Son 5 yılda yaşanan siyasi gelişmeler son bin yıla tekabül edecek kadar kaosludur. Son bin yılda oluşan ve dağılan itilaf ve ittifak sayısı kadardır, saymak ve yetişmek neredeyse imkansız.

Bundan sağlam çıkan özgürlük mücadeleleri ancak istikrarlı bir örgütlenmeye sahip olanlardır. Son üç yıla baktığımızda 2013 sivil itaatsizliklerin dünyada ve Türkiye’de dinamikleştiği yıldı (gezi parkı, bakur-rojava arasındaki utanç duvarı, kalekol karşıtlığı…). 2014 çöktürme planı hazırlığı devlet güçleri çatıştır, barıştır politikaları geliştirdi. 2015 yılından bu yana, 2 yılda 2 büyük rüzgar esiyor.

Bu rüzgarların birincisi: kadınların direnerek elde ettiği kazanımlarına devletleşen AKP ve öncüsünün oluşturmak istediği sistem tarafından el koyması sonucu esmeye başladı. Çünkü kadınlar, doğuştan sahip oldukları haklara el konduğunun, örgütsüzlükten kaynaklı, farkında olmadığı asırları çoktan aşmışlardı ve kazanmışlardı. Kadının özgür olduğu ‘savaşsız bir Türkiye’ mümkün umudunun bu sistem tarafından mümkün olmadığını hegemonyacı, rantçı, talancı, ırkçı, dinci, militarist, cinsiyetçi siyasetin ortaya çıkmasına karşı bir rüzgardır.

İkinci rüzgar: tüm engellemelere rağmen barış için Kürt halk önderi sayın Abdullah Öcalan’ın görüşmeleri devam ettirme ısrarı ile ‘savaşsızlık mümkündür’ umudunun rüzgarı esmeye başladı. Bu umut 7 haziran seçimlerinin sonuçlarını ortaya çıkardı (7 Haziran örgütlü kadınların ve dinamiklerin sivil itaatsizlik eylemiydi). Ardından 5 ay boyunca AKP ve öncüsü bu umuda tutunarak 1 Kasım seçimine kadar ‘bakın bir umut var, eğer ben olmazsam bu umut biter…’. hafıza tazeydi ve 2013-15 Türkiye’de hiç olmadığı kadar bir özgürlük esintisi belirtileri görünmüştü. Ama sistem tehditlerle ömrünü uzatma hesabına dönüştürdü. 1 Kasım tüm hile hurda, tehditlere rağmen kadınları ve dinamikleri baraj altında bırakmaya yetmemişti. Ve arkasından Nato’nun en büyük savunmasına sahip devlet tüm gücüyle Türkiye ve Kürdistan toplumuna ve komşularına yöneldi. Bu rüzgar faşist rajimin deşifresini gün gibi ortaya çıkardı.

Şimdi faşist ittifakların rejimleşmesine karşı iki büyük rüzgar esiyor. Bu kadar bedelin ödendiği bu rüzgarın meltemleşmesine az kaldı. Rejim öyle daralmış ki, iki yıldır haber dahi alınamayan devlet ve devletler arası kara leke olan ağır tecrit uygulamalarına ve bu konuda itibarsızlaşmasına rağmen sayın Öcalan’la görüşme imalarını seçim vaadi gibi yapıyor, Afrin’in adını dahi ağzına alan herkese saldırmasına rağmen Afrin’i seçim süresince haber yapmayın talimatları veriliyor, tüm güven kaybına rağmen demokrasi vaatlerine sarılıyor. Sûr, Nisêbîn, Cîzir, Silopî, Şirnex, Gewer, Herzex … başka bir devlet saldırmış gibi inşa etme vaatlerinde bulunuyor. Rejim HDP ve adaylarına ambargoyu yargı bağımsızlığı kılıfına uydurmaya çabalıyor. Artık 16 yılda kadına yönelik baskı ve katliamları yüzde bin dört yüzün üzerine çıkarma siyasetinin kılıfını bile uyduramıyor.

Kaos gürlemelerinden özgürlük rüzgarlarına muhteşem direnişlerin bedeliyle oldu bu. HDP’nin baraj altında kalma riskini ortadan kaldırdı ama altında bırakılma riski vardır. Bu risk küçümsenecek bir risk değildir. Son 20 gün çok ciddi, kapı kapı da yetmez, kişi kişi çalışmayı şart koyar.
Editör: Haber Merkezi