İSTANBUL- ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ RÖPORTAJ; Türkiye Barış Meclis Aktivisti Hakan TAHMAZ Genel Yayın Yönetmenimiz Hamza ÖZKAN’nın sorularını yanıtladı.
"Bugün Kürtlerin hak mücadelesiyle dayanışmayı, işbirliğini merkezine alan, çoğulcu, cinsiyetçi olmayan demokratik özgürlükçü bir solun inşasının politik zemini bütün bu tecrübelerin doğru analizi yapmak ve enternasyonal bir perspektifle geliştirmek artık kaçınılamaz bir hal aldı." diyerek demokrasiye vurgu yapan Hakan TAHMAZ söyleşisi derinlikli analizleriyle sizlerle...

Söyleşimize sizi daha yakından tanıyarak başlamak istiyoruz, Hakan Tahmaz kimdir?

 Ordu, Ünye doğumluyum. Gençlik yıllarım burada geçti ve 70’lı yıllarda devrimci mücadelede burada yer aldım.  12 Eylül askeri darbesinin mağdurlarından, sanıklarından ve tanıklarındanım. Erzincan 3. Ordu Askeri Mahkemesinde yargıdandım. 1986 Haziran’ında Özal’ın infaz yasasında yaptığı değişiklik sonrası tahliye oldum.

Daha sonra siyasi mücadelemi Kurtuluş Sosyalist Dergisi’nde sürdürdüm. BSP’nin (Birleşik Sosyalist Parti’nin) ve ÖDP’nin (Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nin) kuruluş çalışmalarında ve merkez yönetimlerinde bulundum. Bu solda birlik ve yeniden yapılanma girişimleri başarısızlıkla sonuçlanması nedeniyle 2007 yılında parti yöneticiliğinden, 2009 yılında üyelikten ayrıldım.

Irak’ta Savaşa Hayır Platformu, Küresel BAK gibi sivil toplum inisiyatiflerde çalıştım. 2005 yılının Mart ayında Gencay Gürsoy, Nuray Mert, Tayfun Mater, Osman Kavala ile birlikte 150 imzalı barış bildirisini hazırladık. Bildiriyi başbakana iletmek ve yeniden çatışmasızlığın zeminin oluşmasına katkı sunmak için 10 Haziran 2005 tarihinde 10 imzacıyla birlikte dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile Ankara’da başbakanlıkta görüştük.

Bu görüşme sonrasında barış için oluşan çeşitli yurttaş girişimlerinde daha aktif çalışmaya başladım. 2007 yılında Türkiye Barış Meclisinin kuruluşuna katıldım.  2010 -2015 yıllarında sözcülüğü yürütüm. 2015 yılında Barış Vakfı kuruluş çalışmalarını yürüttüm ve halen barış/çatışma çözümü çalışmasını Barış Vakfında çeşitli ulusal platformlarda sürdürüyorum.

2005 yılından itibaren esas çalışma alanım Kürt sorunu, barış ve çatışma çözümü oldu. Bu konuda yerli ve yabancı çalışmaları imkânlarım ölçüsünde takip ediyor, içinde yer alıyorum.

“Şemdinli’den Ankara’ya Kürt Sorunu” isimli ilk kitabım, 2007 yılında Agaro yayınlarından çıktı.  2009 yılında, BirGün Gazetesi için hazırladığım yazı dizisinde yer alan 31 siyaset ve akademisyenle yaptığım söyleşilerden oluşan “Kürt Sorununda Çözüm Önerileri” isimli kitabım Kalkedon’dan çıktı. 2015 yılında Necmiye Alpay ile birlikte hazırladığımız Barış Açısını Savunmak isimli kitabımız Metris ’ten çıktı.

BirGün ve Gündem gazetelerinde, haftalık BasHaber gazetelerinde ve IMP News internet sitesinde düzenli yazdım, çalıştım. Ayrıca çeşitli dergi ve gazetelerde Kürt Sorunu ve barış/çatışma çözümü konularında çok sayıda makalem yayınlandı. İki yıldır siyasi konulara ilişkin görüşlerimi düzenli kişisel sitem www.hakantahmaz.com adresinde yazıyorum. Hayattaki biricik varlığım Utkuoğul Tahmaz’dır.

 22 Ocak 1996 kurulan ÖDP’nin amacı neydi, yaklaşık 22 yılık bir geçmişi olan ÖDP neden geniş kitlelere yayılamadı, partiden ayrılmalarda bunun etkisi var mıydı, nasıl değerlendiriyorsunuz bu ayrılmaları?

