DİYARBAKIR- ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ SÖYLEYİŞ; TGS-Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Gökhan Durmuş  Gazeteci  Hatice Bozkoç-Hamza ÖZKAN’nın sorularını yanıtladı.

Görüntünün olası içeriği: 18 kişi, Yenigün Diyarbakır, Bekir Güneş, Mahmut Oral ve Barış-Med Hamza Özkan dahil, gülümseyen insanlar, ayakta duran insanlar ve iç mekan

Gökhan Durmuş’u herkes demokrat bir gazeteci ve sendikacı olarak zaten tanıyor ama biz bir de sizden dinlemek istiyoruz Gökhan Durmuş kimdir, hayata nasıl bakıyor, kendini hayatın neresinde görüyor?

2002 yılında Evrensel Gazetesinde muhabir olarak başladım meslek hayatıma. Mesleğe başladığım günden beri hep işçi sınıfı hareketini, sendikaları takip ettim. Muhabirlik yıllarımda zaman zaman ekonomi haberleri de yaptım. İşçi sınıfının örgütlü gücüne hep inandım, hala da inanıyorum. Türkiye’yi değiştirecek ve eşit, adil, yaşanabilir bir ülke yapacak olan işçi sınıfının örgütlü mücadelesidir. Sendikal hayata girişim de bu fikirlerle başladı. Basın özgürlüğünün olduğu, sendikal haklara saygı gösterilen bir sektör yaratmak için TGS çatısı altında gazeteciler olarak yaklaşık 10 yıldır mücadele ediyoruz. Ben de bu iyi niyetli mücadelenin sadece küçük bir parçasıyım. Bugün üstlendiğim genel başkanlık görevini layıkıyla yapmaya çalışıyorum.

 

Son yıllarda basın üzerindeki baskılar daha da arttı. Türkiye nereden nereye ve nasıl geldi; bir gazeteci ve sendikacı olarak tarihsel belleğiniz bu konuda bize neler söyleyebilir?

Gazeteciler, tarihimiz boyunca hep hedef olan bir kesim oldu. Osmanlı zamanında da Cumhuriyet’in ilanından sonra da. Geçmişimize baktığımızda 68 meslektaşımızın öldürüldüğünü görüyoruz. Tutuklama, yargılanma sayılarını tutmak o kadar zor ki. Ak Parti iktidara gelene kadar hedef olsalar da gazetecilik itibarı ve ağırlığı olan bir meslek grubuydu. Ak Partinin 2006 yılından itibaren medya sektörüne yönelik politikaları sektörde birçok şeyi değiştirdi. Medya sahipliği değişti öncelikle, iktidara yakın patronlar medyayı kontrol etmeye başladı. Gazetecilerin itibarı yok edildi. İş güvencesi, sendika hakkı ortadan kaldırıldı. Bu yıkım ülkede demokrasi ve hukuku da yok etti.

 

 Türkiye’nin demokrasi açısından birçok karanlık dönemi oldu. Sizce, şu anda demokrasi adına en karanlık dönemi yaşıyoruz diyebilir miyiz? Türkiye’de bunca yıl yaşamış bir gazeteci ve sendikacı olarak, Türkiye’nin demokrasi yolculuğu umut vadediyor mu sizce?

Türkiye benzer yıkımları daha önce de gördü. Demokrat Parti dönemi, 12 Eylül darbesi gibi demokrasiyi ortadan kaldıran dönemler oldu. Fakat devlet kültürü hep devam etti. Bu dönem asıl olarak demokrasi ile birlikte devlet kültürü de yok edildi. Her şey bir kişiye bağlandı. En küçük sorunun çözümü için bile inisiyatif alamayan bir bürokrat yapısı ortaya çıktı.

Umut var mı, tabii ki var. Değişime, değiştirmeye inanan birisi olarak Türkiye’nin eskisinden daha güzel günleri olacağına inancım tam. Bizler de bu güzel günlerin hizmetkârlarıyız.

 

Pek çok gazeteci şu anda demir parmaklıklar ardında, zaman zaman yaptığınız açıklamalarınızda bu durumun sizin ruhunuza yansımalarını okuyoruz. Bir gazeteci bu durumdaki bir arkadaşını haber yapmak durumunda kalırsa ne hisseder? Siz bu olanlar karşısında ne hissediyorsunuz ve hangi kaygılarınızla başa çıkmaya çalışıyorsunuz?

Benim sektörde mücadele başladığım günden bugüne iki kritik dönem var gazetecilerin tutuklanması konusunda. Birincisi 2010 KCK, Ergenekon dönemi, ikincisi 2015 darbe girişimi sonrası. 2010 döneminde gazeteciler arasında dayanışma daha güçlüydü. Tepkiler daha kitlesel olabiliyordu. Ancak 2015 sonrası yaratılan korku ikliminin de etkisiyle tepki gösterilemez hale geldi. Beni en çok üzen bu süreç oldu. Cezaevlerindeki gazetecilerle politik olarak fikirlerim hiç uyuşmadı. Ancak gazetecilerin fikirlerinden dolayı cezaevlerine atılmasını da hiç kabullenemedim. Bunun için hiç kimsenin siyasi düşüncesine bakmadan elimden geldiği kadar özgürlüklerini savundum.

 

  Türkiye’de sendika ve gazetecilik yaptığınız günden bugüne basın özgürlüğü nasıl bir seyir izledi, şu anda basın özgürlüğü ne durumda sizce?

Her geçen gün basın özgürlüğünde geriye doğru giden bir seyir izliyoruz. Artık yok denecek bir boyutta basın özgürlüğü.

Görüntünün olası içeriği: 5 kişi, Bekir Güneş ve Barış-Med Hamza Özkan dahil, oturan insanlar ve iç mekan

TGS sizin için nasıl bir anlam taşıyor ve Türkiye’de TGS’li olmak size neler hissettiriyor, hangi zorlukları göğüslemek zorunda kalıyorsunuz?



Medya, toplumları en hızlı dönüştürecek güçlerden biridir. İktidarlar o yüzden bu gücü ellerinde tutmak isterler. Örgütlü, iş güvenceli bir gazeteci topluluğu yaratabilirsek ülkenin demokrasine, sınıf mücadelesine sunulabilecek en büyük katkı bu olur. TGS’nin önemi asıl olarak buradan geliyor. Güçlü bir TGS yaratılırsa ülkede demokrasi de, iktidardan bağımsız hukuk sistemi de, insan hakları da geri gelecektir.

Elbette bu kadar önemli bir sektörde faaliyet yürüten bir sendikanın başkanı olmanın zorlukları var. Ancak bu zorluklar bizim inancımızı ortadan kaldırmıyor.

Zaman ayırıp, sorularımıza yanıt verdiğiniz için Ötekilerin Gündemi olarak teşekkür ediyoruz…
Editör: Haber Merkezi