ki mahkeme, yaşamını yitirdikten sonra ancak o zaman İbrahim’e tahliye kararı veriyor. İşte Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tablo budur. 1100’den fazla kişi aynı zulüm cenderesindedir. Tahliye beklemektedirler.

Bu iktidar ve Adalet Bakanı öyle adalet körüdür ki, adalet adına hiçbir adım atmamaktadır. Yapmamız gereken bunca adaletsizlik ve hukuksuzluğun olduğu bir ülkede, adaletsizliğe son vermek için hukuktan demokrasiden barıştan yana tavır almaktır.


YAPMAMIZ GEREKEN LEYLA GÜVEN GİBİ ADALETSİZLİĞE TAVIR ALMALIYIZ


Tıpkı Leyla Güven gibi. Sevgili Leyla Güven 52 gündür açlık grevindedir. Tam 52 gündür bedeniyle bu zulme karşı haykırmaktadır. İnsanları barış, demokrasi ve özgürlük mücadelesine davet etmektedir. HDP olarak kurulduğumuz günden bugüne kadar özgürlük, barış ve demokrasi mücadele verdik. Bir arada yaşama mücadelesi verdik. Bizleri ayrıştırmaya, halklar arasına bu düşmanlığı yaymaya çalışan bu ceberut iktidara karşı barış, adalet ve demokrasi mücadelesi verdik. Bugün bu mücadelenin en önünde sevgili Leyla Güven yürüyor, ona buradan selamlarımızı, sevgilerimizi gönderelim. Leyla Güven barış istiyor, adalet istiyor, bunların olabilmesi için bu ülkede tecride son verilmesini istiyor.


TECRİT ADALETİ ZAPT ETMİŞTİR


Bugün İmralı tecridi tüm Türkiye’yi tecrit koşullarında yaşamaya mahkum ediyor. İmralı tecridi, barışa, demokrasiye, özgürlüğe ve en temel insan haklarına, hukuka vurulmuş bir tecrittir. Adaleti zapt etmiştir. O yüzden Leyla Güven bu mücadelede en önde yerini alıyor sesini yükseltiyor.


Biz de onun şahsında tüm Türkiye halklarına, kadınlara, gençlere, emekçilere, bu ülkenin tüm vicdan sahibi insanlarına sesleniyoruz: Gelin tecride karşı ses verin. Barış, demokrasi ve adaletten yana bu mücadeleye katılın. Bu tecride son vermediğimiz sürece Türkiye’nin barış ve demokrasi yolu açılamayacak. Çünkü biz bunu yaşadık. Bundan 3,5 yıl önce ağırlaştırılmış tecrit koşulları başlamadan önce tüm Türkiye halkları umuda kavuşmuştu. Artık herkesin bir umudu vardı, kalıcı barışın var edilebileceği Kürt meselesinin ki demokrasinin tam da odağında yer alıyor, bu meselenin çözüleceği yönünde umutlanmıştı.


GELİN BU CEBERUT ANLAYIŞA KARŞI YAN YANA DURALIM


Bu umudu hep beraber var ettik, ama biz bu umudu yükseltirken, barış ve demokrasi derken bu iktidar Türkiye toplumunun arkasından iş çeviriyordu. Çöktürme planlarını hazırlıyor, bir ülkeyi çürütmek için ve barış umutlarını çalmak için. Neden? Bir tek nedeni var, bu iktidarların sürdürmek için. 3,5 yıldır bu ülkede tecrit var ve bu iktidar zulüm ile savaşla iktidarını sürüklüyor. Zulüm ile şiddetle savaşla sürdürüyor.


