KADINININ TOPLUM ÜZERİNDEKİ ETKİSİ VE 25 KASIM 25 Kasım, dünyada her yıl, "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Ve Uluslararası Dayanışma Günü" olarak kutlanıyor. .

 

 

 

KADINININ TOPLUM ÜZERİNDEKİ ETKİSİ VE 25 KASIM

25 Kasım, dünyada her yıl, "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Ve Uluslararası Dayanışma Günü" olarak kutlanıyor..

Peki neden 25 Kasım?

Tarihe adını yazdıran ve ondan sonraki süreçlerde binlerce kadına da örnek olan Mirabel kardeşlerin, ortaya koydukları onurlu mücadelelerinden dolayı işkenceye ve tecavüze uğrayarak katledilişlerinin tarihidir 25 Kasım.. Bu tarih, aynı zamanda, kadınların, feodal düzene karşı ortaya koydukları ruhsal ve bedensel hak arayışlarına öncülük etmiştir. Kendini tanrı ilan eden, binlerce insanın ölümünden sorumlu olan, yüzlerce insana işkence edilip içeriye atılmalarını sağlayan ve en küçük bir muhalif sese dahi tahammül göstermeyen bir diktatöre karşı, cesurca ortaya konulmuş bir adımdır. Bu mücadele, işkenceye, toplumsal ve cinsler arasındaki şiddete, ırkçılığın dayattığı tüm zorbalıklara aynı zamanda kadını dışlayan, ötekileştiren, küçümseyen, zulüm eden, öldüren, taciz eden, tecavüz eden, baskıcı erkek egemenliğine de büyük bir darbe niteliği taşımıştır. Kadının sahip olduğu hakları konusunda da önemli ölçüde farkındalık yaratmıştır.
Bu kanlı tarih, Dominik Cumhuriyeti'nde başlayıp günümüze kadar süregelmiştir. Baskı ve zorbalığın hüküm sürdüğü bir zeminde verilen bu mücadele, tarih sayfalarına işlenirken, o günün koşullarını ve o koşullardan bugüne kadar taşınan aşamalarına da dikkat etmek gerekiyor. Zaman ve koşullar ele alındığında, büyük bedeller verilerek günümüze taşınan bu olay, bir çok mücadeleye de kaynaklık etmiştir.
Tıpkı 8 Mart' ı doğuran ABD" deki 40.000 dokuma işçisinin haksızlık karşısında başkaldırarak, seslerini duyurmaları ve bu olayı, tarihin sayfalarına yazdırmaları gibi
Binlerce kadını peşinden sürükleyen, onlara umut olan, bir bilince ulaşmaları konusunda, farkındalık yaratan 120 kadın hayatını kaybetmiş ve bugüne adını vermişlerdir.

25 Kasım "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Ve Uluslararası Dayanışma Günü" üç kardeşin cesaretinden adını almıştır. "Kelebekler" ismiyle dünyaya adını duyuran Maria, Patria ve Minerva kardeşlerinin, 1930 yılında askeri darbeyle başa gelen ve 1961 yılında bir suikast sonucunda öldürülen, 31 yıl boyunca, ABD' nin desteğiyle diktatörlüğünü sürdüren Rafael Leonidas Trujillo'ya karşı, baş kaldırarak vermiş oldukları amansız ve cesur bir mücadelenin tarihi olarak başladı..
Bu üç kardeş, halkının üzerindeki baskıları, işkenceleri ve haksızlığı kabul etmeyerek, Trujillo'nun diktatörlüğüne karşı çıktılar ve bir mücadeleye girdiler. Onlarca insanı bir araya getiren ve bu zulüm karşısında tek ses olmalarına olanak sağlayan "Clandestina" adını verdikleri bir örgüt kurdular ve başına geçtiler.
Halkın özgür bir ortamda ve kendi haklarına sahip olmaları yönünde büyük bir çaba sarfettiler. Büyük oranda başarıya ulaşan bu üç kız kardeşin her geçen gün adının daha fazla duyulmasından, ve sempati kazanmalarından son derece rahatsız olan ve kendisine karşı gelişen en ufak bir sese dahi tahammülü olmayan diktatör Trujillo, Mirabel kardeşleri ve ailesini vatan haini ilan ederek, kendi taraftarlarını kışkırtıp onları hedef haline getirir. Oluşan bu tepkinin sonucunda, 25 Kasım 1960 yılında, Mirabel kardeşlerinin arabasının önü kesilir ve işkenceye maruz kalırlar. Tecavüz edilerek vahşice katledilen bu üç kardeş bir uçurumun dibine atılırlar. Bir araba kazasıymış gibi tasarlanır ve kayıtlarda bu şekilde yerini alır. Bu utanç günü, daha sonra,1981'de Dominik'te toplanan Latin Amerika Kadın kurultayında; "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Ve Uluslararası Dayanışma Günü" olarak kabul edilir. Bu tarihi olay her ne kadar, Birleşmiş Milletler tarafından 1999 yılında, "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü? olarak resmiyet kazansa da, dünya üzerinde, kadınların uğradığı sosyolojik, psikolojik, bedensel ve siyasal şiddeti engelleyememiştir ne yazık ki.
Bu üç kardeşin ölümünden sonra, Dominik Cumhuriyeti'nde, halkın bu düzene karşı giderek gelişen ve büyüyerek devam eden tepkileri üzerine 1963 yılında yapılan bir seçimle diktatörlük sona erer. Fakat, sadece resmiyet kazanır ama asla uygulamaya geçmez.

