SEVİYORMUŞ GİBİ YAPMAYIN, NE OLUR!...

Yalan söyleyemediğiniz aynadaki yüzünüzü... Miyavlayarak yamacınıza sokulan ve yüzünü size sürerek onu sevmenizi bekleyen kedinizi... Herkesin bir gün bir bahaneyle sizi terkettiği zamanlarda, o hep kalmak için dostluğun en sarsılmaz ve en güzel bahanesine size sarıldığı gibi sarılarak, dostluk kavramını insanın yüzüne sert bir şekilde çarparak, varsa utananları utandırarak, sizi hiç terk etmeyen sadık dostunuz köpeğinizi... Baharın o büyüleyici çoşkusunu, kuşların ve böceklerin cıvıl cıvıl kanat sesleri eşliğinde, mis gibi çiçek kokularını sarıp sarmalayarak günlerce, aylarca yüzünüze, ruhunuza ve yüreğinize kahkahalar attıran ve gözlerinizin içini, sizi her defasında kırk yıl borçlandıracak kadar kahve tadında güldüren o yemyeşil yaprakları... Onca zamanın yorgunluğuyla dinlenmek üzere bir başka baharı kendine yorgan yapan, yeniden yeşermek için çürümeyi göze alan o sarı yaprakları... Bir günlük ömrüne aldırmadan yaşama sıkı sıkıya tutunarak üzerinizde rengarenk izler bırakan kelebekleri... Gökyüzünde, adeta süzülen kuşları... Toprağı delip geçerek güneşe merhaba diyen çiçekleri... Yıldızların altında uzanarak belki de gözlerine dahi bakamadığınız o sevgiliye sıcacık dizelerinizi sıralarken, size yoldaşlık eden Ay'ı... Gecenin ızdırabını güne çeviren Güneş'i... Yüreğinize su serpen nehirleri... Kirli olan her şeyi örterek bizleri adeta saflığa ve temizliğe davet eden bembeyaz karı... Gökyüzünün kederinden bulutları yırtarak yeryüzüne kendini usulca bırakan yağmuru... Havadaki hüznü haber veren bulutları... Yıldızlara, Ay'a, Güneş'e ev sahipliği yapan ve mavi umutlar taşıyan gökyüzünü...
Her şeyin, herkesin üzerinde yaşama hakkının bulunduğu şu yeryüzünü...
Ve doğanın gerçek sahiplerini...



Canım diyecek kadar canınıza eş gördüğünüz, sırf siz bazen zor zamanlar geçiriyorsunuz diye onunda bir hayat mücadelesi verdiğini, iyi ve kötü zamanlarının olabileceğini unutarak, o hiç yokmuş gibi davranarak, yok sayarak, hayatınızın herhangi bir alanında ve zamanında silerek, saygı göstermeyerek sonra da ayıbınızı telafi etmek yerine bu bahanenizin altına saklanarak, yine de size sizin yaptığınızı yapmayarak hakketmediğiniz o anlayışı gösteren insanları...

Sizin de hislerinizin, eksikliklerinizin, duygularınızın, kızgınlıklarınızın ve size yapılmasını hiç istemediklerinizin olabileceğini unutmayan iyi insanları...

Yani daha da özcesi; Doğayı, hayvanları, çocukları ve insanları...

Seviyormuş gibi yapmayın ne olur...

Ya; gerçekten sevin, saygı duyun, değer verin. Ya da; çıkıp gidin ve hiç dönmeyin lütfen...

Çünkü; empati kuramayacak kadar kendinizi dahi sevmesini bilmiyorsanız, kimi neyi sevebilirsiniz ki?...

Zarif LAÇİN

Editör: Haber Merkezi