Şimdi artık Türkiye’de yaşayan herkes mutsuz ve bu karanlığın içine sıkışmış durumda. İşte bu yüzden diyoruz ki gelin bu karanlığı hep birlikte parçalayalım, gelin yan yana, omuz omuza duralım, el ele verelim, bizden adaleti, hukuku çalan bizim yeni yaşam udumuzu öldürmeye çalışan bu iktidara karşı halklarımız yan yana gelerek bu mücadeleyi yükseltsin. İnanıyorum ki bu demokrasi buluşmaları ülkenin önünü açacaktır. Çünkü bizim bir fikrimiz, bir hayalimiz ve umudumuz var. Biz tüm Türkiye halkları olarak hangi etnik kökene sahip olursak olalım, hangi toplumsal kesimi temsil edersek edelim; emekçisi, kadınıyla, tüm kimliklerle bir arada yaşamak istiyoruz. Bizim bir arada yaşama irademiz var. Bunu engellemeye çalışanlara karşı biz bir arada yaşama irademizi dün olduğu gibi bugün de ısrarla sürdürüyoruz. Çünkü bu bizim irademiz ve fikriyatımızdır. Bunun yolu demokratik cumhuriyeti inşa etmekten geçiyor.

Tekçi anlayışa bu faşizan zihniyete karşı bu otoriter rejime karşı çoğulcu, laik demokratik bir cumhuriyeti inşa etmek zorundayız.


BU FİKRİN SAHİBİNE SAYIN ÖCALAN’A SELAM OLSUN


Radikal demokrasi demokratik cumhuriyettir, çoğulcu yaşamdır, laik demokratik ulus anlayışıdır. İşte bizim fikriyatımız bu ve buna tecrit uygulamaya çalışıyorlar. Biz de tecride karşı diyoruz ki ortak vatanımızda demokratik cumhuriyeti var edeceğiz. Bu fikrin sahibine İmralı’ya Sayın Öcalan’a selam olsun.


Bu adaletsizliği dayatırken, ülkeyi savaş koşullarında tutarken, aslında tek bir amaçları var, bu yolsuzluk iktidarını sürdürmek, ülkeyi savaş şiddet koşullarında zapt ederek tüm hakları gasp etmek. Bununla hareket ediyorlar ellerinde bir Terörle Mücadele Kanunu (TMK) var. Bu kanunla kim hakkını arıyorsa karşılarına dikiliyorlar, savcılar adeta fezleke açma şampiyonu olmuş sabah akşam her sözün peşinde koşuyorlar. Kim özgürlükten bahsediyor, savaşa karşı bir laf ediyor bir bakıyorsunuz savcılar oturmuş bir fezleke yazmış. Alın gözaltına. Nedir suçları barış istemişler, demokrasi, hukuk devleti ve demokratik çözüm istemişler. Nerede bir HDP’li görseler hemen gözaltına alıyorlar. Mahkemeler adeta birer adaletsizlik çatısı haline gelmiş. O denli adaletsizlik hakim ki yargıçlar yargıç olduklarını unutmuşlar bir parti çalışanı gibi Erdoğan’ın lafına her türlü hukuksuzluğu yapıyorlar. Bırakın kendi hukuklarını tanımamayı AİHM kararını bile bile tanımayacak hale getirdiler. Çünkü Erdoğan ‘bu kararı tanımıyorum’ dedi. O bu kararı tanımıyorum dediği andan itibaren yargıçlar da tanımadı. Çünkü yargının artık bağımsızlığından tarafsızlığından bahsetmemiz mümkün değil.


AİHM'İN DEMİRTAŞ KARARI UYGULANSAYDI ÜLKE NEFES ALABİLİRDİ


Selahattin Demirtaş adına verilen bu karar ülkenin son umuduydu ve bunu bir çırpıda yırtıp attılar. Sevgili Selahattin Demirtaş ile ilgili alınan kararın gereği yerine getirilseydi hukuk adına çok önemli bir adım atılmış olacaktı. Bugün cezaevinde olan başta Sevgili Selahattin Demirtaş, sevgili Figen Yüksekdağ başta olmak üzere 6 binden fazla arkadaşımız suçlu oldukları için değil, bir sevdaları olduğu için oradalar. Tam da bu kararla birlikte bu adaletsizliğe yönelik bir umut doğacaktı. Bırakın bu kararı tanımayı apar topar uyduruk bir şekilde verilen bir karar istinaf mahkemesinde onaylandı. Bu o kadar bariz bir şekilde adaletsizlik haline dönüştü ki hiçbir yasayı hiçbir vicdanı dinlemeksizin, topluma dayatılan bir yargı şiddetine dönüştü. Devlet elindeki tüm imkanlarla bir polis, yargı ve jandarma şiddetini bu topluma dayatmaktadır ve bunun üzerinden iktidarını sürdürmeye çalışmaktadır. Buna son verebiliriz. Biraz cesaret çokça kararlılıkla bu gidişata son verebiliriz. Şimdi buna son verme zamanıdır. Eğer biz bu devlet aklının bu faşistlerin tuzağına düşmez, irademizi teslim etmez ve yan yana gelip bu güçlü dayanışmayı gösterirsek bunların hepsini süpürüp atarız. Bunu başaracak gücümüz var. Yeter ki kendimize güvenelim ve cesaretli adım atalım.


