VAN – Bir yıl önce Van Gölü’nde teknenin batması sonucu ikisi çocuk 61 mülteci hayatını kaybetti. Sorumlu olarak bugün sadece 1 kişinin tutuklu bulunduğu faciada hayatını kaybeden 19 yaşındaki Pejman Parvizi’nin ağabeyi Pouria Parvizi, “Kardeşim görüşleri nedeniyle zulme uğramayacak bir ülkede yaşamak istiyordu ama bu hayatına mal oldu” dedi. 

MA / Dindar Karataş'nın haberine göre; Çıktıkları umut yolculuğunda bindikleri teknenin 27 Haziran 2020 tarihinde Van Gölü'nde batması sonucu 2'si çocuk 61 mültecinin boğularak can verdiği facianın üzerinden bir yıl geçti. O gün gece saat 22.00 sıralarında, kendi tekneleriyle Van Gölü’ne açılan kuzenler Sedat ve Medeni Akbaş için kayıp ihbarı yapılmış, alabora olan tekneden yüzerek kurtulan Medeni Akbaş, 28 Haziran günü saat 23.00 sıralarında Tuşba İlçesi Çitören Mahallesi yakınlarında bulunarak jandarmaya götürüldü.

Medeni Akbaş’ın verdiği bilgiler doğrultusunda teknenin battığı bölgede arama çalışması başlatıldı. Olaydan ancak 11 gün sonra teknenin Çarpanak Adası’na 1 kilometre uzaklıkta battığı tespit edilebildi.

Gölün 107 metre derinliğindeki teknenin yerinin ROV cihazlarıyla tespit edilmesinin ardından başlatılan çalışmaları sonucu teknedeki 61 mültecinin cenazeleri kancalama yöntemi ile sudan çıkarılabildi.

Van Cumhuriyet Başsavcılığı’nın olayla ilgili başlattığı soruşturma kapsamında 6 kişi tutuklandı. 145 gün sonra 12 sanık hakkında “nitelikli göçmen kaçakçılığı yapma” ve “bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne sebebiyet verme” suçlarından iddianame hazırlandı. Hazırlanan 43 sayfalık iddianamenin Van 7’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edilmesiyle 12 kişi hakkında 38 yıl 6’şar aya kadar hapis cezası istemiyle kamu davası açıldı. Açılan davanın ikinci duruşmasında 6 tutuklu sanıktan 5’i tahliye edildi. Davamın tek tutuklu sanığı teknenin sahibi Medeni Akbaş.

Tekne faciasında yaşamını yitirenlerden biri 19 yaşındaki Pejman Parvizi’ydi. Cenazesi Van’da kimsesizler mezarlığına defnedilmiş ve 3 ay sonra İran’dan gelen ailesi tarafından alınıp karayolu ile bin 716 kilometrelik yolculuğun ardından doğup büyüdüğü İran’a bağlı Şiraz kentinde defnedilmişti. 

Parvizi’nin ağabeyi Pouria Parvizi ile iyi bir yaşam için çıktığı yolda yaşamını yitirdiğini ifade ettiği kardeşini ve yaşadıklarını konuştuk. 

İran’da pek çok insanın siyasi ve sosyal nedenlerle sıklıkla başka ülkelere sığındığını belirten Parvizi, İran ve Ortadoğu'daki diğer despotik rejimlerin varlığı, yaşanan savaşlar nedeniyle bu ülkelerde yaşanan insanların başka ülkelere sığınmaktan başka çaresinin olmadığını söyledi. 

Parvizi’ye göre, özellikle İran’da insanları mülteciliğe iten nedenlerin başında düşünce özgürlüğünün olmaması, toplumsal ayrımcılık, muhalefetin ağır baskı altında olması  ve  insan hakları ihlalleri geliyor. 

‘ZULME UĞRAMAYACAK BİR YAŞAM İSTİYORDU’

Kardeşi Pejman’ın da bu nedenlerden dolayı mülteci olmayı seçtiğini belirten Parvizi, “Kardeşim Pejman, görüşleri nedeniyle zulme uğramayacak bir ülkede yaşamak istiyordu ama bu hayatına mal oldu.  Ne yazık ki son zamanlarda fikirleri ülkedeki hayatına mal olacak seviyeye gelmişti. Ailesine çok bağlıydı ama sonunda ailesi ile hayallerini gerçekleştirmek arasındaki ikinci yolu seçti. Bu nedenle yasadışı yollardan göç etmeye karar verdi. Bir İranlıyla kaçak yollardan kendisini ülke dışına çıkarma konusunda 8 bin Euro karşılığında anlaştı.   Pejman, İran'ın sınır şehirlerinden biri olan Xoy'a gitti. Orada da gece dağdan yaya bir şekilde sınır geçerek Türkiye tarafından bulunan insan kaçakçılarına teslim edildi” dedi. 

Kardeşi ile yaptığı telefon görüşmesinde kendisine insan kaçakçılarının kötü muamelesinden bahsettiğini aktaran Parvizi, kardeşi ve yanında bulunan diğer mültecilerin defalarca kez hakarete uğradığını, darp edildiğini ve insan kaçakçıları tarafından değerli eşyalarının çalındığını belirtti.