Dünyada, ne yazık ki bu sistem kendini yenileyip, sürekli kılık değiştirerek, iktidara gelen kişilerce, başka isimler adı altında farklı şekillere bürünerek, tekrar edip duruyor.

Diktatörlüğün hüküm sürdüğü bir yerde boyun eğmeyerek, bedel ödeyerek seslerini duyuran Mirabel kardeşlerinin öncülük ettiği bu atılım , bugün bir çok alanda yine bedel vererek kendini var etme mücadelesi veren kadınlar başta olmak üzere bir çok hareketin de benzeri niteliğindedir aslında. Ne zalim değişiyor ne de mağdurları.
O günden bugüne çok şeyler değişti belki, ama ne yazık ki hala insanlar şiddete, işkencelere, tacizlere, haksızlıklara, hukuksuzluklara maruz kalıyor. Ve bu tırmanarak devam ediyor.
Yakın bir zamanda, Şili'de, Daniela Carrasco adlı bir sanatçının, devlet güçleri tarafından kaçırılıp işkence görmesi, tecavüz edildikten, sonra da öldürülüp, cenazesinin parmaklılara asılması, İran'da kadınların idam edilmeden önce tecavüze uğrayıp idam edilmesi ve cesedinin bekletilmesi, yine ülkemizde kadınların öldürülüp bedenlerinin çırılçıplak sokaklarda teşhir edilmesi, cesetlerinin günlerce sokaklarda bekletilmesi, kadınların kaçırılıp fiziksel ve sözlü işkencelere maruz kalması, kendilerini erk sistemin kralları olarak tanımlayan erkek egemen anlayışın, kadınlara cinsi yönünde uyguladığı her türlü saldırı ve şiddet, kadın cinayetleri, kadınlara yönelik ahlaksızca saldırıların giderek artması üstelik hiç bir ceza almamaları bu durumu özetler nitelikte....

Özetle;
Aslında mantık silsilesi değişmedikçe hiç bir şeyin değişmeyeceğini sadece bu bir kaç örnek dahi anlamamız için yeterli. Erk sistem kendini güçlü görüyor ve kendisine aykırı gördüğü, ulaşamadığı her şeye; fiziksel gücünü ve sistemdeki önceliğini kullanarak, toplumun kadına dayattığı ahlak anlayışına sığınarak, kadına, cinsiyetinden dolayı saldırıyor ve onu korkutuyor. Bu şekilde, gücü elinde tutacağına inanıyor.
Dolayısıyla;
Bu durumu değiştirebilecek tek bir formül var. Erkek egemen mantığının ortadan kaldırılması. Somut ve kararlı adımların atılması gerekiyor. Her alanda her yönden kendini geliştiren, yetiştiren, bilincini doğru yönde kanalize eden önce kadınların ve erkeklerin var olmasıyla mümkün olabilir. Aksi halde, bunca mücadelelere ve bedellere rağmen bu anlayış, sadece her yıl yapılacak olan anmaların, kınamaların ötesine geçemeyecek. Bütün bunlar sürerken dahi, yine bir yerlerde bir kadın saldırıya uğrayacak, işkence görecek ve öldürülecek. Bu kısır döngü de devam eder durur....
Olmaması dileğiyle...