12 Eylül sonrası, sosyalist bloğun da dağılmasıyla daha da etkisiz ve dağınık yenilmiş sosyalist hareketin toparlanması ve yeniden yapılanmasının bir zorunluluk olduğunun ortaya çıkmasıyla başlayan arayışları yakından takip ettim ve içinde yer aldım.

ÖDP ve onun öncülüğü Birleşik Sosyalist Parti, yanlış temellerde bölünmüş sosyalist solun yeniden yapılanmasınıve toplumsal muhalefetin güçlü politik merkezinin inşasını sağlamakamacıyla yürütülen çalışmalardı. Sosyalist solun birliğini ve yeni yeni gelişen toplumsal hareketinin siyasal ortaklığı oluşturma çabası, çoğulcu,  sosyalist demokrasi anlayışı ekseninde geliştirilmek istendi. ÖDP ve BSP 12 Eylül ve reel sosyalizmin yenilgisi sonrası geçmişle yüzleşerek, hatalardan arınarak, yenidünyanın analize dayalı evrensel normlarda yenibir gelecek inşa etme projesiydi.

Ancak kuruluş çalışmasında yakalanan toplumsal enerjiyideğişen dünya, bölge ve ülke konektörüne uygun yeni anlayış, yeni örgütlenme ve mücadele tarzıyla sürdürmeyi başaramadık. Bunun birçok nedeni var. Ama en önemli nedeni, ÖDP’yi oluşturan siyasal yapıların ve bireylerin geçmişle yüzleşmelerini gerçekçi bir biçimde yapabilmeyi başaramamaları, her grup, yapı ve bireyin geçmişten gelen rekabetçi, tekçi politik bagajları, birbirlerine karşı geçmişteki husumetli tutumları projenin başarısını engelledi. Bunlara ülkede, bölgede ve dünyada yaşanan ve muhtemel yaşanacak olan siyasal, sosyal, toplumsal ve kültürel değişime dair güçlü emarelerinin farkına varılamaması eşlik etti. Bu noktada tüm muhalefet hareketinin hala ciddi bir sorunu olduğunu ifade etmek isterim.

Partide beliren politik ve örgütsel krizlerin demokratik mekanizmaları işleterek ve güçlendirerek aşma yerine çoğulculuktan uzak tekçi eski yöntemlerle ve olağanüstü tedbirlerle aşma yoluna gidilmesi projenin ölümüne yol açtı. Her politik sorun örgütsel soruna ve her örgütsel sorun yeni bir ayrışmaya yol açtı. İlk bölünme,  partinin kurucu dinamiklerinin toplamından daha fazla üyenin partiden uzaklaşması, ayrılması sonucunu doğurdu.

İlk ayrışmada Kürt sorununa yaklaşım başat rol oynadığına dair rivayetin gerçeğin tamamını ifade ettiğini söylemek oldukça zor. Çünkü partinin kuruluşunda yer alanlar arasında bu ve başka bir dizi konuda derin politik farklıkların varlığı biliniyordu.  Bunları gidermeyi beceremeyen bizler, Kürt sorunun aktüelliğini ve yakıcılığını adeta kullanarak hatalarımızın, eksikliklerimizin, yetmezliklerimizin üzeriniörtmeye çalıştık. Ancak çok geçmeden bunun gerçek olmadığı da açığa çıktı. Herkes eski gettosuna sığındı. Sosyalist solun darmadağın olmasının taşları döşendi. 80 öncesi sosyalist harekete 80 parça diye eleştiri yapılırdı. Şimdi 180 parçaya bölündü ve eleştiriye bile muhatap kabul edilemeyecek kadar etkisizleşti. Minik minik gettolar olarak aşağıdakilerin hayatlarına dokunmayan yapılara dönüştüler.

 7 Haziran 2015, 1 Kasım2015 ve 24 Haziran 2018 seçimlerinde muhalefet partilerinin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz, sizce muhalefet partileri doğru hamleleri yapabildiler mi, gelinen süreçte muhalefetin rolü nedir?

