Bincan Sineması sınır kasabası Şenyurt’un eğlence ve ‘sosyalleşme’ mekanıydı. Televizyona karşı uzun zaman direndi. Ama zaman değişiyordu, televizyon her eve girmeye başlamıştı. Herkes Bincan Sineması’nı ve sahibi Hemedo’yu terk etmişti



Koca tahtayı bisikletin arkasına nasıl monte ederdi? Aradan onca yıl geçti, bunu nasıl yaptığını hâlâ anlayabilmiş değilim. Çocukken bunu merak ettiğimi hatırlamıyorum. Muhtemelen “Hemedo’dur, yapar” diye düşünüp üstünde durmamışımdır. Hemedo (Mehmet Bincan) becerikli bir insandı çünkü, elinden her iş gelen insanlardan.



Bisikletin arkasına monte edilen koca tahtada genellikle iki film afişi olurdu. Bisikletin ön tarafına, gidona ise bir hoparlör monte edilmiş olurdu. Hemedo gelişini bu hoparlör ile duyururdu. “İki film birden… Bincan Sineması’nda…”



Başka sinema yoktu kasabada ama yine de Bincan Sineması’nı vurgulardı. Filmin başrol oyuncularını ve konularını da özetlerdi. “Başrollerde Cüneyt Arkın ve Filiz Akın…. Aşk, avantür, macera… Bincan Sineması’nda.”



Çarşı tarafından gelen Hemedo’yu köyün girişinde karşılar ve peşine düşerdik. Belki bisikletin arka tarafına monte ettiği tahtanın ağırlığından belki de afişleri herkes görebilsin diye ağır ilerlerdi Hemedo. Afişlere bakar, filmin konusunu, Cüneyt Arkın’ın filmin sonunda ölüp ölmeyeceğini, arada gülüp gülmeyeceğimizi afişlerden öğrenmeye çalışırdık. Erol Taş varsa afişte büyük kötülükler yapacaktı mesela. Ama Hulusi Kentmen, Münir Özkul ya da Sami Hazinses varsa güleceğimiz de kesindi.







Vakit genellikle akşamüstü olurdu. Sinema parası bulmak için birkaç saatimiz olurdu. Birkaç saat, sinemaya gitme hayaliyle, sinema için para bulma gerilimiyle geçerdi.



Filmin sonunda, filmi birlikte izlemiş bütün arkadaşlar, genellikle bir ağızdan filmi birbirimize anlatırdık. Eve dönüş yolunda, hızımızı alamamışsak, filmdeki uçan tekmeleri, taklaları da gösterirdik birbirimize.



BİNCAN SİNEMASI’INDA İÇİLEN GAZOZ



Bincan Sineması Ebdê Elikê’nindi. Ebdê Elîkê nereliydi? Dirbêsî’ye (Şenyurt’a) nereden gelmişti? Bir ara Suriye’den geldiğini ve Şarabi olduğunu duymuş olmalıyım, aklımda öyle kalmış. Ama doğrusu nereden geldiği, Arap mı, Kürt mü, Şarabi mi olduğunun hiç önemi olmadı. Ne çocukluğumda ne de şimdi.



Sinema sevgim Bincan Sineması ile başlamış olmalı. Başka nasıl olacaktı? Ne başka bir sinema vardı o zamanlar ne de televizyon…



Hemedo’nun (Mehmet Bincan) gençlik yılları…







Bincan Sineması kerpiçten, tek katlı bir binaydı. Koltuk yerine kahvelerdeki tahta sandalyeler vardı. Kafasına esen sandalyelerin yerini değiştirmesin diye sandalyeler birbirine çivilenmişti. Ama zaten pek yer değiştirmeye gerek duyulmazdı çünkü kerpiçten de olsa amfi gibi hazırlanmıştı sinemanın içi.



Bir de yazlık kısmı vardı Bincan Sineması’nın. Yaz geceleri o zaman daha mı güzeldi? Ayçekirdekleri daha mı lezzetliydi? Bincan Sineması’nda içtiğim gazozun tadına bir daha hiç rastlamadım.



Sinemanın yan tarafında Ebdê Elîkê’nin bir de dükkanı vardı. Son yıllarında sinemayı oğulları Hıdır ve Hemedo’ya bırakmıştı. İçtiğim ilk içkiyi, şarabı bu dükkandan almıştım. Yaz günüydü, küçüktüm ve şaraptan mı yoksa sıcaktan mı başım dönmüştü, hâlâ karar vermiş değilim.



İKİ FİLM BİRDEN GÜNLERİ



“Sanat filmi” izlediğimi hatırlamıyorum Bincan Sineması’nda. Yabancı film de pek gelmezdi. Varsa yoksa Yeşilçam filmleri. Yeşilçam filmlerine düşkünlüğüm de o günlerden kalmış olmalı.



Hemedo filmleri her hafta Diyarbakır’dan getirirdi. Haftada 3 belki 4 yeni film izlerdik. Şöyle bir yöntemi vardı: Önce tek bir film gösterirdi. Filmin tutulmasına bağlı olarak birkaç gün sürerdi bu tek film gösterimi. Sonra bir başka film afişteki yerini alırdı. En sonunda daha önce izlediğimiz iki filmi birden gösterirdi. Hiçbirimiz iki film birden gününe kadar beklemezdik. Önceden izlediğimiz filmleri, bir de iki film birden gününde izlerdik.