CESARET GÖSTEREMEZSEK ÇOCUKLARIMIZIN GELECEĞİNİ KAYBEDECEĞİZ


Demokrasi buluşması budur demokrasi barış ve özgürlükten yana tavır almaktır. Şimdi tam bunun zamanıdır bunu yapmazsak sadece bugünü kaybetmiş olmayacağız. Çocuklarımızın geleceğini de şimdiden kaybedeceğiz. Bugüne kadar kaybettiğimiz evlatlarımız gibimiz demokrasi ve barış mücadelesinde yitirdiğimiz yoldaşlarımız gibi. Eğer bu mücadele yan yana gelmezsek çocuklarımızın geleceğini kaybedeceğiz. Bitsin istiyoruz bu savaş istiyoruz barış ve demokrasi gelsin istiyoruz ama önce biz yan yana gelmeliyiz. Yan yana gelmemizi engelleyen bütün duvarları yıkmalıyız. Bizi karşı karşıya getiren bu zihniyete hayır demeliyiz. Hangi siyasi görüşten olursak olalım şimdi bunların hiçbir önemi kalmadı şimdi bir demokrasi zeminine ihtiyacımız var. Yaşamak için var olmak ve demokrasiyi inşa etmek için bu zemine ihtiyacımız var bunu var etmeliyiz.


YEREL DEMOKRASİYİ YERELDEN VAR EDERSEK SONRASI KOLAY


Önümüzde yerel seçimler var ve seçimler bize bu zeminin imkanını sunuyor. Onun için yerel demokrasi buluşmaları diyoruz. Yerel demokrasiyi ilçemizde, ilimizde, yerelimizde var edebilirsek ondan sonrası kolay bu iktidardan kurtulacağız. Bir daha bu zihniyet geri gelemeyecek. Bütün cumhuriyet tarihi boyunca bu zihniyet farklı farklı elbiselerle karşımıza çıktı. Türk İslam sentezi adı altında bazen milliyetçi bazen mezhepçi görüntülerle karşımıza geldi. Her seferinde bu ülkeyi uçuruma sürüklediler, demokrasiyi askıya aldılar, arkadaşlarımızı yoldaşlarımızı astılar. İşte bu ittihatçı akıldan şimdi kurtulma zamanı çünkü güçlü bir mücadele vardır, kararlı bir mücadele vardır onun adresi de HDP’dir ve HDP olduğu sürece bu ülkede umut ölmeyecek ve kararlı mücadele mutlaka ama mutlaka kazanacak.


TÜRKİYE’NİN BATISINI DA KAYYUMCU ZİHNİYETTEN KURTACAĞIZ


Şimdi yerel seçimlere giderken bu kararlılığımızı bir kez daha göstermeliyiz. Bu mücadele azmimizi sokaklara, var olduğumuz her yere yaymalıyız, demokrasi çağrısını herkese ulaştırmalıyız. İzmir’de, Türkiye’nin her yerinde nerede olursak oraya yaymalıyız. Bugün nasıl ki kayyum olan yerlerde nasıl bu zihniyeti süpürüp atacaksak Türkiye’nin her yerinde bu kayyumcu zihniyeti, bu faşist anlayışı süpürüp atmalıyız. Bu bizim en önemli sorumluluğumuzdur. Bu ülkeyi cumhur ittifakı denilen şer ittifakından kurtulmalıyız. Çünkü bunlar savaştan ve şiddetten, yolsuzluktan besleniyorlar. Bir yandan savaşla şiddeti dayatırken öte yandan yolsuzlukla insanların haklarını gasp ediyorlar.