 AK Parti’nin 16 yıldır iktidarda kalmayı başarmasında, 7 Haziran seçimleri hariç girdiği bütün seçimlerden istediği sonucu bir biçimde elde etmesinde iktidar partisi karşıtlarının, izledikleri siyasettin farklı boyutlarda da olsa rolünün varlığı hiç kuşkusuz yadsınamaz. Ancak bugün karşı karşıya bulunduğumuz sorun veya krizi muhalefet güçleri diye tanımladıklarınız yanlışlarıyla veya eksiklikleriyle bir yere kadar açıklayabiliriz. Bence bizim krizimiz veya sorunumuzun küresel krizin, sorunların ve gelişmelerin bir parçası ve devamı. Dünya 2000 yılların dünyası değil artık. Sağ, milliyetçi, ırkçı siyasal eğilimler, korumacı ve içe kapanmacı yaklaşımlar, nefret ve cinsiyetçi söylemler her tarafta azmış durumda.

Ancak sol, demokratik, sosyalist güçler sorunuzda belirtiğiniz seçimlerde, başka türlü politikalar izlemiş olsalardı, bu günkü siyasal başarısızlığının önüne belki yine geçilemezdi. Ama belki muhalifler cephesindeki bu günkü moralsizlik,çaresizlik bu kadar etkili ve derin olmazdı. 2015 Haziran seçimlerindeki ve öncesindeki yanlışların, eksiklerin buna ebelik ettiğini söyleyebiliriz. Çözüm sürecini doğru değerlendiremeyenler, seçimlerde elde edilen başarının kıymetini bilemediler.

AK Parti’de bugün açığa çıkmış olan Kürt korkusunu o dönem açığa çıkarmanın iki yolu vardı. Birincisi çözüm sürecine dört elle sarılmak, kaygıları, kuşkuları öne çıkarmadan ve çözüm süreci karşıtı pozisyona düşmeden büyük fırsatı değerlendirmek. İkincisi ise Ortadoğu ülkelerindeki gelişmeleri de dikkate alarak eski Türkiye’nin kodlarını değiştirecek yeni Türkiye’de, Ortadoğu’da Kürtlere yer açan bir yaklaşımla devleti ve toplumu reorganize etmeye yönelmekti. Türkiye’nin demokratikleşme ivmesini geliştirmekti.  Muhalefet hareketi bundan oldukça uzak konumlandı. CHP, Cumhuriyetin kurucusu olma perspektifini ve savunusunu aşamadı.

Sol, sosyalist güçler bölgesel gelişmelerin yarattığı fırsatı görüp reel siyasetin derin dehlizlerinde boğulmadan politika geliştirmeyi ve yanlış temeller üzerine kurulmuş cumhuriyeti demokratik muhtevaya kavuşturmanın fırsatını değerlendirmekte uzak, çözüm sürecine mesafeli durdular.

Kürt siyaseti ise İmralı’da Öcalan tarafından oluşturulan yol haritasını güçlendirmeyi değil, Suriye’de pozisyonunu güçlendirmeyi önceledi. Türkiye’de çözümü daha uzun vadede gerçekleşebileceği öngörüsüyle daha önceki,  üçüncü odak olma stratejisini revize ederek cumhuriyetçi seçmeni kazanma ve dönüştürme siyasetine yöneldi.  CHP’ye yönünü döndü. Yeni siyasetin merkezine tek başına iktidara karşı güvensizlik koydu. Hâlbuki eskiden Kürt siyaseti varlığını“kendi öz gücüne ve siyasal manevra kabiliyetine” dayandırırdı.  Bu siyaset, AK Parti ile çözüm masasında olma ama hükümet ortağı olmama hatta çözüm süreci karşıtlarıyla bir biçimde ortaklık kurma gibi siyasi garabet olan bir tutum almaya vardırıldı.  Böylelikle Kürt siyaseti çözüm sürecindeki ve HDP ise 7 Haziran seçimlerindeki oyun kurucu rolünü yitirdi.

Gelinen noktada çözüm sürecini sahiplenen bir siyaset izlemeyen herkes, her kesim bugünkü siyasal tablonun ve krizin oluşumuna katkı sundular.

