“Sadece konuştuklarınızdan değil, sustuklarınızdan da sorumlusunuz...”
“Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın...”

Bu telkine yenik düşerek yetiştirilmiş bir bireyden, haksızlığı gördüğünde refleks beklemek büyük yanılgı olur.

Sırf kendi varlığını sürdürmek üzerine kurgulanmış yaşamlara odaklanılmış bir ülkede, başkasının yerine verilmiş tepkiler de bu nedenle pek sevilmezken, itirazlarda hep aynı sözcükle karşı durulur “Avukatı mısın?’”

Tam da bu nedenle girişteki sözü çok anlamlı bulurum. “Sadece konuştuklarınızdan değil, sustuklarınızdan da sorumlusunuz...”

***

Bir düğün mevsimi daha başladı. Kurulan her evlilik, düğünle taçlandırılıp nikah masasında başlarken ilk akit, benzer seremonilere tanıklık ediyoruz. “İyi günde kötü günde, hastalıkta sağlıkta...”

Sonrası tüm iyi ve kötü zamanları birlikte, omuz omuza göğüslemeye dayalı sürüyor. Oysa gerçekte istisnaların kaideye bi-faydasız hallerini dikkate almazsak, hiç de öyle olmuyor. İlk çekip giden, çoğunlukla bu akitle birlikte yola çıkılanlar oluyor.

Kendisi kirlenmiş ve kirleterek yol alanların büyük çoğunluğu oluşturduğu bu ‘mal da yalan, mülk de yalan, var biraz da sen oyalan’ ile durumu özetlenen dünyada, ülkenin durumu da dizilerinden minvalli.

Zaman zaman anneme eşlik ederken, bir yerlerinden yakaladığım bu ülkem dizilerinden sonra, bir süre haliyle merakıma yenilip ‘ne oldu acaba’ derken, bir kaç bölüme sığabilen seyretmelerim sırasında, her dizinin içindeki kötü karakterlerin iyileri kendileriyle çektikleri diplerde, yanıbaşında aile fertlerinin dahi döndürdüğü entrikaların sarmalında, bu kadar çabuk biten evlilikleri niyeyse artık olağan bulduğumu fark ediyorum.

Birlikte yola düşülürken, tanıdıklarına dair kurulan olumsuz sözcüklerde ‘o asla bunu yapmaz. Ben tanıyorum. Ya da ona bunu mal edemezsiniz’ diyecek kadar cesur, karakterli, onurlu ve erdemli insanlar düşmediyse yamacınıza, daralmışlık da katmerleniyor.

Evlilik, tüm bu hasarlı ilişkilerin orta yerinde kurulduysa, sürmemesi de normal değil mi?

Tunceli, bu konuda çokça eleştirilir oldu. TÜİK de öyle diyor ya hani, ‘geç evlenip çabuk boşanır haller’ şehrin ‘EN’leriymiş.

Yurdum insanının halleri, uzun yıllar izlediği ‘o karlı gecede’ onlarca şeyin yaşandığı, entrika, yalan, aldatma, “kimin eli kimin cebinde” deyimine denk Brezilya dizileri sonrası mı oldu acaba?

Yoksa, 624 yıllık Osmanlı’nın saray haremlerinde kadın entrikalarının tahtı ele geçirmek için erkek kombinasyonlu gerçekçi dünyasının genlerimizdeki tezahürü mü?

Duyduklarını tartmadan edilen recm, bunu da dinin bir yerine monte ederek çalışılan kadın acılarının nedeni de mutlaka o sorgulamayan tavrın yansımasıdır. ‘O yapmaz’ diyen cevvalliğe erişmemiş, bir kez olsun sevdiklerinin yanında dimdik durabilen kadın-erkek farketmez bir kararlılık olmadığı sürece, varsın Türkiye İstatistik Kurumu geç evlenmeyi suç saysın ve kötü ‘EN’lesin.

***

Kirlenmişlerin elinin kiriyle hayli kirlettiği, zamanını çirkefliğini kusmaya vesile kıldığı bir seçimi daha geride bıraktık. Yaklaşık 8 ay sonra gelecek bir başka seçime kadar kirleri elinde beklemeli hallerde, tam da bu noktada kapalı kapılar ardında anlaşılan çok karşı durulmuş (!) bazılarına...? Ancak aleni söylenmesi gerekenler, haniyse beden duvarlarına çarpmış.

İşte seçimler, evlilikler, yaşanılan zorluklar, kötü günler...Tüm bunlar iyi günler kadar hatırlı insanları yanıbaşınıza düşürmeyebilir. Aslolan ve buruklukla damıttığınız tecrübelerden çıkarsamalarınız hiç de yabana atılacak gibi de değil aslında.

Mesela;  kişilik, karakter, ahlak ve edep kırılması yaşayanların, yalanlarıyla, bir tek cümlesi doğru olmayanların saldırısına maruz kaldığınızda, çevrenize iyi bakın ‘Fer’i gitmiş, itliğinden mütenasip insanların bu yalanlarına, riyalarına, bir gün dediğini öteki gün aynı sayfadan çeviren düzenbazlıklarına, edepsizliklerine kimler DUR demiş, geçmişteki övgülerine hala devam etmişse onlarla evlilik akdine birlikte imza atın.

Çünkü, dürüstlük zor zenaat, haniyse herkeste de bulunmuyor. O nedenle yanıbaşınızdaki çirkeflere iyi bakın, zira bir gün bundan mutlak sizde nasibinizi (!) alacaksınız demektir.

Siyasette Tuncelili Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaşadığı da bunun tezahürü. Dünün yakınındaki iyisi, şimdinin tahttan indirme havarisi…?

O nedenle bir insanı en iyi eleştiri cümleleri kurduğu sırada tanırsınız.

Çirkefse, bilmelisiniz ki bir gün ters düşerseniz sizde pekala fazlasıyla bundan nasibinizi alacaksınız…

Evliliğe uyarlarsanız, onda da tanımaya; önce eleştirdiklerine dair kurduğu cümlelerinden başlayın. Yoksa, ‘iyi günde, kötü günde’ cümlesine o gün laf olsun “EVET”iyle yanıt verenlerin ilk terk edenler olması hiç de şaşırtıcı olmaz..

Seçim ve evlilik belki insanları tanımaya vesile…

Derim ki ben; tam da yaz gelip evlilik kapıyı çaldıysa, insan olamamışlara yar da olmayın gitsin. Nasılsa, yoklukları varlıklarından daha keyifli değil.

Hüsniye KARAKOYUN/Tunceli EMEK Gazetesi
Editör: Haber Merkezi