Bu ülke emekçiler bir cehenneme dönüşmüş durumda adeta kölelik koşulları geçirdi. Asgari ücreti 2000 bin liraya çıkardık diye övünüyorlar ama bu asgari ücret açlık sınırının altındadır. Bugün yoksulluktan en büyük gelir dağılımı adaletsizliğine sahip 5 ülkeden biriyiz. Yoksulluk her yere yayılmış durumda. Bir ülkede yoksulluk yayılıyorsa topluma düşen yoksulluktur. Türkiye’nin her yeri yoksul. Kişi başına gelir 8700 dolara düşmüş durumda. Ama Şırnak’ta kişi başına gelir 500 dolar, Van’da kişi başına gelir 3 bin dolar, Karadeniz’de kişi başına gelir 4 bin dolar. Adaletsizlik her yerde, hem iktisadi hem de diğer haklar konusunda adaletsizlik her yeri sarmış durumda. Bu adaletsizliğin olduğu her yerde şiddet var. Günde ortalama 6 emekçi bu şiddet altında hayatını kaybediyor. Şiddet bir toplumun olağanı haline gelmişse değerlerini yitiriyor demektir. Şiddet bütün kentleri kuşatmış durumda, bütün kentlere yıkımı dayatıyor. Kentsel yıkımı yaşıyorlar, kentler bütün değerleriyle çöküyor. Faşizmin bu betonlarla kendisini temellendiriyor, yol yapmak gökdelenler yapmak. Nerede topluma dair yaşam varsa oraları işgal etmek.


ROJAVA TÜRKİYE’NİN TEMİNATIDIR


Yaşamı yok etmeye çalışıyorlar yok körfez geçiş projesini, yok otoban yapacağız, yok maden çıkaracağız diyerek toplumun bütün yaşam alanlarını beton akılları ile yok etme peşindeler. Yandaş sermayesi daha fazla bu kaynakları kullansın diye doğayı talan ediyorlar. Kah inşaat için kah güvenlik için. Burada ağaçları yakıp yok ederken Dersim’de, Kulp’ta ormanları yakıyorlar. Burada madenleri yaparken Şırnak'ta güvenlik barajları yapıyorlar. Bunlara dur demeliyiz buna dur demezsek bu şiddet bizi yutacağız. Buna dur demenin yolu barışa, demokrasiye sahip çıkmak ve kentlerimizi yönetmektir. Üreten bizsek yöneten de biz olacağız.


Bu öyle bir şiddet girdabıdır ki durdurak bilmez, sınır tanımaz. Tanımıyor. Önce genel seçimlere giderken karşımıza Afrin çıktı, Afrin’e girdiler. ‘Afrin Afrinlilerindir çıkın’ dedik. Dinlemediler çünkü barıştan söz eden hiç kimseyi dinlemiyorlar. Bugün Afrin'in hali ortada. Afrinliler Afrin'i terk etmek zorunda kaldılar bir kıyıma uğramamak için. Kalanlar katledildiler. Kürtsen, Alevisiysen sana yaşam hakkı yok denildi ve insanlar katledildi. Kadına yönelik şiddet inanılmaz boyutta. Afrin hepimiz için bir utançtır ve buna karşı sesimizi yükseltmeliyiz. Bu toplum sesini çıkarmadığı sürece neler yapacağını Afrin’de gösterdi. Aynı şeyi şimdi Rojava’da yapmaya çalışıyor. Fırat’ın doğusu bu ülke için tehdittir diyor.


Fırat’ın doğusunda var olan bir yaşam bu ülke için Rojava hiçbir tehdit barındırmıyor. Aksine bu ülke için barışın teminatı olarak orada duruyor çünkü IŞİD’in olmadığı tek yerdir. Oysa IŞİD bir zamanlar sınırı ele geçirmiş her türlü eylemi yapıyordu.