Bir anlamda 7 Haziran seçimlerinden sonraki bütün süreçlerin belirleyici temel problemi Kürt meselesine, çözüm sürecine ve nihayetinde barış konusuna yaklaşım oldu. Siyasetin turnusol kâğıdı Kürt meselesi oldu. Bütün siyasal aktörlerin kaderini bu konudaki yaklaşımları belirledi. Türk milliyetçiliğinin ipine sarılarak Kürt korkusunu savuşturmak isteyen muhafazakâr milliyetçi cepheyle, statükocu cephe dışında demokratik, özgürlükçü adil bir gelecek tahayyülü ile donanımlı bir siyasal odağın oluşma ihtimali geride kaldı. Muhalefet hareketi de birölçüde Kürt sorununu,  barışı ve çözümü başka bir bahara ertelediklerini söylemek mümkün. Muhalefet16 Nisan ve 24 Haziran referandumlarındabüyük ölçüde bu yaklaşımla yol almaya çalıştı. Bütünemareler muhalefetin lehine olmasına rağmen, muhalefet partileri dertlere derman olmayı başaramadı. Tehlikeli gidişi durduramadı. Eksikliğin, başarısızlığın nedenini hep kendi dışında aramayı sürdürdüğü müddetçe bu kader değişeceğe benzemiyor.

Bugün Kürtlerin hak mücadelesiyle dayanışmayı, işbirliğini merkezine alan, çoğulcu, cinsiyetçi olmayan demokratik özgürlükçü bir solun inşasının politik zemini bütün bu tecrübelerin doğru analizi yapmak ve enternasyonal bir perspektifle geliştirmek artık kaçınılamaz bir hal aldı.

İstanbul, Ankara, Adana, Mersin gibi illerde HDP-CHP-ÖDP-EMEP-TKP-EHP ve adını sayamadığımız tüm Sol Partiler ile Demokrasi Güçleri ne yapmalı Yerel Seçimlerden muzaffer çıkmak için?

 Açıkçası önümüzdeki yerel seçimlerde muhalefet partilerinin bugünkü gidişata firen koyabilecek bir durumda olabileceklerini hiç sanmıyorum. Bunu iki şeye dayandırıyorum. Birincisi AK Parti’nin Türk milliyetçileriyle birlikte devleti reorganize etme dinamiklerinin kavranmaktan ve buna uygun alternatif politikalar geliştirmekten hayli uzak olmalarıdır. Bu gün devletin bekası olarak ileri sürülen politikanın esasını bölgesel Kürt korkusu oluşturuyor.

Bu politika gereği AK Parti iktidarını bir kısım siyasi, askeri bürokratla,  Ergenekoncuyla, Balyozcuyla, Avrasyacıyla ve Türk milliyetçileriyle kısmi paylaşıyor. Bunun, geçici birbirine tutunma/yaslanma olduğu yanılgısıyla siyaseti buna göre tanzim etmeye çalışmak veya bunlara kazanmaya yönelik siyaset kurma CHP’nin en büyük yanlışıdır. Tabi CHP esas büyük yanlışı beka zokasını sürekli yutması ve kulübede bekleyen yedek oyuncu rolünü çok sevmesidir. Bu CHP’nin HDP’den, Kürt sorunundan, barış mücadelesinden mesafeli durmasına yol açıyor.

CHP,  bu politikasını değiştirmeden muhaliflerin bir araya gelmiş olmaları sandıkta başarıyı getirmeyecektir.  Bu da bence ikinci önemli nedendir. Yani muhalefet olup biteni doğru, derinlikli okuyamadığı gibi güçlü bir demokratik odak oluşması için gerekli olan CHP ve HDP’nin işbirliğinin politik zemini de yoktur. Bu ikisi bir araya gelmeden sol muhalefetin geri kalanının yana yana gelmesiyle etkili bir odak olabilmesi kalan altı ay içinde mümkün gözükmüyor.

Seçimlerin yerel olması da çok fazla bir şey değiştirmiyor. Türkiye’de yerel seçimlere bir tür genel seçimgibi yaklaşılır. Yerel seçimlerde çok az yerde seçmen adaya göre oy verir. Bu seçim daha fazla böyle olacağa benziyor.  Çünkü AK Parti ve işbirlikçileri iç ve dış tehdit algısına dayalı seçim çalışması sürdürecek, seçmeni bölünme, darbecilik, paralel yapı gibi korkularla dizayn edecek. Birçok belediye başkanlarını görevden azledilmesisorasında “hizmet”  propagandasının eski gibi alıcısı olamayacaktır. Kürt siyasetçileri görevden azlederek kayyım atama siyasetinin ne türden sonuçlar üreteceğini kestirmek mümkün. Dört, beş dönemdir yerel iktidarda olunan yerlerde işler eskisi kadar kolay olmayacak. Kürt siyasetin muhasebeye ihtiyacı var. Bunu yapabilme imkânının sınırlı olduğu görülüyor.  Buna rağmen yerel seçimler Kürt siyaseti için yeniden ayakları üzerine dikilmesi için bir dizi fırsat sunuyor. Mağduriyet siyasetini aşarak, geç kalınan yerel yönetim modelini yaratma hedefiyle hareket edildiğindi, Kürt seçmenin bunu değerlendireceğinde hiç kuşku yok. Bu Cumhur ittifakının “millici siyasetine” karşı güç biriktirme ve Kürt siyasetini tahkim etmenin yolu olarak da gelişebilir. Aksi halde yeni dönemde de kayyım atamalarıyla karşı karşıya kalınabilir.

