DİYARBAKIR-ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ: 15’inci sayısında “Demografya” dosyası ile okurların karşısına çıkan Jineolojî dergisinin yazarlarından Ezgi Çelik, “Doğum doğal seyrinde devam eden bir durumken daha sonra dinlerin, kapitalist sistemin, sanayi devriminin, dünya savaşlarının devreye girmesiyle kadın bedeni üzerinde oynanan oyunlar sahneye girdi. Şu anda birçok ülkenin kendine özel demografik planlamaları kadın bedeni üzerinden gerçekleşiyor” dedi.


Rengin Azizoğlu'nun JIN JEWS'ten yer alan haberine göre; Her sayısında farklı bir dosya konusu ile çıkan Jineolojî dergisi 15’inci sayısı “Demografya” dosyası ile okuyucuyla buluştu. İktidarların demografya politikalarını kadın aklında ve bedeninde uygulamaya başlamasının ve toplumu dalga dalga etkisi altına almasının arkasındaki eril zihniyet yapılanmalarını çözümlemeye ve nüfusun kadın eksenli ele alınışının mümkün olduğu alternatiflerinin tartışmaya açıldığı derginin son sayısında “Demosa ve kadına karşı demografya mı? Demos ve kadın eksenli demografya mı? Yani halksız, toplumsuz ve kadınsız bir demografya mı yoksa kadın eksenli, bütün yaşamı etik ve özgürlükçü bir ilişkisellik içinde gören bir demografya mı?” soruları çerçevesinde demografya tartışılıyor.


Kapitalizmin kendisini cinsel politikalarla sürdürmesi ve demografya arasındaki bağı, iktidarların nüfus politikalarını ve kadınların buna karşı aldığı özsavunma örneklerini Jineolojî dergisi yazarı Ezgi Çelik ile konuştuk.


‘Kapitalist sistemde kadın kuluçka makinasına dönüştürülüyor’


Bu sayıda demografyanın konu edilmesinin sebebi olarak, “kapitalist sistemin demografya ile kadın bedeni üzerinde oluşturmaya çalıştığı algı ve yaptığı müdahaleleri” gösteren Ezgi, kapitalist sistemde kadının ya kuluçka makinasına dönüştürüldüğünü ya da doğum kontrol yöntemleriyle vahşi şekilde doğumunun durdurulmaya çalışıldığını söyledi. Ezgi, “Kadının bedeni ve doğurganlığı üzerindeki kapitalizm müdahalelerini işlemeyi önemli buluyoruz. Demografyayı ele alırken sistemin bize vermiş olduğu tüm bilgiler üzerinden ele alıyoruz. Kadından, doğurmaktan, anne olmaktan, çocuktan, ekolojiden, ekonomiden bağımsız demografyayı ele alamayız. Bizim burada yaratabileceğimiz bir alternatifin tüm bu bilgiler düzlemini değiştiren, dönüştüren ve o sistemden kapitalist sitemden çıkartan ve doğal toplum nezdinde daha çok ele alan bir yaklaşımda olması gerekiyor. Bu anlamda kadının cinsellikte ve doğumda söz hakkının kendisine verilerek tüm bu verili bilgilerden azade bir şekilde kendi bilgeliğine dayanarak yapılması gerektiğini düşünüyoruz” ifadelerini kullandı.


‘Demografyayı ele alırken 9 bin yılda 9 katmana iniyoruz’


Derginin içeriğinde birçok yazarın olduğunu kaydeden Ezgi, cinsel politikalar birimi olarak kendilerinin de kapitalist düzende demografyayı ele aldıkları bir yazı yazdıklarını belirtti. Ezgi, “Diğer ülkelerdeki kadınların doğum politikaları ile ilgili deneyimlerine ilişkin yazılar var. Annelik atölyesinde kadın arkadaşların çocuğa ve anneliğe bakış açılarını tartıştıkları bir yazı var. Demografyayı hem feminist kadın bakış açılarıyla hem de annelerin yaklaşımlarıyla geniş çerçeve ile ele aldığımız bir sayı oldu. Biz birim olarak kendi yazımız üzerine yoğunlaşırken 10-15 kaynak üzerinden araştırmalar yaptık. Ek olarak makale taramaları gerçekleştirdik. Çünkü biz demografyayı ele alırken 9 bin yılda 9 katmana iniyoruz. Bir arkeolojik çalışma yürütüyoruz. Bu çalışmayı yürütürken dünyayı genel olarak ele almaya çalıştık. Feminizme bakarken bir taraftan da Orta Avrupa’da Heretik Hareketi’ne yaklaşmaya çalıştık. Bundan kaynaklı yazıyı oluştururken çok yönlü ve derinlikli bir çalışma oldu. Biz yazarak açığa çıkan bilgiyi kalıcılaştırıyoruz” şeklinde konuştu.