KADINLAR MATİNESİNDE SANSÜR



Kadınlar için haftada bir gün sinemanın kapısı açık olurdu. Kadınlar matinesinde tahmin edilebileceği gibi romantik Yeşilçam filmleri gösterilirdi.

Kadınlar matinesinin olduğu günler de gitmek isterdim sinemaya. Çok büyük değildim ama Hemedo beni içeri almaya cesaret edemezdi. Çünkü kadınların kocaları, babaları asla istemiyordu erkeklerin de sinemaya alınmasını.



Yine de arada bir beni ve bir iki kişiyi daha içeri alırdı. Bizi kadınların arasında oturtmazdı elbette. Film makinesinin bulunduğu kabinde birlikte izlerdik filmi.



Film romantik de olsa bazı öpüşme sahneleri de olurdu. Hemedo filmi ezbere bilirdi, kadınla adam tam öpüşecekler, araya katladığı afişi koyardı. Kadınlar bir ağızdan bağırırdı Hemedo’ya, sahneyi kapatmasın diye. Hemedo, “Kocaları öpüşme sahnesi gösterme diyor, bunlar da bana bağırıyor” diye söylenirdi. Her öpüşme sahnesinde iki arada kalırdı



KASABAYA TELEVİZYON GELDİ



Kasabaya televizyon önce Yeşilçam Kıraathanesi’ne geldi. Televizyonun iki günde bir yayın yaptığı günler… Yeşilçam Kıraathanesi’nin sahibi Ahmet, televizyonun yayın yaptığı günlerde masaları kaldırır, sandalyeleri sinema salonundaki gibi yan yana dizerdi. Acayip bir rekabet başlamıştı Bincan Sineması ile Yeşilçam Kıraathanesi arasında.



Hemedo yine filmlerin tanıtımını bisikletiyle yapıyordu. Gişeyi açtığı saatlerde plaktan yine Yeşilçam filmlerinden bildiğimiz şarkılar çalarak müşteri çağırıyordu. Ama herkes terk etmişti Bincan Sineması’nı.



EROTİK FİLMLER, ARABESK FİLMLER



Ama televizyonda erotik filmler ile arabesk şarkıcıların filmleri gösterilmiyordu. Hemedo bunu bir fırsata çevirdi. Yeşilçam Kıraathanesi ile bir süre bu filmlerle rekabet etti.



Bu sırada insanları sinemaya çekmenin bir başka yolunu buldu. Daha kimse klip nedir bilmeden Hemedo, şarkıcıların filmlerinden şarkılı bölümleri kesip birbirine eklemeye başladı. Tek film günlerinde, afişin yanında üzerinde “Bir makara parça” yazılı kağıt olurdu. Bir parça makarada Müslüm Gürses, Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur peş peşe şarkı söylüyorlardı. Yeşilçam’ın keşfettiği “Komedi ” türündeki filmlerden de parçalar kesip bir makarada toplardı. Bu nedenle bazı günler, belki elinde yeni film olmadığı için, afiş astığı tahtada, “iki makara parça” yazılı bir kağıt bulunurdu.



Sonra televizyon her eve girmeye başladı. Sonra 12 Eylül darbesi oldu. Sonra Bincan Sineması yıkıldı. Hemedo film göstermek için direndi, küçük bir yer kiraladı. Pek müşterisi olmasa da sinemanın kapısına afişler asmaya devam etti.



12 Eylül’ün ilk yıllarıydı. Yılmaz Güney’in “Ağıt” filmini göstermeye kalktı. Hemen karakoldan çağrıldı, “kulağı çekildi”. Erotik film parçaları neyse de Yılmaz Güney filmi göstermek de ne oluyordu.



HEMEDO ÖLDÜ, AFİŞLER YIRTILDI



Hemedo (Mehmet Bincan)







Sonunda sinemanın kapısına kilidi vurmak zorunda kaldı. Elektrik tamirat işleri yaptı bir süre. Oğlu Ömer (Ömercik’ten esinlenmişti) ve kızı Ayşe (Ayşecik’ten esinlenmişti) büyümüş, başka şehirlerde yaşamaya başlamışlardı.



Hemedo yaşlanmıştı. Çipil gözleri iyice görmez olmuş, yürümek için bastonla yürümek zorunda kalmıştı. Antalya’ya, çocuklarının yanına gitti. Son yıllarını orada geçirdi.



O filmler, o afişler, makaralarca parçalar ne oldu? Bunu hep sorduk birbirimize, sinemayı Bincan Sineması ile tanımış olanlar. Bir gün bulsak o filmleri, toplanıp Bincan Sineması Günü düzenlesek, dedik. Olmadı. Hemedo çok sevdiği ve hasretini çektiği Şenyurt’tan çok uzakta öldü.



Hemedo’nun ölümüyle ilk kez Bincan Sineması’nın tabelası söküldü, afişler yırtıldı, sandalyeler darmadağın oldu sanki. Hemedo ölünce, Bincan Sineması’na veda etme zamanı da geldi.
Editör: Haber Merkezi