BU ÜLKENİN BARIŞI İÇİN TEK TEHDİT AKP’DİR


Ankara katliamında arkadaşlarımız nasıl yaşamını yitirdi. İşte o sınırdan serbestçe elini kolunu sallayarak geçen IŞİD çeteleri sayesinde şimdi o IŞİD atıklarıyla işbirliği yapıp barışı tesis etmiş bölgeleri tehdit ediyorlar. Biz diyoruz ki Türkiye'nin barışı ve demokrasi için bir tek tehdit vardır o da AKP iktidarıdır. Bu tehdidi ortadan kaldırmalıyız. Rojava ve Türkiye halklarının taleplerine sahip çıkmalıyız. Cenevre’de masa kurulduğunda tüm Suriye halkları orada olmalıdır. Bize düşen Suriye’nin demokratik geleceğine sahip çıkmaktır. Suriye’de savaşın içinde olmak değil, savaşın içinde müteahitler pay kapsın diye değil. Suriye’nin önünü açacak şekilde inisiyatif almalıyız. AKP’nin seçim tuzaklarına ve hesaplarına Suriye halkları feda edilemez.


Türkiye muhalefetine düşen bunun gereğini yapmak ve AKP’nin savaş çığırtkanlığına karşı çıkmaktır. Bu savaşa son verebiliriz. Suriye’de barış demek Türkiye'de demokrasi demektir. Demokrasi için öncelikle bu iktidardan kurtulmalıyız. İşte yerel seçimler geliyor ve bu hepimiz için büyük bir fırsattır. Bu yerel seçimlerde nerede olursak olalım büyük düşünelim. Hem Orta Doğu hem de Türkiye’nin her yerini birlikte düşünelim. İzmir’deysek Van’ı, Antalya’daysak Kars’ı düşünelim birlikte bir çözüm üretelim.


TÜRKİYE’Yİ AKP ZİHNİYETİNDEN KURTARMAK İÇİN FEDAKARLIKTAN KAÇINMAYACAĞIZ


Bu çözümü yan yana gelerek birlikte var edelim. Öncelikle Türkiye her yerinde temsiliyeti en yükseğe taşımış olan Türkiye’nin umudunu var etmiş olan HDP’yi yine en yüksek noktaya taşıyalım. HDP demek barış ve demokrasi mücadele var etmek demektir. HDP demek tecride karşı çıkmak barışa sahip çıkmaktır. Tecridi kıracaksak öncelikle HDP’yi yükseltmeliyiz. Türkiye’de geçmişten gelen yerel yönetimler anlayışımızı Türkiye'deki tüm belediye meclislerine taşımak öncelikli hedefimiz olmalıdır. Çoğulcu yerel yönetim anlayışımızı her yere taşımalıyız. Dedik ya, büyük bir talan altındayız kentlerimiz talan altında bunu engellemenin yolu anlayışımızı her yere taşımaktır. Bunun dışında yapacağımız başka işler de var.


Büyük dönüşüm için öncelikle metropollerde bu cumhur ittifakı denilen zihniyeti geriletmek için atmamız gereken adımları atmaktan geri durmayalım. Cesaretle adım atalım bu anlayışı geriletmek demek, özgürlükler anlamında güçlü bir adım atmak demektir. Barış var etmek anlamında büyük bir hamledir o zaman tecrit de kırılır bütün yoldaşlarımız da özgür kalır. Demokrasi cephesinin halkımızın beklentilerine gereken cevabı vereceğiz. Bu da bizim sözümüzdür. AKP-MHP ittifakını geriletecek hamlelerden kendimizi sakınmayacağız. Bu fedakarlığı yapacağız, herkesin yüreği ferah olsun. Bu fedakarlık bizi de büyütecektir. Batıda atacağımız adımlar Kürdistan’ı da güçlendirecektir. Kürdistan’dan kayyumları kovmak Türkiye’nin batısına da demokrasi getirecektir. HDP Türkiye'nin köprüsüdür, bu köprü barış ve demokrasi köprüsüdür. İnanıyorum ki 31 Mart’tan sonra çok daha aydınlık bir ülkeye uyanacağız. 24 Haziran seçimlerinde her yerde söylediğimiz gibi “dost ve düşman bilsin ki biz kazanacağız mutlaka kazanacağız.”
Editör: Haber Merkezi