‘Biz doğamız gereği köle olarak doğmuş olamayız’


Yararlanılan kaynakların çoğunun eril sistemin yazdığı yanlı kaynaklar olduğuna dikkat çeken Ezgi,  kadın mücadelesine dayatılanın da bu kaynaklarda üretilenler olduğunu söyledi. Kaynaklarda dünyanın varoluşundan beri erkek gücü altında olunduğunun belirtildiğini ifade eden Ezgi, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bize de bu inandırılmak isteniyor ve mücadelemizin kırılması hedefleniyor. Biz biliyoruz ki tarih bizim kökenlerimizdir, bizi biz yapan şeydir. Biz doğamız gereği köle olarak doğmuş olamayız. Sürekli doğurmak zorunda olanlar olamayız. Buna karşı söyleyecek sözümüzün olması gerekmektedir. Tarihimizi bilmediğimiz taktirde sistemin bize dayattığı boyunduruğu kabul etmemiz gerekir. Oysa bizim buna karşı söyleyecek bir sözümüzün olması gerekiyor. Demografyayı da incelerken ‘Doğal toplumda, Ana Tanrıça kültüründe doğum nasıldı? Doğumun kutsaliyeti ne durumdaydı?’ diye sorduk. O dönemlerde görüyoruz doğum doğal seyrinde devam eden bir durumken daha sonra dinlerin, kapitalist sistemin, sanayi devriminin, dünya savaşlarının devreye girmesiyle kadın bedeni üzerinde oynanan oyunlar sahneye girdi. Kadının ucuz iş gücü olabilmesi için daha çok çocuk doğurması, kadına köle olarak bakılmasından kaynaklı doğumun engellenmesi ya da kadınların özsavunma olarak doğum yapmamaları, savaşlara asker yetiştirme olarak kadın bedenlerinin doğuma yatırılması görülüyor. Birçok ülkenin kendine özel demografik planlamaları kadın bedeni üzerinden gerçekleşiyor.”


‘Kampanyalarla kadınlar seslerini duyurmaya çalışmışlardır’


İktidarların kendi varlığını devam ettirmek için tüm bilimleri kendi bakış açısıyla yaymaya çalıştığını vurgulayan Ezgi, nüfus politikalarının da bunlardan biri olduğunu belirtti. Ezgi, demografyanın bir kültür olduğuna dikkat çekerken, “Sistemler insanları madde olarak değerlendirir. Fabrikaya ucuz iş gücü olarak bakar. Kişileri asimile edilecek bir birey olarak bakar. Göç politikaları üzerinden rant elde edecek birey olarak yaklaşır. Bugün Suriye halkının yaşadığı durum bir ranttır. Bu durum karşısında kadın mücadelesi daima kendi sözünü söylemek istemiştir. Filistin’de cezaevinde bulunan tutsaklardan sperm kaçırılarak kadınların döllenmesi sağlanmıştır. Bazı feministler karar alarak doğurmayı reddetmiştir. Aynı zamanda özsavunma olarak Kürt kadınları doğum yapmışlardır. Savaş ortamında büyüyen birçok insan geleceğe bir şey taşıma kaygısıyla doğum yapıyor. Bunu da kendilerinin özsavunması olarak gösteriyorlar. Bu da diğer bir mücadele yöntemi olarak karşımıza çıkıyor. Afrika kıtasında köleleştirilen siyahi kadınlar ‘Ben köleyim ve dünyaya getireceğim çocuk da köle olacaktır’ diye düşünerek dünyaya bir köle daha getirmeyi reddetmiştir. Bu kararlar gibi çeşitli kampanyalar da var. ‘Kadınız kimsenin namusu değiliz’, ‘Namusumuz özgürlüğümüzdür’ gibi kampanyalarla kadınlar seslerini duyurmaya çalışmışlardır” diye konuştu.


‘Kadınları yolculuğumuza davet ediyoruz’


Ezgi son olarak şunları kaydetti: “Atölyelerde farklı kadınlarla bir araya gelerek tartışma yürütüyoruz. Özellikle annelik konusunda bakış açılarının ne olduğu bizim açımızdan önemliydi. Bencil bir yaklaşımdan çıkıp topluma mal etme, anneliği kutsallaştırma, cinselliği yaşama durumları üzerinden deneyimlerimizi paylaşmak bizim için çok kıymetli. Farklı kadınlarla, fikirlerle buluşmak bizi daha fazla ileriye atmakta. Demografya sayısını tartışırken de bu düzlemde tartıştık. Tarihi araştırmak, bilmek kadınlar açısından çok önemli. Bu bağlamda kendi köklerimize ulaşmak bizim açımızdan çok kıymetli. Kadınları da bu yolculuğa davet ediyoruz. Aynı zamanda tüm kadınlara dergiyi okumalarını tavsiye ediyorum.”


Yeni dosya konusu 'Demokratik komünal ekonomi'


Jineolojî dergisi, 2020 Ocak ayında yeni sayısında yeni bir dosya konusuyla okurlarının karşısına çıkacak. 16'ncı sayının dosya konusu "Demokratik komünal ekonomi". Kadınlar bu sayıda "Ekonomi nedir? Kavramsal ve kuramsal olarak neyi ifade etmektedir?", "Ekonomi teorileri, bu teorilerde kadın emeğine yaklaşım", "Ekonominin tarihsel serüveni", "Ekonomi tarihi içerisinde kadının rolü", "Kapitalist sistemin ekonomiye yaklaşımı" ve "Alternatif ekonomi deneyimleri ve günümüzde var olan ekonomi modelleri" başlıkları altında tartışmalarını sürdürecek.

Editör: Haber Merkezi