Batıda ise CHP radikal bir politika değişikliğine gitmeden muhalefetin sonuç alması mümkün gözükmüyor.  Son seçimlerdeki gibi bir ileri iki geri taktiği ile demokratik, özgürlükçü bir odak inşa edilemez. CHP belediyelerinin performansı dahi alternatif güç oluşturmada sorun oluşturuyor. Beşiktaş, Ataşehir belediye başkanlarının görevden alınmaları nedeni ve sonrasında yaşananlar bunun önemli bir verisi.

Bu nokta demokrasi, özgürlük güçlerin yapabileceği veya başarabileceği güç biriktirme ve toplama, gerçekleşebilir ve toplumsal karşılığı olan demokrasi ve barış odağını inşa etmeye yönelmektedir. AK Parti iktidarının,  toplumu milliyetçi muhafazakâr eksende dönüştürmesine ve devleti otoriter, merkeziyetçi ve tekçi bir zihniyetle yeniden yapılandırmasına karşı özgürlükçü demokratik bir yönetim modelini geliştirme çabasına yoğunlaşmak ve toplumsallaşmak hayatı bir konudur.

İktidar, yaşanılan Ekonomik krizi dış güçlerin oyunu şeklinde sunarak yerel seçimleri kendi lehine çevirebilecek mi? Daha büyük bir ekonomik kriz beklentisi ve kaygısı var toplumda, siz ne dersiniz Türkiye’yi bugünkünden daha zor günler bekliyor mu? Türkiye şuanda uyguladığı ekonomik politikalarla krizden çıkabilecek mi?

 Her şeyden önce ekonomik kriz konusunda bilindik sözlerin ötesinde bir şeyler ifade etmek için konunun uzmanı olmak bile yetmediğini hatırlatmak isterim. Her konuya vakıf yazar, çizer takımı sanırım sadece Türkiye ait bir şey olsa gerek. Biz de insanlar bilgi sahibi olmadan fikir sahibidir. Salt bir ekonomik krizle karşı karşıya değiliz. Ekonomik kriz siyasi krizin bir parçası ve devamı.

Ancak iktidar partisi son yıllarda sürekli eski dış güçler plağını çalıyor olmasının artık inandırıcılığı kalmamıştır. Kaldı ki ulusal ve uluslararası birçok uzman uzun süredir Türkiye ekonomisi üzerine uyarılar yapıyorlar. İktidar hiçbirini dikkate almadı. Aksine izlediği iç ve dış politikayla adeta krize davetiye çıkardığı ortada değil mi? Bu ülkede yaşayan her kez ne yazık ki uzun zamandır sabahları daha iyi,  daha güzel ve huzurlu bir Türkiye’ye uyanmıyor. Ekonomik krizin derin ve sarsıcı sonuçlarını daha bugünden biz aşağıdakiler hissediyoruz. Bunlar bizi zor günler beklediğini emareleri. Bu kriz, er geç aşılır ama bugünkü politikaların buna elvermediği yaşadığımız tecrübeyle sabit.

Hükümetin, Avrupa ile ilişkileri yeniden canlandırma ihtiyacı büyük bir algı ve yanılsama olduğu kadar çaresizliğinin de mirası. Kriz sadece ekonomik tedbirlerle aşılabilecek bir kriz değil. Krizi tetikleyen yanlış iç ve dış politikalardır. Bunların değişmesiyle demokratik normlara dönmek zorunludur. Krizin mümkün olduğu kadar az zayiatla atlatılmasının önceliklerinden biri de güvenlikçi anlayışla belirlenen iç politikaların masa yatırılmasıdır. (RÖPORTAJIN DEVAMI YARIN)
Editör: Haber Merkezi