Türkiye’nin kurtuluşu olarak sunulan bor madenlerinin şirketlere devir hazırlıkları sürüyor. Maden sahalarının genişletilmesiyle birlikte doğal yaşamın ciddi zararlar göreceği ise gündeme hiç getirilmiyor

Uzun yıllardır Türkiye’nin ekonomik bağlamda kurtuluşu olarak sunulan ‘Bor Madeni’ tartışmalarında her türden madenin aynı zamanda doğal yaşamın yıkımı olduğu hiç ele alınmıyor. Çevrecilik üzerine birçok çıkışı olan AKP’nin bu söylemi ne kadar içi boş bir söylemse, bor madeninin Türkiye’ye zenginlik getireceği o kadar boş bir vaat. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, ‘Yeni Bor Stratejisi Tanıtımı ve Teknoloji Transferi Mutabakatı İmza Töreni’nde konuştu. İki firma ile protokol imzalanacağını açıklayan Bakan Albayrak, “Bununla yüksek teknoloji bor karbür tesisini kuruyoruz” dedi. Albayrak, Eti Maden ve dünyanın bor teknolojileri alanında en büyük firmalarından birisi olan Çinli Dalian Jinma işbirliğini hedeflerinin en büyük ayaklarından biri olduğunu belirtti.

Bor madenleri özelleşecek

Türkiye’de bor madenlerini üreten ve işleyen Eti Maden geçtiğimiz yıl kurulan Varlık Fonu’na devredildi. CHP Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın, Eti Maden’in devrinin, yurtdışı fonlarından alınacak krediler için teminat gösterilebileceği ve bu noktada krediyi veren kuruluşlar tarafından madene el konulabileceğini belirten açıklamalar yapmıştı. Kırka, Bigadiç, Kestelek ve Emet önemli bor madeni yataklarının bulunduğu merkezler olarak biliniyor. Yasalarda bor madenlerinin özelleştirilemeyeceğine yönelik maddelerde değişiklikler yapılarak özelleştirilmesi için zemin hazırlandı. Türk Mimar ve Mühendisler Birliği, Türk Enerji Sen ve KESK’e bağlı ESM, Eti Maden İşletmeleri’nin Varlık Fonu’na devredilmesine tepki göstermişti. Kurumlar tarafından yapılan ortak açıklamada, devrin bor madenlerinin özelleştirilmesi için yeni ve gizli bir formül olduğuna dikkat çekildi. Yabancı şirketlerin Türkiye’de sahip oldukları maden alanının 150 bin kilometrekare alanı aştığı biliniyor. Bu alan ise Türkiye yüzölçümü’nün yüzde 19’una tekabül ediyor.

Niyet açıkça ortada

08.10.2014 tarihli ve 29139 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Orta Vadeli Program” (2015-2017) kapsamında dönemin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in basın yayın kuruluşlarına yaptığı açıklamalarda, Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne ait olan Sülfirikasit ve Borikasit fabrikalarının özelleştirileceğini ifade etmişti. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca hazırlanan ve Bakanlar Kurulu tarafından imzalanarak 5 Mart 2012 tarihinde Başbakanlığa iletilen “Bor Tuzları, Trona ve Asfaltit Madenleri ile Nükleer Enerji Hammaddelerinin İşletilmesini, Linyit ve Demir Sahalarının Bazılarının İadesini Düzenleyen Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” dönemin Başbakanı Erdoğan’ın imzasıyla, 20 Mart 2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na gönderilmişti. Tasarıda mevcut kanunun 2. maddesine eklenen ve komisyonda kabul edilen bir fıkrasında taşeronlaştırmanın önü açılırken, bu adımdan sonra tamamen özelleştirilmesinin gündeme geleceği belirtiliyordu.

Madenlere savaş süsü!

Geçtiğimiz günlerde tarım arazilerini de satılığa çıkaran AKP hükümetinin ekonomik olarak ayakta durabilmek ve borç ödemlerini yapabilmek amacıyla özelleştirmeden başka bir projesinin olmadığını iktisatçılarca belirtiliyor. Enerji Bakanı Albayrak, Çinli şirketle ortaklık protokol töreninde borun savunma sanayisi için önemine değindi. Albayrak, “Bor karbür, savunma sanayiimizin geliştirilmesi ve yerlilik oranımızın artırılması anlamında da çok kritik bir önem taşıyor. Dışa bağımlılık azalacak. Bazen parasını veriyorsunuz alamıyorsunuz. Bor karbür yüksek ısıya dayanma özelliğiyle savunma sanayiimizin daha da güçlenmesine katkı sağlayacak. Helikopterler, uçaklar, hafif zırhlı araçlar, roketler, JÖH’lerimizin PÖH’lerimizin kullanacağı yelekler, savunma sanayiimiz çok farklı bir lige çıkacak” dedi.

Madenler doğayı yok etti

Bir Kızılderili atasözü yaşadığımız süreci özetler nitelikte: “Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.” Son yıllarda dünya üzerinde bir ekolojik kriz yaşanıyor. Krizi yaratan ekolojik yıkım; soluduğumuz hava da, içtiğimiz su da, besin sağlayıcımız toprak da, yeryüzünü paylaştığımız tüm canlılar ve tüm bunların bütününü oluşturan insanın da parçası olduğu ekosistem üzerinde sürüyor. Tüm ‘değerli’ madenlerin yer altında kalması, yer üstünde yaşamın var olabilmesine olanak tanıması açısından paha biçilmez.

KAYNAK YENİ YAŞAM GAZETESİ EKOLOJİ SERVİSİ




Editör: Haber Merkezi