Seçim sonuçlarının kadınlar bakımından ne anlama geldiğini değerlendirmek için elbette ki önce rakamla, sonra bir bütün olarak, sonra da özel olarak kadınlara vaat ettiklerine bakmak zorundayız.

Kadın haklarının da teminatı olan demokrasi güçleri rakamsal olarak kaybetti ama buna yenilgi diyemiyoruz. Çünkü HDP bütün zorluklara rağmen kendini bir kez daha kimsenin yok sayamayacağı biçimde ortaya koydu, CHP de kendini aştı.

İktidar oy çokluğunu elde etmiş olsa da rahatlayacağı bir zafer kazanamadı;  AKP oy kaybetti, MHP’ye hepten muhtaç hale geldi. Bu bile “tek adam” değil “yanında MHP olmadan olamayan adam” anlamına geliyor. Hele de Türkiye halklarının yarısının akıl ile muhakeme ederek, birbiriyle dayanışma göstererek demokrasiye ve kardeşliğe oy vermesi ve bu oylara sahip çıkmak için seferber olması, kadınlar bakımından da önemli bir kazanım. Kaldı ki kadınlar seçim süreci boyunca her aşamada oldukları gibi en son sandıkların başında da büyük bir dikkat ve enerjiyle çalıştılar.

Peki kadınların varlığı seçim sonuçlarına, rakamlara nasıl yansıdı?

Henüz kadın seçmenin oy kullanma eğilimlerini sonuçları ayrıntılı açıklanmadığı için bilemiyoruz. İktidara ve demokrasiye verilen kadın desteğinin düzeyini göstereceğinden bu veri önemli. Bugünden bilebildiğimiz ise kadınların aşağı yukarı temsil oranı ve buna göre 103 kadın vekil ile 7 Haziran’ın gerisinde, 1 Kasım’ın ilerisindeyiz. % 17 gibi bir oran ile evrensel kota uygulaması alt sınırı olan %30 oranına hala uzağız ama bir önceki seçime göre özellikle iller bazında da bir ilerleme olması, hiç kadın vekil bulunmayan il sayısının 45’ten 33’ e düşmesi en azından bir iyi haber.

Kuşkusuz bu sonuçta en yüksek temsil oranına sahip HDP’nin büyük payı var. Ancak öte yandan hayatta şöyle paradoksal şeyler de oluyor; örneğin ilk kez kadın vekil çıkaran Konya’da, MHP’li bir kadın aday seçiliyor. Seçilir seçilmez de “idamı” dile getiriyor. Kadın haklarının da parçası olduğu insan haklarına aykırı bir cezayı dile getirmesi hayal kırıklığı olmakla beraber, kadınların “doğaları” gereği iyi oldukları, kadın haklarını savunacakları özcü bakış açısını çürütüyor. Bu yüzden de yıllardır siyasette eşit temsil gerekli koşuldur ancak asla yeterli değildir,  temsiliyetin arkasında güçlü bir kadın programıyla desteklenmesi gerekir diyoruz.

Programatik olarak önümüzdeki döneme baktığımızda ise karşımızda “yeni” sistemin yani aslında kadına bakış açısı ortaçağ kadar eski bir rejimin hukuken de önünün açıldığı realitesi duruyor. Kadınlar bir süredir rejim değişikliğinin provasını yaşıyordu; devletin giderek daha fazla erkeklerden yana taraf olması, kadınların eşit olduğunu inkar eden muhafazakar aile merkezli politikalar,  modern hukuk ve laiklikten giderek uzaklaşıp hayatımızı Diyanet İşleri Başkanlığı ve yanında dini vakıflara fetvalara bırakan gidişat, şimdi yasal statü kazanacak. Nitekim ilk icraat olarak son derece yetersiz olmasına rağmen kadınlarla ilgili tek kurum olan Aile Bakanlığı’nın Çalışma Bakanlığı ile birleştirilmek suretiyle lağvedilmesi de var.

Kadınların önündeki ilk mesele budur; önümüzde Kadın Bakanlığı için ciddi bir mücadele görünüyor. Yeni rejim Türkiye’li kadınların üreme haklarından çalışma hakkına, siyasete katılımdan eğitime tüm haklarına zarar verse de, onu sembolize eden en önemli gerçeklik kadın cinayetleri; diğer bir kavramsallaştırma ile “femisid” dir. Femicid: “Embriyodan cenine, bebekten çocuğa, erişkinden yaşlıya kadar tüm kadın cinsiyetteki bireylerin sadece cinsiyetlerinden dolayı ya da toplumsal cinsiyet kimliği algısına aykırı eylemleri bahane edilerek, bir erkek tarafından ya da erkeğin motivasyonu ile öldürülmesi veya intihara zorlanması kapsamında kullanılıyor ve bir nefret suçu kabul ediliyor”. Dünyada 1970’lerden bu yana kullanılmaya başlanan kavram aslında geçmişteki “cadı avlarının”, birçok toplumda görülen infantisidlerin (kız bebeklerin öldürülmesi) ve halen süren kadın cinayetlerinin ne anlama geldiğini ve birbirleriyle nasıl ilişkili olduklarını tanımlıyor. Kız doğduğu için diri diri toprağa gömülen çocuğa ya da bir metropol caddesinde trans bir kadına ya da boşanmaya çalışırken vurulan kadına yapılan hep aynıdır: burada saldırı kadın kimliğinedir.

Hangi partiye oy verirse versin hiçbir kadın, kadın cinayetlerine onay veremez. Ve bu rejim kadınların başına getirdiklerinin hepsini sanki kadınların yararına imiş gibi manipüle edebilse de, bir kadının öldürülmesinin; can meselesinin örtülmesinin imkanı yoktur. Ölüm, hayatın en önemli gerçeklerinden biridir çünkü. Bu kadar gizlenemez bir gerçek eninde sonunda bütün kadınları birleştirecek, cinayetler devam ettiğinde bu iktidar kadınlardan onay almaya devam edemeyecektir.

Birleşebileceğimiz yer; Kadın bakanlığı olabilir çünkü “femicid” varsa Kadın Bakanlığı da olmalıdır.
Editör: Haber Merkezi