‘TEKNEYE BİNECEĞİ, İÇİN ENDİŞELİYDİ’

Türkiye sınırına yakın bir yerde kardeşi ve diğer mültecilerin sabahtan akşama kadar sınır dağlarında aç ve susuz kaldığını da anlatan Parvizi, “Pejman daha sonra minibüs ile alınarak Van'ın çevresindeki harabe evlere konulduklarını söylemişti. Hatta araçlarla bir noktadan bir noktaya götürüldüklerinde araçların çok fazla doldurulduğunu, bu nedenle bazı mültecilerin yaralandığını söyledi. Pejman Van’da iken bana Whatsapp'tan bir mesaj gönderdi ve ne yazık ki eşyalarının çalındığını ve onlara yeterince yiyecek verilmediğini söyledi. Hatta kirli ve çamurlu bir şişe suyun resmini bile gönderdi. O akşam Pejman başka bir mesaj gönderdi ve çok endişeliydi.  Pejman, ‘Bizi tekneye alacaklar’ dedi.  Hala neden tekneye binmek zorunda olduğunu bilmiyorum. Çünkü deniz yolu planının bir parçası değildi ve karadan gideceklerdi.  Tekne sahibi Medeni Akbaş’ın açıklaması gereken asıl şey de budur. Neden ve kimin emriyle bu yapıldı?” diye konuştu. 

SON MESAJINDA VEDA ETTİ

Bir insan ölüme yaklaştığında bilinçaltının bunu bildiğini ve hep duyduğunu belirten Parvizi, kardeşi Pejman’ın da son mesajında kendisine veda ettiğini ifade etti. Daha sonra Pejman’dan haber alamadığını ve anlaştığı İran’daki insan kaçakçısına sorduğunu belirten Parvizi, 3 gün sonra İranlı bir kaçakçının sosyal medya aracılığıyla Van Gölü'nde bir mülteci teknesinin battığını kendisine bildirmesi üzerine kardeşinin de bu teknede olacağı ihtimalinin arttığını kaydetti.

‘GİYSİLER İLE GÖMÜLDÜ’

Bunun üzerine Türkiye’ye gelmek istediğin ancak pandemi nedeniyle gelemediğini belirten Parvizi şöyle devam etti: “İran Dışişleri Bakanlığı'na giderek yardım istedim. Erzurum’da bulunan İran Konsolosluğu ile temasa geçtiler. Türkiye geçmek için yaptığımız başvuru İran Dışişleri Bakanlığı tarafından sürekli zamana yaydırıldı. Bu üç ayın bize 30 yıl kadar uzun ve zor geldiğini söyleyebilirim. Her gün İran Dışişleri Bakanlığı'na gittim ve Türkiye'den gönderilen fotoğrafları tespit ettim.  Cesetler çok kötü durumdaydı ve her baktığım fotoğrafta ölüp ölü diriliyordum. Bana gösterilen 30 fotoğraf arasında kardeşim yoktu. Bu nedenle kardeşimin yaşıyor olabileceğini umut ettik. Sonra da Türkiye’ye DNA testi gönderdim. 3 ay sonra sınır açılınca babam ile ben Türkiye'ye, Van Adli Tıp Kurumuna geldik. Kardeşim 12 gün su yüzeyinde kaldığı için yüzü parçalanmış ve tanınmayacak haldeydi. Kardeşimi dövmesinden tanıdık. Bize kardeşimizin İslami esaslara göre gömüldüğü söylendi ama bu büyük bir yalandı. Cenazesi mezardan çıkardığımızda kardeşimizin giysiler içinde gömüldüğünü öğrendik. Bu bizim için çok zor ve acı vericiydi.” 

ÖLMEDEN ÖNCE TEMİZ SU DAHİ İÇMEDİLER

Mezarlığa gittiklerinde yüzlerce kimsesiz mezar ile karşılaşmasının kendisini çok üzdüğünü dile getiren Parvizi, yaşadığı üzüntü nedeniyle mezarlıkta bayıldığını söyledi. Parvizi, “Kardeşim yolculuğa başladığında ona çok sinirli olduğum için ona sarılmamıştım.  Bunun için çok üzgünüm.  Ve kardeşim gayri islami bir şekilde defnedilmişti bu nedenle de ayrıca kahrolduk. Bir başka ülkede bir yakınını kaybetmek çok büyük bir acı. Her gece rüyamda o gölü ve suya saçılmış cesetleri görüyorum.  O ve arkadaşlarının ölmeden önce doğru dürüst yemek yememeleri, bir bardak temiz su içmemeleri beni çok üzüyor” dedi. 

YARGILAMAYA GÜVENMİYOR

Faciasıyla ilgili açılan davanın ilk duruşmasına katılan Parvizi, süren yargılamaya güvenmediğini ifade etti. Teknenin hala çıkartılmamış olmasının çok büyük bir eksiklik olduğunu ifade eden Parvizi, “İnsan ticareti örgütlü bir şekilde çok büyük ve geniş temasları olan bir şeydir. Ama bugün kim hapiste?  Sadece bir kişi o da Medeni Akbaş. Ben kendim Türk polisi ile işbirliği yaptım. Kişilerin isimlerini verdim. Kimilerinin adreslerini, telefon numaralarını verdim ama ne yazık ki bugün cezaevinde sadece bir kişi var. Yargılama sürecini ciddiyetle takip edeceğim.  Çünkü o kadar acıydı ki başka hiçbir ailenin bunu yaşamasına izin veremem” ifadelerini kullandı. 

Editör: Haber Merkezi